17 Mart 2025 Pazartesi

KANLI DÖNGÜ: SURİYE'DE REJİM DEĞİŞİKLİĞİ VE ALEVİLERE YÖNELİK SOYKIRIM TEHLİKESİ

Suriye’de yıllardır süren iç savaş, yalnızca bir iktidar mücadelesi değil, aynı zamanda mezhepsel ve etnik temizliğe varan vahşetlerin sahnesi olmuştur. 

Rejim değişikliği sonrası, Alevilere yönelik gerçekleştirilen saldırılar, sistematik katliamlar ve soykırıma varan olaylar, insanlığın en karanlık yüzünü bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ancak, dünya kamuoyu ve uluslararası örgütler, bu yaşanan trajediyi sadece izlemekle yetinmiş, hatta kimi zaman dolaylı olarak bu süreçlerin destekçisi olmuştur.

REJİMİN ÇÖKÜŞÜ VE ALEVİLERİN HEDEF HALİNE GELİŞİ

Suriye’deki savaş boyunca, Aleviler, Beşar Esad yönetiminin mezhepsel temelini oluşturan bir topluluk olarak algılanmış ve bu nedenle, savaş sonrası ortaya çıkan güç boşluğunda hedef haline getirilmiştir. Özellikle radikal silahlı gruplar, mezhepçi ideolojilerini gerekçe göstererek, Alevilere karşı vahşi saldırılar düzenlemiştir. Bu saldırılar, sadece bireysel vakalarla sınırlı kalmamış, köylerin basılması, toplu infazlar ve kitlesel göçler gibi sistematik bir şekilde yürütülen soykırım pratiklerine dönüşmüştür.

ALEVİLERİN KAÇIŞI

Örneğin, İdlib ve Hama kırsallarında rejimin çekildiği bölgelerde, Alevi nüfusun tamamına yakını ya öldürülmüş ya da bölgeden sürülmüştür. 2013 yılında Alevi köylerine yönelik gerçekleştirilen Latamina ve Tel Abyad katliamları, uluslararası medya tarafından kısa süreliğine gündeme getirilse de, küresel güçlerin çıkar hesapları nedeniyle gerçek anlamda bir müdahale hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Alevi nüfusa yönelik saldırıların başlıca failleri olan grupların, Batı’nın doğrudan veya dolaylı desteğini aldığı gerçeği, bu vahşeti daha da korkunç hale getirmektedir.

Suriye iç savaşı başladığında pek çok millet gibi Kürtler de hedef alındı. Kürt dinamiklerin örgütlü ve silahlı gücü, uluslararsı lobi gücü ve çeşitli dinamiklerin destekleri sayesinde bölgede tutunmayı başardılar. Ancak İŞİD egemenliği altında Ezidilerin yaşadığı soykırım geri dönüşü olmayan bir yıkım yarattı. 

Bugün eski rejimin yıkıntılarından doğan Afganistanvari gerici HTŞ rejimi bölgede zaten  azınlık olan Alevi ve gayrimüslimleri de öldürerek ya da kaçmaya zorlayarak, Ortadoğu (İran dışında) tamamen Sünnileştirilmiş olacak! Kuşkusuz emperyalizm açısından siyasal islamcıların kullanışlılığı düşünülünce bu durumun tercih sebebi olması anlam kazanabilir. Ancak bölgesel barış ve huzur dinamikleri açısından bölge tam bir karanlığa teslim edilmiş olacak. Alevisiz, Hıristiyansız ya da diğer İslam dışı unsurlardan arındırılmış bir Ortadoğu'nun nasıl bir cehennem olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. 


DÜNYANIN SESSİZLİĞİ VE EMPERYAL ÇIKARLARIN ÜSTÜNLÜĞÜ

Alevilere yönelik katliamlar yaşanırken, Batılı devletlerin sessiz kalışı, bu vahşetin meşrulaştırılmasına yol açmıştır. Suriye iç savaşının ilk yıllarında, “demokrasi” ve “özgürlük” adı altında desteklenen muhalif grupların çoğu, mezhepçi bir çizgiye evrilmiş ve emperyalist güçler için bir vekâlet ordusu işlevi görmüştür.

Buna karşın, Suriye’deki radikal grupların insan haklarını açıkça ihlal eden uygulamalarına Batı dünyasının duyarsız kalması, çifte standardın en açık örneklerinden biri olmuştur. Irak'ta ve Suriye’de yaşanan benzer vakalarda olduğu gibi, mağdurlar emperyalist çıkar hesaplarının bir sonucu olarak yalnız bırakılmıştır. Kimi zaman, “ılımlı muhalifler” adı altında desteklenen grupların aslında etnik ve mezhepsel temizlik yapan güçler olduğu göz ardı edilmiştir.

YENİ REJİM, ESKİ REJİMDEN DAHA KANLI OLABİLİR Mİ?

Bugün Suriye’de oluşan yeni denkleme baktığımızda, emperyalist güçlerin desteğiyle şekillenen muhalif unsurların, en az Esad rejimi kadar baskıcı ve kanlı bir düzen kurma ihtimali oldukça yüksektir. Zira geçmişte Afganistan ve Irak örneklerinde olduğu gibi, Batı'nın desteklediği rejimler, halklarına en az önceki yönetimler kadar zulmetmiş ve yeni çatışmaların fitilini ateşlemiştir.

Suriye’de olası yeni yönetimin, özellikle mezhepsel düşmanlık üzerine kurulu bir yapı olması halinde, Alevilere yönelik baskının daha da artması kaçınılmaz olacaktır. Bugüne kadar sürdürülen “intikam” söylemleri ve bazı muhalif unsurların geçmiş katliamları, bu tehlikenin en somut işaretleridir.

TARİHİN TEKERRÜR ETMEMESİ İÇİN NE YAPILMALI?

Suriye’de emperyalist hesaplar uğruna bir halkın katledilmesine seyirci kalmak, insanlığın ortak vicdanı adına büyük bir utançtır. Küresel güçlerin çıkar savaşlarına sahne olan bu topraklarda, Alevilerin kaderi, yalnızca büyük devletlerin diplomatik hamlelerine bağlı olmamalıdır. Uluslararası toplumun bu katliamlara karşı net bir duruş sergilemesi, hukuki mekanizmaların işletilmesi ve bölgesel barış için mezhep temelli politikalardan kaçınılması, en azından gelecekte benzer felaketlerin önüne geçilmesi açısından kritik bir adımdır.

Ancak bugüne kadar olan suskunluk ve çifte standartlar göz önüne alındığında, Suriye’de oluşacak yeni düzenin, yıkılan rejimden daha kanlı ve daha acımasız olma ihtimali oldukça yüksektir. Dürziler İsrail desteği ile koruma sağlarken Kürtler ABD ve İngilizlerin desteğiyle şimdilik yeni rejimle uzlaşmış görünüyor. Geriye özellikle örgütsüz ve korumasız Alevi nüfus kalıyor ki, bu kesimin de artık şapkasını önüne koyup düşünmekten öte sonuç alıcı bir program dahilinde, önce öz örgütlülüğünü geliştirmesi arından da bir özne olarak varlığını dayatacak araçları geliştirmesi gerekmektedir. Kuşkusuz bir yandan da tarihin tekerrür etmemesi adına daha güçlü bir uluslararası farkındalık oluşturulmalı ve emperyalizmin bölgedeki vekil savaşları, gerçek bir barış perspektifi ile sorgulanmalıdır.  


NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...