12 Nisan 2025 Cumartesi

YENİ CHP TOPLUMA NE ANLATIYOR?

Özgür Özel’in CHP genel başkanlığına seçilmesiyle başlayan süreç, partinin tarihsel liderlik geleneklerinden köklü bir kopuş mu, yoksa yalnızca bir yüz değişimi mi sorusu gündemdeki yerini koruyor.

Özellikle son yerel seçimlerin ardından CHP’nin Kılıçdaroğlu döneminden sıyrılıp yeni bir muhalefet paradigması inşa etme çabası herkesin dikkatini çekiyor. Özel’in liderliğinde CHP’nin toplumla ilişkisi, krizlere tepkisi ve iktidar hedefini yeniden tanımlama biçimi göz önüne alındığında yeni bir CHP ile karşı karşıya olduğumuz açıkça görülüyor.

Özel’in 2024 yerel seçim zaferi sonrası eylemlerini, CHP’nin resmi açıklamalarını ve özellikle Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart 2025’teki tutuklanması ile CHP’li belediyelere kayyum atamaları gibi kritik gelişmeleri analiz ederek bu sürece dair bazı çıkarımlar ve olası senaryolara dair değerlendirmeler yapılabilir.


Yeni CHP: İşbirlikçilikten Direnişe

Kemal Kılıçdaroğlu’nun 13 yıllık liderliği, Özkan’ın “Turkish Studies” makalesinde belirttiği gibi, “işbirlikçi” bir stratejiyle şekillendi. Kılıçdaroğlu'nun, geleneksel bir algıyla büyük bir yanlışa düştüğü pek çok kez ifade edildi. Sanki 25 yıldır iktidarda olan AKP, devleti tüm kurumlarıyla dönüştürmemiş gibi “devleti iktidardan ayrı bir varlık olarak görerek” devlet içindeki güç odaklarının güvenini kazanmayı hedefledi. Kuşkusuz bu yanılgıda eski bürokrat kimliğinin de payı yadsınamaz! Ama bu tutum o kadar masum mu bu da ayrı bir tartışma! Ve buna dair net bir çıkarım yapabilmek için henüz zaman erken.

Özkan’ın bahsettiği yaklaşım, dokunulmazlıkların kaldırılması gibi kararlarda CHP’yi statükonun emniyet supabı haline getirdi ve muhalefeti belirgin bir pasifist noktaya savurdu. Diğer yandan da var olan rejime meşruiyet kazandırdı. Diğer yandan da tplumu kimlikler toplamı olarak gören Kılıçdaroğlu, (bu kimliklerin partilerce temsil edildiğini de varsayarak) Altılı Masa gibi ittifaklarla muhafazakâr seçmene yaranma stratejisine dayanan bir hat çizdi. Ancak bu strateji CHP tabanını demoralize ettiği gibi siyasette 1+1’in her koşulda 2 etmediğini acı bir şekilde göstererek 2023 seçim yenilgisini beraberinde getirdi.

Özel ile Başlayan Değişim

Özgür Özel’in liderliği ise bu paradigmayı tersine çevirdi. (Burada Özgür Özel'de temsiliyet bulan ve parti içinde etkili olan farklı muhalefet dinamikleri olduğunun altını çizmemiz gerek.) 2023 kurultayında “CHP gibi CHP” vaadiyle ortaya çıkan Özel ve arkadaşları, 2024 yerel seçimlerinde partiyi 47 yıl aradan sonra birinci parti yaptı. Özel’in Parti Meclisi listesinin 6 Nisan 2025’teki olağanüstü kurultayda sıfır fireyle seçilmesi, onun liderlik otoritesinin pekiştiğini gösterdi. Ancak asıl sınav, 19 Mart 2025’te başlayan ve İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla doruğa ulaşan “yargı kuşatması” ile geldi. Özel ve ekibinin bu krizlere verdiği tepkiler, onun ve haliyle yeni CHP yönetiminin nasıl bir liderlik sergileyeceğinin ana hatlarını ortaya koymaya başladı: Kitleleri mobilize eden, sokak siyasetini kucaklayan ve iktidarın hukuksuzluklarına karşı sert bir direniş gösteren alışıldık CHP liderlerinden bambaşka bir liderle karşı karşıya olduğumuz gerçeği kısa zamanda ortaya çıktı.

