9 Nisan 2018 Pazartesi

TİYATRONUN KAYNAKLARI II


Ritüel Nedir?

İlksel insanlarda bu yana insan kendinden güçlü olanla, doğayla mücadele etmektedir. Bu mücadele sürei tanımlanamayan, anlaşılmayan varlıklara çeşitli mistik unsurlar atfedilmesi sonucunu doğurmuştur. İnsan çaresiz kaldıkça ya da gücü yetmediği ölçüsünde “doğaüstü” unsurlara başvurmuştur. Bu doğaüstü varlıklarla kurulan ilişkiler ise yeni kavramları ve davranış örüntülerini oluşturmuştur. Zaman içinde belli bir form kazanan bu eylemler bir silsile haline gelerek toplumsal bir forma bürünmüş, böylece ritüellerin de temeli atılmıştır.

Ritüel, ayin, adet haline gelmiş anlamına gelir.[1] Ritüel, kişiler ve dünya arasında doğru bir dengenin yakalanabilmesi için bir duyguyu oluşturan veya yeniden yaratan formel ve sembolik davranıştır. Kavram köken itibarıyla rhyme (kafiye), rhythm (ritim), river (ırmak) gibi kelimelerle ortak bir köke sahiptir (Kutlu, 2013:64-65).


Ritüeller, birtakım inanç ya da tapınma eylemlerinin yürütülmesinde izlenmesi gereken yolları ifade eder. Bu eylemler uzmanlık bilgisine sahip yetkili kişilerce[2], Her toplum ilksel zamanlarda, değişmez bir biçimde yerine getirilen bazı eylemler oluşturdular. Ancak ritüel denilen tapınma biçimleri sadede eylemlerden değil; söz, şarkı, büyü gibi unsurlardan da oluşmaktaydı.

Ritüeller, kutsalla ilişkinin teorik boyutunun yani inancın sosyokültürel yaşam içinde sindirilmesini ve kolektif bir paylaşımın konusu haline gelmesini sağlamaktadır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki kutsalla kurulan ilişkinin teorik boyutu kurumsal dinler söz konusu olduğunda genel olarak “inanç”, pratik boyutu ise “ibadet” olarak tanımlanırken, kurumsallaşmamış dinler söz konusu olduğunda teorik boyut “mit” pratik boyut ise “ritüel” olarak kavramsallaştırmaktadır.[3]

Ritüeller, Yunanlıların dromenon[4] adını verdikleri "gerçekleştirilen", “icra edilen” eylemler bölümüyle, muthos[5] olarak adlandırılan "seslendirilen, söylenen" sözler bölümünden oluşan birimlerden meydana geliyordu. Bunlar da mitosları meydana getiriyordu.

Mitos Nedir?

TDK’ya göre mitos (mit): “Geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren alegorik bir anlatımı olan halk hikâyesi” olarak ifade edilir. Kuşkusuz bu tanım mitosları tanımlamak açısından oldukça yetersizdir. Zaten birçok araştırmacı bu konuda farklı tanımlamalar yapmışlardır. Bu da bize mitos kavramının tek ve kapsayıcı bir tanımının yapılmasının güçlüğünü ortaya koymaktadır. “Tüm arkaik ve geleneksel toplumlardaki mitlerin bütün tür ve işlevlerini içerebilecek tek bir tanım bulmak olanaklı mıdır?”[6] sorusu da bu güçlüğün somut bir göstergesidir.  

İlksel zamanlarda olup bitmiş olayları veya “dinsel” bir öyküyü anlatan mit, bir şeyin nasıl var olmaya başladığını anlatır.(köken) Dolayısıyla mitler, daima bir “yaratılışın” öyküsü olarak değerlendirilir. Olup bitmiş; gerçekleşmiş inançsal olayları anlatır.

Mitler (veya "mitos"lar), Türkçede en yakın "efsane" kelimesiyle karşılayabileceğimiz, eski ve geleneksel hikâyelerdir. Mitler yoğun biçimde kültürel izler taşır. Belli bir kültürün belirli bir çağdaki inanışlarını, törelerini, adetlerini getirdiği için de halk efsanelerinden ve halk hikâyelerinden ayrılırlar. Mitler daha çok tarihsel bir süreci, varlığı ya da doğayı açıklar, bunları açıklarken de bir inanç sistemine dayanır. Eliade’ye göre, din ve mit arasında ayrılmaz bir bağ vardır ve mitler, dinsel deneyimlerin ürünüdürler. 

