Shakespeare’i öncelikle
şairlik yönüyle tanıyan bir okur olarak, oyunlarıyla oldukça geç tanıştığımı
belirtmeliyim. Ama Shakespeare oyunlarında da aynı şairane dili kullanmıştır
çoğunlukla. Oyunlarının dili kadar biçimsel özellikleri bakımından da şiirsel
yapıya uygun olması belki okuma kolaylığı açısından bir avantaj gibi
görülebilir; ancak anlaşılması noktasında da zorluklar yaratıyor. Bu sadece okur
açısından değil, yazar açısından da bir sorun olarak belirmektedir.
Shakespeare’in yazdıklarında
tiyatroyla şiirin eşsiz bir uyum içinde bütünleştiğini savunan Mina Urgan da bu
özelliğin metinlerine bir sınırlılık getirdiğine işaret eder: “Shakespeare herhangi başka bir dile
çevrilince, değerinin en azından yarısını yitirir. Çünkü tiyatro yazarı
Shakespeare başka bir dile aktarılabilir, ama şair Shakespeare'i başka bir
dilde verebilmek pek olası değildir.”
Bu çalışmada Shakespeare'in
dört oyunundaki dört farklı karaktere dair birtakım değerlendirmeler yapmaya
çalışacağım. Shakespeare’in kalabalık oyun kadrolarıyla sayısız karakter
yarattığı biliniyor. Bu oyun kişilerinin, tarihsel kişilikleri yansıtabildiği
gibi yazarın kendi kişiliğinden de izler taşıdığı savunulmuştur. Ancak bu kadar
oyun kişisinin, Shakespeare’in kişiliğini, felsefesini, duygu ve düşüncelerini
yansıttığını savunmak bana pek gerçekçi gelmiyor açıkçası. Bu konuda Urgan’ın
bu tezi destekleyen görüşünü oldukça yerinde buluyorum: “Ve onlar konuşurken, onları yaratan Shakespeare susar.”