Sosyal medyada da sıkça görülen “işte şimdi lider oldu”, “Özgür Özel yıldızlaştı” minvalindeki değerlendirmeler de aslında bu duruşun toplumda geniş karşılık bulduğunun işaretleri olarak görülmelidir.

19 Mart Krizi: İmamoğlu’nun Tutuklanması ve CHP’nin Tepkisi

19 Mart 2025, CHP için olduğu kadar tüm ülke için de bir kırılma anı oldu. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yolsuzluk, suç örgütü kurma ve “kent uzlaşısı” üzerinden terör suçlamalarıyla gözaltına alınması, siyasi bir “darbe” olarak nitelendi. CHP’nin lideri ve kurmayları daha ilk dakikalarda bu adımı bir komplo ve siyasi darbe olarak niteledi. CHP Genel başkan Yardımcısı Özgür Karabat; “Bu açıkça bir darbedir” mesajını paylaşırken,  Yerel Yönetimlerden Sorumlu genel Başkan Yardımcısı Gökan Zeybek; “19 Mart Darbesine teslim olmayız!” açıklamasını yaptı. İmamoğlu’nun 23 Mart’ta Silivri Cezaevi’ne gönderilmesi, Şişli ve Beylikdüzü belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması ve Şişli’ye kayyum atanması, hükümetin muhalefeti sindirme stratejisini gözler önüne serdi. Özgür Özel, bu krize hem söylemsel hem de eylemsel düzeyde güçlü bir yanıt verdi.

Sokak Siyaseti ve Toplumsal Mobilizasyon

Özel, İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından Saraçhane’de halka seslenerek, “Bu, milli iradeye darbe girişimidir” dedi ve protestoları başlattı. Saraçhane mitingleri, yüz binlerin katılımıyla Türkiye’nin son yıllardaki en büyük gösterilerine dönüştü. 25 Mart’ta Maltepe’de düzenlenen mitinge milyonlar katıldı. Bu da CHP özelinde Özgür Özel’in kitleleri harekete geçirme kapasitesini ortaya koydu. Özel’in “Bundan sonra kimse CHP’den salonlarda siyaset beklemesin, sokaklardayız” sözleri, Kılıçdaroğlu’nun “sokak fobisi”ne zıt bir çizgide hareket edeceğinin açık ilanıydı.[1]

Protestolar sırasında binlerce kişinin gözaltına alınması ve yüzlerce kişinin tutuklanması, hükümetin hem şaşkınlığının hem de tahammülsüzlüğünün bir göstergesi olarak ortaya çıkmıştır. Ancak  Özel, özellikle gençlere yönelik kötü muamelelere karşı, “Tutuklulara kötü muamelenin zaman aşımı olmaz” diyerek Silivri’yi ziyaret etti ve hukuki mücadele sözü vermesi kitlelerin kararlı durmalarının ve eylemleri sürdürmelerinin önemli motivasyonlarından oldu.

Ön Seçim ve Dayanışma Sandıkları

İmamoğlu’nun tutukluluğuna rağmen CHP, 23 Mart’ta cumhurbaşkanlığı ön seçimini gerçekleştirdi. Özel’in “Tutuklansa da adayımızdır” kararlılığı, Kılıçdaroğlu döneminden alışageldiğimiz “Anayasaya aykırı ama destek vereceğiz” söylemleriyle taban tabana zıttı. Bu tutum İmamoğlu’nun meşruiyetini güçlendirdiği gibi 15 milyon kişinin katıldığı ön seçim, dayanışma sandıklarıyla CHP üyeleri dışındaki halk kesimlerini de kapsayarak muazzam bir halk hareketinin nüveleri oldu. CHP’nin doğru işler yaptığının en önemli göstergesi kuşkusuz toplumsal onayın giderek artmasıydı. Bu süreçte üye sayısının 1,5 milyondan yaklaşık 2 milyona yaklaşması, Özel’in toplumu mobilize etme başarısını ve toplumsal tabanını daha da genişlettiğini gösteriyordu.