Mitosların tek bir tanımı kapsayıcı ve yeterli değil demiştik. Türkiye’de bu alanda önemli çalışmalara imza atan Azra Erhat da: “Mythos, söylenen veya duyulan sözdür, masal, öykü, efsane anlamına gelir.”[7] Demektedir mitoslar için. Ancak Erhat da mitleri bir bilimsel belge olarak değerlendirmez. Bu noktada da ünlü tarihçi Heredot’tan alıntı yaparak “Tarihi değeri olmayan güvenilmez söylenti” ifadesini de ekler, mit tanımına. Yine aynı eserinde (Mitoloji Sözlüğü) Platon’dan alıntı yaparak “…Mythos gerçeklerle ilişkisiz, uydurma, boş ve gülünç bir masal” diye de açıklar.

Mitos Türleri

Özellikle Orta ve Yakındoğu mitolojik kaynakları ile bu malzemelerin işlevselliği dikkate alınarak mitoslarda bir sınıflandırmaya gidilmiştir. Kuşkusuz bu sınıflandırmada doğruluk/yanlışlık tartışmasından çok pratik anlamda amaçları, ne işe yaradıkları ve içerikleri gözetilmiştir. Mitos türleri, çoğunlukla kutsalla ilişki içindedirler ve mistik-inançsal dünyayı sembollerle, doğaüstü olay ve olgularla algılayıp tarif etmeye yöneliktirler. Buna göre mitoslar; ritüel mitosları, orijin (köken) mitosları, kült mitosları, prestij mitosları ve eskatologya mitosları olarak sınıflandırılmıştır. Bu çalışmada Samuel Henry Hooke’ın “Ortadoğu Mitolojisi”[8] adlı eserindeki sınıflandırma esas alınmıştır.

1)      Ritüel Mitosları:
En eski ritüel türü olarak kabul edilmektedir. En eski uygarlıkların geliştiği Mezopotomya ve Nil vadisinde, özellikle tarımsal temelli gelişen ritüellerdir.Bu ritüeller, dinsel tapınaklarda, toplumların dini önderleri olarak kabul edilen rahipler eliyle gerçekleştirilmiştir. Bu rahipler konusunda uzman kimseler olup, belirli zamanlarda ve kalıplaşmış formlarda bu işleri icra etmekteydiler.

Ritüel mitosları, kontrol edilemeyen ya da hakkında bilgi sahibi olunmayan güçleri denetlemek, topluluğun varlığını ve esenliğini amaçlayan mitoslar olarak değerlendirilmektedir. Bu ritüeller sadece eylemlere değil, sihir ve şarkı unsurlarını da içinde barındırıyordu. Ritüelde mitos, oynanmakta olan oyunun öyküsünü anlattı; belli bir durumu betimledi… Mitosun şarkı biçimde okunması bir şeyler ‘yaratıyordu’.[9]

Bu mitosların işlevi bilgiden öte eylemseldi. Amacı da topluluğun varlık koşullarının yaratılmasına yardımcı olmaktı.

2)      Orijin Mitosları: Bir etkinliğin neden yapıldığını ya da yapılmadığını anlatan mitoslardır. Etiolojik ve nedenbilimsel mitos olarak da adlandırılmaktadır.[10] Bazı kaynaklarda en eski mitos türü olarak da değerlendirilmektedir. İşlevi bir geleneğin, göreneğin ya da etkinliğin nasıl olduğunu nedensellik içinde yansıtmaktır. Temel olarak varlıkların ve eşyaların kökenini açıklayan mitoslardır.

3)      Kült Mitosları: Toplulukların tarihinde yer alan önemli olay ve durumları şarkı şeklinde anlatmaya dayanan mitoslardır.

İsrail dinine ve bu dinin gelişmesi sürecinde oluşmuş mitos şeklidir. Yahudi inancındaki önemli tarihsel olayları konu alırlar. Özellikle İsrailoğullarının Mısır tutsaklığından kurtuluşunun anılması söz konusudur. Halkın önünde şarkı biçiminde, okuyorlar, bu okuyuşlara, halkın, rahiplerinin söylediklerine yanıt niteliğindeki birlikte okuyuşları eşlik ediyordu. Mitos, bu biçimi ile de bir durumu betimlemekte, bu böylece söz konusu durumun sürmesini sağlama işlevine sahip olmakla beraber; artık bu işlevleri sihirsel bir güçle değil; fakat ahlak kurallarıyla yerine getirmeye çalışmaktadır.[11]

4)      Prestij Mitosları: Bu mitoslar halk kahramanının doğuşunu ve yaptıklarını konu alan, anlattıkları olay ve durumları bir gizem havası içinde aktaran mitoslardır.

