Ortaçağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ortaçağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Nisan 2021 Perşembe

ANTİK YUNAN’DAN BERTOLT BRECHT’E İLLÜZYON KAVRAMI

Sahne, yönetmenin temel anlatım alanlarından biridir. Oyuncunun evrenini ortaya koyabilen bu alan yönetmenin tasarım algısıyla zengin anlatım olanakları sunar. Elbette sahne, salt metinsel boyutta değil, dış mekânda da var olabilen bir anlatım aracıdır. 

Tiyatro tarihi, sürekli değişen anlatım ve ifade biçimlerine uyarak, çağların ihtiyaçları çerçevesinde dinamik bir değişim göstermiştir. Tiyatro ve onun anlatım araçları, her toplumun düşünce ve yaşam biçimi, anlatım, ifade ve dil kalıpları, dini, siyasi ve toplumsal yapısından bağımsız ele alınamaz. Çağımızda da, ulusların sanatsal etkinlikleri dönemin düşünsel, siyasal ve toplumsal gelişmelerinden bağımsız açıklanamaz.

Tiyatronun Antik Roma döneminde, seyircinin duygularını harekete geçirmek için başlıca ve olmazsa olmaz şart, bu duyguların öncelikle oyuncu tarafından hissedilmesi gerekliliği düşüncesi egemendi. Bu dönemde yanılsama seyirci ile izleyici arasında tam bir duygu geçişine dayanıyordu. Bu yaklaşım Horatius’un, eğer bir oyuncu seyirciyi ağlatacaksa, öncelikle kendi de kederi hissetmelidir, düşüncesiyle özetlenebilir (Carlson, 2008:25).

29 Nisan 2017 Cumartesi

FEODAL SİSTEMDE AVRUPA'NIN SINIFLI TOPLUM YAPISI

Ortaçağ, Roma İmparatorluğu’nun çöküşüyle başlayan ve genellikle İstanbul’un fethine kadar[1] olan süreci tarif etmek için kullanılan, yaklaşık bin yıllık bir süreci kapsayan zaman dilimidir. Ortaçağ’a özelliğini veren, İlk Çağ’dan farklı siyasi, sosyal ve ekonomik düzene ve bu düzenin ifadesi olan değerler sistemine ise feodalite (derebeylik) denmektedir. Bu sistemin değerler sisteminin mutlak belirleyicisi Hıristiyanlık ve bunun kurumsal kimliğinin taşıyıcısı olan kilisedir.

“Klasik feodalitenin -bütün çizgileriyle- ortaya çıkışı, Fransa'da Karolenj İm­paratorluğu'nun batışından (10. yüzyıl), İngiltere'de ise Norman istilasından (11. yüzyıl) sonraya rastlar.”[2]

Tam anlamıyla siyasal, hukuksal, ekonomik ve sosyal bir sistem olan feodal düzenin en ayırt edici yanlarından biri "devlet birliği"nin olmayışıdır. Bu dönemde Avrupa’da egemen siyasal örgütlenme modeli beylikler ya da derebeyliklerdir. Böyle olunca da halk doğrudan doğruya devletin değil, toprak sahibi senyörlerin egemenliği altıda bulunmaktaydı.

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...