1 Aralık 2014 Pazartesi

Mısra-i Berceste örnekleri ve Divan Şiirinden Şeçmeler



















Mısra-i Berceste Nedir?

Berceste, edebiyatta öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya da beyittir. Genel anlamda bir şiirdeki en güzel dize ya da beyit de denebilir.

Divan edebiyatında tek mısradan oluşan, anlam ve ses bakımından bir bütünlük gösteren dizelerdir "Mısra-i Berceste"ler. Tek mısra biçiminde olur. Anlam ve ses bir mısra içinde tamamlanır. Öyle etkili ve özlüdür ki zihinlerde kalıcı olma özelliği vardır. Bazı şiirlerin bir parçası olduğu halde çok sevilerek halkın zihninde yer eden bölümlere de mısra-i berceste denilmiştir. Beyit halindeki (iki mısralık) bercestelere ise berceste-i beyit denir. Öncelikle beyit örneklerine bakalım:

1. Benem aşık ki rüsvalıkta tutdı şöhretim şehri
    Yazanlar kıssa-ı mecnun'u hep yabane yazmışlar.
(Nefi)

Anlamı: Gerçek aşık benim ki bu konudaki şöhretim tüm şehirce bilinmektedir. Mecnun (Leyla ile Mecnun) hikayesini yazınlar hep boşuna yazmışlar.


Anlamı tevriyeli olduğu için ikinci dize farklı şekillerde yorumlanabilir. Şöyle ki: Mecnun hikayesini yazanlar onu benim için (bana ithafen) yazmışlar.

2. Güzeller mihribân olmaz dimek yanlışdur ey Bâkî
    Olur vallâhi billâhi hemân yalvarı görsünler
(Bâkî)

Anlamı: Ey Bâki! Güzeller iyi huylu, şefkatli olmaz demek yanlıştır; vallâhi billâhi olurla hele biraz yalvarışları görsünler...

Bu beyitte ikinci dizedeki “yalvar” sözcüğü tevriyeli kullanılmıştır. Hem “yalvarmak” hem de para anlamındadır. Yalvarıgörsünler ise yalvarmayı görsünler ve parayı görsünler anlamlarında tevriyeli kullanılmıştır.

3. "Hâk-i pâyın olduğum gördü dedi kâfir rakîb
     Taş ile başını döğüp ”yâleyteni küntü türâb” (Sezayi-i Gülşeni)

Anlamı: Ey sevgili senin ayağının toprağı olduğumu gören kafir rakip başını taşlara vurup “keşke ben de toprak olsaydım” dedi.

”yâleyteni küntü türâb” ifadesi Kuran'ın Nebe Suresi'nin 40. ayetinde geçen bir ifadedir. Anlamı ise şöyledir: "Biz sizi yakın bir azap hakkında uyardık. O gün insan kendi eliyle yaptıklarına bakar; kâfir de 'Keşke toprak olsaydım' " der.

Buradan hareketle beytin yorumu bir başka anlam kazanır. Sevgilinin toprağı olmak dahi olmak çok anlamlıdır. Adem yaratıldığında Meleklere Ademe secde etmeleri emredilir. Bütün melekler buna uyar sadece Şeytan uymaz. Bu olayın hikayesi Makalat'ta kısaca şöyle nakledilir:

"Hak Teala,İblis'e sordu
-Niçin Adem'e secde etmedin? O zaman İblis şöyle cevap verdi :
-Beni ateşten onu çamurdan yarattın.
Yani ''Sen beni ateşten,onu topraktan yarattın.Bu yüzden benim terkibim ulvi , toprak ise sulfidir. Ben yaratılıta ondan yüceyim bu nedenle Adem'e secde etmedim. Kendine güvendi ve gururlandı.Hak teala da onu dergahından kovdu.Önceleri Allah'a yakın iken adı Haris'ti sonra mahrum , şaşkın ve melun oldu.Adı da şeytan iblis oldu."
(Hacı Bektaşi Veli: MAKALAT)

Dolayısıyla ateşten, ateşin parıltısından yaratılan şeytan kendini üstün tutarak Adem'e secde etmedi. Böylece lanetlendi. Kendi eliyle küfre sapmış oldu. Ancak O gün, Kıyamet Günü, geldiğinde her kafir gibi İblis de hatalarından dolayı pişmanlık duyacak. Ve o kibrinden dolayı küçümsediği çamurdan müteşekkil insanoğluna bakarak "Keşke toprak olsaydım" diyecek...