Perslerin kurucusu Kiros’tan Gılgamış’a, Hz Musa’dan Hz. İsa’ya uzanan toplumsal kahramanların doğuşu ve yaşamlarındaki gizemler bu kapsamda değerlendirilebilir. Musa’nın doğumundaki simgesel unsurlar bu mitosların tipik özellikleridir.

Sepet içine konularak suya bırakılma motifi, doğum olayının simgesel olarak açık bir şekilde anlatımıdır. Sepet esasen ana rahmini, su ise ana rahmindeki varlık koşullarını simgeler.
Troya’nın Tanrıların eliyle kurulması, Dan oğullarının kahramanı Samson’un doğuşu ve yaptıkları bu mitosların örnekleridir.

Eskatologya Mitosları: Temel olarak dünyanın sonuyla ilgili mitoslardır. Eskatologya Mitosları, dünya yaşamının sonu (mahşer) ve öte dünya yaşamı ile ilgili konuların genel adıdır.[12]

Bu mitosların tek tanrılı dinlerde “ölümden sonra” sorusuna yanıt vermede ve “kıyamet” kavramlarını teşkil etmede işlevsel oldukları düşünülebilir.
  
Günümüzde edebiyattan sinemaya kadar birçok alanda bu mitosların izlerine rastlamak mümkündür. İnsanlarda “belirsiz bir sona” inanma ya da mevcut durumdaki çıkışsızlıkları nihayete erdirecek bir sona inanma eğilimleri güçlü olduğundan günümüzde de karşımızda çıkabilmektedir.

Bu mitoslar; insanın yeteneklerini, gücünü, sınırlarını, ortaya koyarak ve kendini tanımayı ve arınmayı sağlar.

Eski Toplumlarda İnsan-Doğa İlişkisi Bağlamında Ritüellerdeki Taklitsel Süreçler

Bu bölümde ilksel çağlardan bu yana insanların doğa ile kurdukları ilişki üzerinden gerçekleştirdikleri ritüellerdeki taklit unsurları örnekler üzerinden anlatılacaktır.

MÖ. 4. yüzyıla kadar Antik Yunan’da halk arasındaki en önemli törenlerden biridir. Mitolojide, Dionysos, şarabın, coşkunluğun ve bereketin Tanrısı olarak geçer. Dionysos adına düzenlenen iki dinsel bulunmaktadır: Yer altına gidişine yakılan ağıt ve yeniden doğuşunun şenliklerle karşılanması. Bu yer altına iniş/çıkış meselesi mevsimsel geçişlerle doğrudan ilintilidir. Çünkü Tanrının yer altına inmesi kışın gelişini, doğanın canlılığını ve bereketini kaybetmesi sonucunu doğuracak, tersi ise canlanmayı ve bereketi ifade edecektir. [13]

Tanrının yeraltına gidişi, bitiminde bereketi, sevinci doğuracak bir ayrılık olarak algılanır. Ürünler toplanmış ve bir dahaki bağbozumuna değin tanrı yeraltına çekilmiştir. Boşalan bağların ve yaklaşan uzun kış döneminin köylülerdeki imgesi tanrılarının ölümüdür.

Ritüeldeki temel öğelerde, doğa güçlerini simgeleyen ve Dionysos’un dostları olan satirleri (keçi) çağrıştıran hayvan postlarına bürünmüş bir koro temsil etmekteydi. Bu koro, dans ve müzik eşliğinde Dionysos’u anlatan hüzünlü şiirleri okurdu.

Zaten Aristo, Poetika adlı eserinde de Dythrambos adı verilen bu şiir türünü, tragedyanın kaynağı kabul etmektedir. Bu tören esnasında Dionysos müridi, şarabın da yardımıyla, kendinden geçerek Tanrı Dionysos’a ulaşır. Dionysos’a ulaştığını varsayan Dionysos müritler için günlük yaşamdaki ahlaki-davranışsal değer yargıları ikincil hale gelir. Her türlü “yasak” bu yolla icra edilir.

Bir diğer tören ise bağbozumunun öncesinde yapılan ritüellerdir tanrının yenide3n doğuşunun canlandırıldığı törenlerdir. Bu tören esasen ürünün bereketli olması için bir dilek, dua vb olarak da düşünülebilir. Kostüm olarak büyük birer phallus (erkek cinsel organı) takmış olan bir koro açık saçık ezgiler söyleyerek törene katılanların tanrının doğuşunun yarattığı sevince katılmasını hedefler.