Olağanüstü Kurultay Stratejisi

Bu dönem CHP’sini Kılıçdaroğlu döneminden ayırın en önemli özelliklerinin başında proaktif bir siyaset stratejisi izlemesi geliyor. Geçmişte de defalarca deneyimlenen ve adeta geliyorum diye bağıran saldırı ve bastırma girişimlerine Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP büyük bir tevekkül ile yaklaşıyordu. Ancak Bu dönemde Özel ve ekibi aktif bir ön alma stratejisi izleyerek iktidarın çeşitli girişimlerini daha hayata geçirmeden boşa düşürüyor.

Örneğin hükümetin CHP’ye kayyum atama planları, Özel’in 6 Nisan 2025’te olağanüstü kurultay çağrısıyla boşa çıktı. “İrade milletindir” sloganıyla düzenlenen kurultayda Özel, 1.171 oyla yeniden genel başkan seçildi. Bu hamle, partiyi yargısal kuşatmadan kurtardığı ve ön seçimi engelleme girişimini etkisiz kıldı. Delegelerin tam desteği (oy kullanan delegenin yüzde 90’ına yakın oy aldı) Özel’in liderlik etkisinin parti içinde kökleştiğini gösteren önemli bir gösterge oldu.

Kayyum Atamaları: İrade Gaspına Karşı Direniş

İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla eş zamanlı olarak CHP’li belediyelere yönelik kayyum atamaları, hükümetin yerel yönetimlerdeki muhalefet gücünü kırma stratejisini ortaya koydu. Şişli, Esenyurt, Beşiktaş, Beykoz ve diğer belediyelerde yaşanan görevden uzaklaştırmalar, CHP tarafından “siyasi işgal” olarak tanımlandı. CHP’nin “Kayyum Raporu”na[2] göre, 2016-2024 arasında 154 kayyum ataması gerçekleşti ve bu atamalar 11 milyon seçmenin iradesini etkiledi.

Özel, kayyumları “Tayyip Erdoğan’ın oyunu” olarak nitelendirerek, “Bu siyasi işgal geri tepecektir” dedi. Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasına, “Alınlarını karışlarız” tepkisiyle yanıt verdi ve süreci “FETÖ vari kumpas” olarak tanımladı. Şişli’deki kayyum atamasına karşı, “Adında ‘Adil’ olan ama adaletten uzak bir bakan İBB’ye başkan olma hayalleri kurdu” diyerek eski Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu’nu hedef aldı.[3]

Eylemsel Direniş

Özel, İBB binasında kalarak kayyum atanması durumunda fiziksel direniş göstereceklerini açıkladı: “Milletvekillerimiz var, dokunulmazlıklarımız var, bu mekana kolay girilemez”. Bu, belediye binalarını halk iradesinin kalesi olarak konumlandırma stratejisini yansıttı. Özellikle Özel’in belki de Kılıçdaroğlu dönemin simge eylemsel hareketi olan “Adalet Yürüyüşü”ne de gönderme yaparak bu dönemin hakim mücadele çizgisinin işaretlerini de vermiş oluyordu.[4] Aslında bu süreç Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atanmasıyla farklılığını zaten ortaya koymuştu. Esenyurt’taki kayyum atamasına karşı Özel, 414 CHP’li belediye başkanını İstanbul’a çağırdı ve ortak bir tepki organize etti. Bu, yerel yönetimlerin CHP’nin direnç hattı olduğunu vurguladı. Bu hat CHP’nin sonraki süreçte eylemci çizgisinin daha da yaygınlık ve kapsayıcılık kazanmasıyla sonuçlandı.