Bu beyitte "rakip" kibirli şeytana benzetiliyor. Kendini üstün gören rakip, aşığın sevgilin toprağı oluşunu (ölümünü) görünce rakip (kafir) olduğundan pişmanlık duyacak ve sevgiliye toprak haliyle de olsa kavuşan aşığa (Adem'e) imrenip keşke ben de onun gibi toprak olabilseydim, der..

4. Zâhidâ dûzâh otıdın mini ni korkata sin
   Hicr otı kaşıda körmes min anı uçkunça
(Babür Şah)

Anlamı: Ey zâhid! Cehennem ateşiyle beni nasıl korkutasın; ben onu ayrılık ateşinin karşısında bir kıvılcım gibi görmem.

Ayrılığın cehennemi bir azaptan daha ağır olduğunu anlatan abartma sanatının bir doruğu bu beyit. Meyhanede şarap içip aşk sarhoşu alan aşığı Zahit (sofu, din mutaassıbı) cehennemle korkutmaktadır. Oysa ayrılık ya da aşk acısı öyle zorlu ve ağır ki şair adeta zahite meydan okuyor. Benim çektiğim ıstırap karşısında cehennemde çekeceklerim hiçbir şey değil demek istiyor. İçinde öyle bir kor ki ayrılık, cehennem ateşi bu kor karşısında ancak bir kıvılcım kalır!

5. Haddeden geçmiş nezaket yal ü bal olmuş sana
    Mey süzülmüş şişeden ruhsar-ı al olmuş sana

Anlamı: Nezâket (incelik) haddeden (metali incelten bir nesne) geçmiş sana boy pos olmuş. Şarap şişeden süzülmüş sana kırmızı yanak olmuş.

 

Eskiden metaller haddeden geçirilerek inceltilirdi. Burada zaten bir güzellik unsuru olan incelik, nezaket, adeta bir katı metl gibi görülerek sevgiliye yakıştırılmamış ve daha da inceltilerek sevgiliye yaraşır hale getirilmiştir. Şarap da yine aslında süzüle süzüle posadan arındırılır ve şarap kıvamına gelir. Şair burada arındırılmış şaraba bir işlem daha yaptırıp onun saflık derecesini artırmakta ve öylece onu sevgilinin kırmızı yanaklarının rengi seviyesine uygun hale getirmektedir.


 6. Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim
    Vaslına mümkün ola getürmek saba beni (fuzuli)

Anlamı: (Allahım) Sevgiliden ayrıldığımda vücudumu öyle zayıf hale getir ki sabah rüzgarının beni ona ulaştırması mümkün olsun.


Sabahları esen meltem rüzgarı çok hafiftir. Bir yaprağı bile sürüklemesi güçtür. şair ayrılık durumunda o denli zayıf olmayı diliyor ki o hafif rüzgar bile onu sevgilisine ulaştırabilsin dileğinde bulunuyor. 