Yine Poetika’da açık saçık ezgilere sahip phallus veya jambik şiirin, komedyanın kaynağı olduğu kabul edilir. Törende, halk çok büyük bir phallus heykelini ellerinde taşıyıp gezdirir ve bir yandan jambik şiirler okunur. Temel olarak, bu törenler aracılığıyla insanlar doğa olaylarını kendi istekleri doğrultusunda düzenlemeye ve bereketli bir dönem geçirmeye çalışırlar.

Aslında ilksel toplumlarda doğa karşısında ritüellerdeki taklitsel süreçlere dair çok sayıda örnek verilebilir. Bu taklitler başta bir tanımlama, anlatma ihtiyacından da doğmuş olabileceği gibi doğa egemenliğini kırmanın bir yansıtımı olarak da değerlendirilmiş olabilir. Bu etkinlikler nihayetinde, inançları, ritülleri ve kültürleri yaratmış olabilir. Johan Huizinga, Homo Ludens adlı yapıtında kültürün kaynaklarına dair çıkarımlar yaparken bu gerçekliği ortaya koyar:

Kültür oyun biçiminde doğar, kültür başlangıçtan itibaren oynanan bir şeydir. Örneğin av gibi doğrudan hayati ihtiyaçların giderilmesini hedefleyen faaliyetler bile, arkaik toplulukta kolaylıkla oyun biçimine bürünmektedirler.[14]

Topluluk bu eylemleriyle oyunlarda, hayatı ve dünyayı yorumlama biçimini ifade etmekteydi. Bu da çoğu kez taklitsel süreçlere dayanıyordu. Oyunları da ritüel kapsamında değerlendirdiğimizde Anadolu'da bu konuda hayli zengin bir birikim olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu konuda ülkemizde de öteden beri insan-doğa ilişkisini yansıtan bir dizi tören, büyü ve oyuna rastlamak mümkündür. Kız isteme, çift çıkarma, çift ekmeği gibi oyunlar bu bağlama örnek verilecek güzel örneklerdir.[15]

Çift çıkarma özellikle doğu bölgelerinde görülen sabanın toprağa ilk vuruluşunu simgeler. Burada töreni düzenleyecek aile reisi etkinliğin zamanını ve yerini tayin ederek üzerine ters bir kürk giyer. Bu kürkün uçlarına da şeker bağlanır. Bele urgan veya ip geçirilir. Bütün bu eylem ve taklitler çoğu kez simgesel anlamlar içerir. Oyunda her eylem bir simgeye karşılık gelir ki temel ama o yılın ürünün bereketli olmasını ve esenliği sağlamaktır.

Bir başka örnek özellikle Akdeniz bölgesi/Adana’da görülen “yüz boyama” oyunudur. Temmuz ve Ağustos aylarına denk gelen bu etkinliğin de amacı bolluk ve berekettir. Bu süreçte buğday pişirilip dağıtılır. Buğday çok sayıda kişinin katkılarıyla hazırlanır. Buna katkı sunanlar da yüzlerini karaya boyayarak bolluk ve esenlik dileğinde bulunurlar.




[1] http://www.tdk.gov.tr/
[2] Her toplum kendi tapınma eylemlerini uzmanlar eliyle gerçekleştirmiştir. Eski Türk geleneklerinde “şaman”, “kam” ya da “baksı” gibi adlar aldıkları görülmektedir.
[3] Ritüel Kuramı, YL Tezi, Haz. Zeliha Sayılı, Karabük Üniversitesi, 2016
[4] Bugünkünden farklı biçimler alsa da “dram” sözcüğünün kökenini oluşturmaktadır.
[5] Öykü
[6] Mircea ELLIADE, Mitlerin Özellikleri, Çev. Sema Fırat, İstanbul, 1993, s.12
[7] Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2015
[8] Samuel Henry Hooke, Ortadoğu Mitolojisi, Çev. Alaeddin Şenel, İmge Kitabevi, 5. Baskı, Ankara, 2015
[9] Samuel Henry Hooke, Ortadoğu Mitolojisi, Çev. Alaeddin Şenel, İmge Kitabevi, 5. Baskı, Ankara, 2015
[10] A.g.e: s. 16
[11] A.g.e: s.16
[12] A.g.e: s.19
[13] Bu örneklem, “Mimesis Tiyatro/Çeviri-Araştırma Dergisi, 3. Sayı, 1990” sayısında ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir. 

[14] Johan Huizinga, Homo Ludens Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İstanbul, 2006, s.65
[15] Buradaki örnekler, Metin And’ın “Geleneksel Türk Tiyatrosu” adlı eserinde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...