Boykot ve Ekonomik Baskı

CHP’nin bu eylemci çizgisinin belki de en çok ses getiren ve iktidarı da panikleten girişimlerinden biri de kuşkusuz boykot çağrıları oldu. Yine hazırlıksız yakalanan hükümet kanadından yapılan ilk açıklamalar daha kısa süre öncesinde bizzat Erdoğan tarafından yapılan ve piyasayı hedef alan boykot çağrılarıyla tezat oluşturuyordu. Özel’in hükümet yanlısı medya kuruluşlarına reklam verenlere “Hesabınızı bu meydana göre yapın” diyerek boykot çağrısı yaptı. Saraçhane mitinglerini yayınlamayan kanallara, “Ya bizi göreceksin, ya dibi göreceksin” uyarısı, tüketimden gelen gücü kullanma önerisiyle desteklendi. Bu, kuşkusuz kırmızı kartlı kampanyalar örgütleyen CHP açısından oldukça yaratıcı bir siyasi eylemler silsilesine işaret ediyordu.

Özgür Özel’in liderliğindeki CHP’nin bu süreçteki en büyük zaaflarından biri eylem ve stratejilerinin “kervan yolda düzülüyor” niteliği. Bu durum  bir yandan dinamik bir gelişim olanağı sunsa da genel olarak bir eksiklik olarak görülüyor. Her halükarda yerel seçim zaferi, İmamoğlu’nun tutuklanması ve kayyum krizlerine verilen tepkiler yeni CHP çizgisi açısından belli başlı özellikleri öne çıkarıyor:

1. Sokak Siyaseti ve Kitle Mobilizasyonu:

Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi seçimden seçime indirgeyen pasif “seçimsel vasıta” anlayışının aksine, Özel sokak siyasetini benimsemiş görünüyor. Saraçhane’de, Maltepe’de milyonların toplanması, CHP’yi kitlelerle buluşturan bir hareket partisine dönüştürdü. Özel’in “Sokaklar bizimdir” çıkışı da muhalif kamuoyunda güven yaratarak bu anlayışı desteklemektedir.

2. Parti Örgütünün Yeniden İnşası:

Kılıçdaroğlu’nun parti örgütlerini dışlayan yaklaşımı, Özel döneminde tersine döndü. Örgüt bütçelerinin artırılmasından genel merkezde il ilçe başkanlıkları için bir birim kurulmasına kadar bir dizi adım atıldı. 500 bine yaklaşan yeni üyenin katılımı da partinin kentli, beyaz yakalı seçmen profiline yakın bir örgüt yapısına evrilmesini sağladı. Dahası il ve ilçe örgütlerinde kümelenmiş ve işlevsizleşmiş örgüt yapılarının da sarsılmasıyla daha aktif bir yerel örgütler ağının gelişmesinin önü açıldı.

3. Sert ve Çatışmacı Muhalefet:

Yerel seçimin ardından Özel’in “normalleşme” önerisi, Kılıçdaroğlu’nun devletle AKP’yi ayrı gören anlayışından farklı olarak, CHP’nin güçlü konumda bir uzlaşma arayışı olarak değerlendirildi. Ancak Erdoğan’ın bu süreci bir oyalama ve zaman kazanma süreci olarak kullanması ve seçim sonrası ilk şoku atlatmasıyla bozması Özel’ de harekete geçirerek, boykot çağrıları, erken seçim talepleri ve kayyumlara karşı direnişle sert bir muhalefete geçti. Bu da şimdiden, 1977 Ecevit ruhuna yakın bir mücadele çizgisini yansıttığı değerlendirmelerine yol açtı.[5]

4. Halk İradesine Sahip Çıkma:

İmamoğlu’nun tutuklanması ve kayyum atamaları, Özel’in “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesini merkeze almasını sağladı. Kurultayda İmamoğlu için ayrılan koltuk ve “İrade milletindir” sloganı, bu ilkenin sembolü oldu. Özel, halk iradesini yargısal kumpaslara karşı koruma misyonunu üstlendi. İzlediği politikayla parti içinde fiili olarak liderlik konumunu güçlendirirken halk nezdinde de popülaritesini artırdı.

5. Yaratıcı ve Esnek Siyaset:

Boykot kampanyası, dayanışma sandıkları ve olağanüstü kurultay, Özel CHP’sinin yaratıcı siyaset anlayışını gösteren etkili örnekler olarak toplumca kabul gördü. Hayatın içinden ve her kesime dokunan bir dinamik söylem ve strateji ile politikarı şekillendirdi. Ancak CHP’nin hala uzun vadede çerçevesi çizilmiş, hatları netleşmiş bir siyasi irade ortaya koymaması da yeni CHP’nin zaafı olarak not edilmelidir.