MISRA-I BERCESTE ÖRNEKLERİ

Müdhikât- ı dehre ben ağlasam da tasvirim güler (Nuallim Naci)

Eğer maksat eserse mısra-ı berceste kâfidir (Koca Ragıp Paşa )

Hâlini bilmez perîşânın perîşan olmayan (Ahmet Paşa )

Âyînesi iştir kişinin lafa bakılmaz (Ziya Paşa)

Sıhhat sonu dert olmasa vuslat sonu hicran (Ruhi)


Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir. (Nefi)

Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz (Bursalı Talip)

Cümlenin maksûdu bir amma rivâyet muhtelif (Muhibbi )

Olmayınca hasta kadrin bilmez âdem sıhhatin (Fitnat Hanım )

Sağ gözü eylemesün sol göze Allah muhtaç (Sünbülzade Vehbi )

Meseldir gülşeni âlemde bir gülle bahar olmaz. (İzzet Molla )

Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül. (Osman Nevres )

Su uyur düşman uyur hasta-i hicrân uyumaz. (Şeyh Galip)

Kimse kâm almış değil ya kam-ı âlem kimdedir. (İzzet molla)

Varak-ı mihr-i vefâyı kim okur kim dinler (Kâmi)

Şecâat arziderken merd-i kıbti sirkatin söyler (Koca Ragıp Paşa)


BEYİTLERDE MISRAİ BERCESTE ÖRNEKLERİ

1- Mecnun ile bir mekteb-i aşk içre okuduk 
    Ben Mushaf'ı hatmettim, o “Ve’l-Leyl’’de kaldı (Fuzuli)


Anlamı: Ben Mecnun ile aşk okulunda birlikte okudum. Bu okuldayken ben Mushaf'ı (Kuranı Kerim) hatmettim (sonuna kadar okuyup bitirmek), o (Mecnun) ise “Ve’l-Leyl’’ suresinde kaldı, oradan öteye geçemedi.

Kuşkusuz buradaki “Ve’l-Leyl’’ ifadesi Mecnun'un aşkı Leyla'yı da ifade etmektedir. Ancak, Fuzili burada sadece bir sureye, bir kişiye, bir kesite değil, bütüne ya da başka bir anlatmla ilhi aşka ulaştığını anlatmak ister. Böylece kendini aşıkların en büyüyü sayılan Mecnun'dan üstün görmüş olur. 

  
2- Aşığım dersen, belayı aşktan ah eyleme,
    Âh! edip, âhından ağyarı agah eyleme (Fuzili)


Anlamı: Eğer ben gerçek bir aşığım diyorsan, aşkın getirdiği belalar karşısında ah eyle (acı çektiğini belli etme) ki ah edip inlemelerinden rakiplerini mutlu eyleme. 

Fuzili bu beyitte de yine aşkının büyüklüğünü anlatma çabasına girişmiştir. Aşk acısı Divan şiirinde arzulanan bir acıdır. Ve hiçbir aşık ne kadar aşk acısı çekerse çeksin, bu aşk acısından şikayet etmez. Fuzuli bu beyitte, ah etmemenin bir gerekçesi olarak da rakipleri mutlu etmeme, düşmanı sevindirmeme gayesini ileri sürmüştür.

ÂZÂDE MISRA

Âzade tek mısra demektir. Tek başına tam bir mana ifade eden bu mısralara anlamca ikinci bir mısraya ya ihtiyaç duymadıkları için Azâde adı verilmiştir.

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil (Fuzuli)

Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı (Hail Edip Bey)

Sitem hep aşinalardan gelir biganeden gelmez (Nabi)


Beyit halinde oldukları halde beyitteki her mısrasının anlamca diğerinden farklı olduğu mısralara da azade (bağımsız) mısra denilir.

Hevs-i zülfi yâr var sende ser giranım humar var sende (Hoca Neşet)

Bu beyitteki mısralar arasında anlam bağı yoktur. Hâlbuki beyitteki mısralar anlamca birbirlerine bağlı olmalıdır. Bu bakımdan Hoca Neşet’in bu beytindeki mısralar gibi mısralar da azade sayılır. Eşref’i İzmir valisi Sivrihisar’a göndermek istemiş, Eşref irticalaen aşağıdaki beyti,n il mısrasını söylemiş, İkinci beyte bir şey bulamayınca beyit şu şekilde ve iki azade mısradan oluşmuş

Asafa nerden de geldi aklına Sivrihisar
Lâ feta illâ Âli lâ sefâ illâ Zülfikar
(Eşref)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...