27 Nisan 2018 Cuma

PARİS KOMÜNÜ'NDEN ENTERNASYONEL'E

Paris komünü, tarihteki ilk poletarya iktidarıdır. Komüncüler Karl Marks'ın deyimiyle 'göğün fethine' çıkmışlardı. 18 Mart 1871 günü iktidara bir devrimle el koyan Paris proletaryası, sokak sokak, duvar duvar özgürlüğü ve adaleti işlediği iktidarını Mayıs sonuna kadar sürdürdü, 72 günlük kısa gözüken ama kitlelerde 'o düşün gerçekleşebileceği' inancını kuvvetlendiren tarihsel bir öneme sahip. İşçi sınıfının bu ilk iktidar girişimi, her 'ilk gibi kısa sürdü' ama her ilk gibi de etkisi büyük oldu.

25 Nisan 2018 Çarşamba

DİZELERDEN TÜRKÜLERE AŞKIN YOLCULUĞU: A. KADİR ŞİİRLERİ

Asıl adı İbrahim Abdülkadir Meriçboyu. 1917'de İstanbul’da doğdu, 1985'te yine İstanbul’da öldü.Babasını 5 yaşında kaybetti.  Edebiyata merakı çocuk yaşlarda başlar. Lise sıralarında artık okuduğu kitapların çeşnisini değişir, artık Tolstoy, Balzac, Gorki, Dostoyevski okur. Ankara Harp Okulu'na gittiğinde edebiyat ve düşün kitapları okumaya hız verir. Kendisi gibi meraklı dört beş arkadaşıyla köşelere çekilir, ellerine geçen Nazım şiirlerini gizli gizli okurlar. O dönemi için: "O zamanlar Alman faşizmi ve emperyalizmi azgın bir hale gelmişti. Ortadoğu'da tam bir egemenlik kurmuştu. Nazım Hikmet'in faşizme karşı, halktan yana şiirleri bizi kamçılıyordu." der.

19 Nisan 2018 Perşembe

Edebiyat Tarihinden İki Portre





Burjuvazi tarih sahnesine çıkarken salt ekonomik ve siyasal üstünlüğünü ilan etmiyor aynı zamanda kültürel ve sanatsal atılımını da gerçekleştiriyordu. Marks'ın basit “Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda, entelektüel üretimin araçlarını da emrinde bulundurur.” önermesiyle somutlanan şudur: Her sınıf türlü araçlarla egemenliğini geniş kitlelere duyurmak ve meşrulaştırmak için adımlar atar. Bunlar kimi zaman şiddet ve zora dayalı aygıtlar olduğu gibi kimi zaman da kültürel ve manüplatif aygıtlar devreye sokulur.

9 Nisan 2018 Pazartesi

TİYATRONUN KAYNAKLARI II


Ritüel Nedir?

İlksel insanlarda bu yana insan kendinden güçlü olanla, doğayla mücadele etmektedir. Bu mücadele sürei tanımlanamayan, anlaşılmayan varlıklara çeşitli mistik unsurlar atfedilmesi sonucunu doğurmuştur. İnsan çaresiz kaldıkça ya da gücü yetmediği ölçüsünde “doğaüstü” unsurlara başvurmuştur. Bu doğaüstü varlıklarla kurulan ilişkiler ise yeni kavramları ve davranış örüntülerini oluşturmuştur. Zaman içinde belli bir form kazanan bu eylemler bir silsile haline gelerek toplumsal bir forma bürünmüş, böylece ritüellerin de temeli atılmıştır.

Ritüel, ayin, adet haline gelmiş anlamına gelir.[1] Ritüel, kişiler ve dünya arasında doğru bir dengenin yakalanabilmesi için bir duyguyu oluşturan veya yeniden yaratan formel ve sembolik davranıştır. Kavram köken itibarıyla rhyme (kafiye), rhythm (ritim), river (ırmak) gibi kelimelerle ortak bir köke sahiptir (Kutlu, 2013:64-65).

5 Nisan 2018 Perşembe

Ortaçağ Tiyatrosunda Yönetmen, Oyuncu ve Sahne Anlayışı


Yönetmen

Ortaçağ’da halkın da desteğiyle bazen günlerce süren oyunlar olduğunu bilinmektedir. Bu durumda karmaşık ve uzun oyunların düzenlenmesini zorunlu kılıyordu. Çok sayıda oyuncunun rol dağılımını yapma, sahne düzeni ve oyun akışı ve bundan doğacak önemli bir geliri yönetmek işin ehli kişilerin varlığını zorunlu kılmaktaydı. Tüm bunlar sonucunda yönetmen Ortaçağ tiyatrosunda büyük önem kazandı.

Kuşkusuz o dönem yönetmenlerinin görev ve sorumlulukları bölgesel farklılıklar göstermekteydi. Ancak tüm farklılıklara rağmen yönetmenin her açıdan yetenekli olması beklenmekteydi.

2 Nisan 2018 Pazartesi

GELENEKSEL TÜRK TİYATROSUNUN GELECEĞİ



Her toplum tarihsel ve kültürel birikimini sanat üretimine yansıtır. Bir boyutu, insanın kendini anlamlandırma ve ifade etme çabası olan sanat, bu birikime göre de şekillenir. “Türk tiyatrosu” olarak ifade edilen Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan geniş coğrafya içerisinde, çok sayıda halkın ve kültürün etkileşimi olarak gelişen geleneksel Türk tiyatrosunun en önemli boyutunu “gelenek” ifadesi oluşturuyor diyebiliriz.

Özellikle halkbilimini yakından ilgilendiren bu gelenek kavramı durağan ya da “değişmez olanı” değil geçmişi referans alarak geleceğin yaratılması olarak da değerlendirilebilir. Bu anlamıyla gelenek düşünülenin aksine dinamik bir kavram olarak değerlendirilmelidir. Çünkü hiçbir gelenek oluştuğu koşulları stabilize etmemekte, toplumsal, tarihsel değişim ve ihtiyaçlar ekseninde biçimlenmekte, zamana uyum sağlamaktadır. Aksi halde geleneğin sürekli değişim halinde olan insanın ve toplumların ihtiyaçlarına yanıt vermesi mümkün olmaz.

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...