Yeni CHP’nin Güçlü ve Zayıf Yönleri

Özgür Özel’in liderliğindeki CHP’nin krizlere karşı cesur tepkileri, muhalif kamuoyunda güven yarattı. Maltepe mitingine milyonların katılması da bu tutumun geniş kesimlerce kabul gördüğü ve CHP’nin toplumsal bir hareket haline geldiğini gösterdi.

Olağanüstü kurultayda Özel’in 1.171 oyla seçilmesi ve PM listesinin fire vermemesi, parti içi dayanışmayı güçlendirdi. İmamoğlu’nun “Sonuna kadar birlikte yürüyeceğiz” mesajı, liderlik krizini bir bakıma önledi.

Protestolarda gençlerin öncü rolü ve 500 bin yeni üye, CHP’nin demografik tabanını genişletti. Özel’in “Türkiye’nin geleceğini serbest bırak” çağrısı, bu kesimlerle bağı güçlendirdi.

Kurultay hamlesi, şimdilik kayyum tehdidini bertaraf etti ve ön seçimin yapılmasını sağladı. Dolayısıyla bu durum Özel’in öngörüsünü kanıtladı.

Tüm bu olumlu yönlerine rağmen hala CHP’nin iktidar hedefini somutlayan tutarlı çerçeve eksikliği, bu yolda izlenecek taktik ve stratejilerin belirginleşmemesi, Özel’in vizyonunun hâlâ netleşmediğini gösteriyor. Normalleşmeden sert muhalefete geçiş noktasında hala tabana karşı bir özeleştiri de yapılmış değil!

Muhalefet cephesinin bütünlüğü de bu sürecin CHP açısından zafere ulaşması için büyük bir önem arz ediyor. İYİ Parti’nin mesafeli duruşu ve DEM Parti’nin Erdoğan’la görüşmesi, muhalefet birliğini zorlaştırıyor. Özel’in bu dinamikleri yönetme kapasitesi önümüzdeki dönemde sınanacak gibi görünüyor.

İmamoğlu’nun davaları ve olası siyasi yasak, CHP’nin stratejisini riske atabilir. Özel’in “Birimiz girer, seçimi alırız” söylemi cesur, ancak pratikte uygulanabilirliği tartışmalı.[6] Ayrıca İmamoğlu konusunda tereddüt olarak yorumlanabilecek bu açıklamanın da mevcut durumu kabullenme olarak yorumlanma olasılığını da es geçmemek gerekiyor.

Sert muhalefet yapmanın CHP’nin kendi tabanını konsolide ettiği kadar, AK Parti tabanını konsolide edebileceğini de unutmamak gerekiyor. Özel’in “vicdanlı AK Partililere” seslenme çabası, bu riski dengelemeye çalışsa da etkisi sınırlı kalabileceği not edilmelidir.

Sonuç olarak Özgür Özel, CHP’yi Kılıçdaroğlu’nun pasif, uzlaşmacı çizgisinden çıkararak, kitleleri harekete geçiren, sokak siyasetini kucaklayan ve hukuksuzluklara karşı direnen bir partiye dönüştürdü ilke elden net olarak söylenebilir. İmamoğlu’nun tutuklanması ve kayyum atamaları da bu yaklaşımın sınandığı en kritik anlar oldu. Özel’in cesur hamleleri, CHP’yi muhalefetin öncü gücü haline getirdi, ancak bu durumun uzun vadeli başarısı, tutarlı bir vizyon geliştirilmesine ve muhalefet ittifakındaki çatlakların onarılmasına bağlı. Özel’in liderliğinde CHP’nin yeniden halkın umudu olma potansiyelini taşıdığı bir gerçek. Ancak bu gerçeğin sisler arasından sıyrılıp kalıcı bir değişime dönüşmesi, Özel’in önündeki en büyük meydan okuma görülüyor.

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...