CHP'nin Yol Ayrımı: 31 Mart Zaferinden 15 Eylül Krizi'ne
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde elde ettiği tarihi başarıyla, Türkiye siyasetinde önemli bir dönüm noktası yarattı ve toplumun büyük bir kesiminde iktidar umudunu yeniden alevlendirdi. Ancak bu zaferin ardından gelen süreç, partiyi hem iç dinamiklerden hem de dış müdahalelerden kaynaklanan karmaşık bir yıpratma operasyonu ile karşı karşıya bıraktı. Yeni ve eski yönetim arasındaki gerilimler, yapısal bir tartışmadan çok, partiyi zayıflatmayı ve iktidar hedefini gölgelemeyi amaçlayan bir boyuta ulaştı. Bu durum, yalnızca parti içi çekişmelerin ötesinde, dışarıdan yönlendirilen sistemli bir plan olduğu algısını güçlendiriyor. Bu operasyonun en kritik aşamalarından biri ise 15 Eylül'de görülecek olan kurultay davası.
Değişimden Krize: Yönetim Tartışmaları ve Yıpratma Stratejisi
2023 genel seçimlerinin ardından başlayan ve yerel seçim zaferiyle sonuçlanan “değişim” hareketi, yeni yönetimin iş başına gelmesini sağladı. Ancak bu başarının hemen ardından, bazı eski yöneticiler ve medya organları, geçmiş hesaplaşmaları canlı tutan bir söylem benimsemeye başladı. Bu söylem, yapıcı eleştiriden uzak bir şekilde parti yönetimini hedef alıyor ve partiyi içeriden bölme riski taşıyor. Ortaya çıkan tablo, sadece bir liderlik veya yönetim tartışması değil, seçmende kafa karışıklığı yaratarak partinin güvenilirliğini zedelemeyi amaçlayan bir operasyon. İktidar, bu iç çatışmaları körükleyerek CHP’yi zayıflatma stratejisinin bir parçası haline getirmiş durumda.
Yargı Eliyle Siyaseti Daraltma: Seçilmişlere Baskı
Yargı, artık sadece adaletin değil, CHP’nin siyasi alanını kısıtlamanın bir aracı haline gelmiş durumda. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik davalar, CHP’li belediye başkanlarının açığa alınması, soruşturmalarla tehdit edilmesi ve yargı yoluyla itibarsızlaştırılması, bu baskının en net örnekleri. Bu müdahaleler, tesadüfi değil, CHP’nin siyasetsizleştirilmesine yönelik sistematik bir çaba olarak görülüyor. Yargı, muhalefeti sürekli savunma pozisyonunda tutarak enerjisini tüketmeyi ve kamuoyundaki itibarını zedelemeyi hedefliyor.
15 Eylül Kurultay Davası: Hukukun Siyasi Silah Haline Gelmesi
15 Eylül’de görülecek kurultay davası, yalnızca parti içi bir mesele değil, iktidarın CHP’yi yargı yoluyla şekillendirme çabasının bir uzantısı olarak değerlendiriliyor. Eski yönetim destekçileri tarafından açıldığı iddia edilen bu dava, yüzeyde bir "delegasyon hukuku" sorunu gibi görünse de, asıl amacı CHP’nin kongre sürecini tartışmaya açarak meşruiyetini sorgulatmak.
Davanın sonucu ne olursa olsun, CHP’nin liderlik yapısı üzerinde şüphe uyandırmak, kamuoyunda kafa karışıklığı yaratmak ve muhalefeti seçim öncesi kendi iç meseleleriyle meşgul etmek, iktidarın işine yarayacak bir tablo oluşturuyor. Bu nedenle dava, hukuki bir süreçten çok siyasi bir araç olarak değerlendiriliyor. Mahkeme sürecindeki baskılar, karar aşamasındaki kulisler ve dosyaya son anda eklenen deliller, bu davanın sadece bir hukuk mücadelesi olmadığını gösteriyor.
4. İktidarın Planı: CHP’yi Tartıştır, Kendi Hatalarını Unuttur
Bugün kamuoyunda CHP’nin iç dinamikleri, isimler ve hizipler konuşulurken, iktidarın 22 yıllık yönetimindeki yolsuzluklar, ekonomik çöküş ve halktan kopuk politikalar geri planda kalıyor. Bu sessizlik, CHP içine sızdırılan krizlerin bir sonucu. İktidar, medya ağları, bürokratik baskılar ve yargı araçlarıyla CHP’yi sürekli iç tartışmalarla oyalıyor, parti içi eleştirileri körüklüyor ve yeni yönetimi bir "yetkinlik krizi" içindeymiş gibi göstererek kamuoyunda yıpratıyor. Bu strateji, CHP’nin 2028 iktidar hedefini bulanıklaştırdığı gibi, yerel seçimlerle kazanılan belediyelerin başarılarını da gölgeliyor.
5. Kritik Karar Anı: Dayanışma mı, Dağılma mı?
CHP, şu anda bir yol ayrımında. Ya iç tartışmaları siyasi akıl ve stratejik soğukkanlılıkla yöneterek, iç ve dış operasyonlara karşı birleşip iktidar yürüyüşünü sürdürecek ya da iç çekişmelerin ve dış baskıların yıprattığı bir yapıya dönüşerek toplumdaki umutları tüketecek.
Her tartışma, dava veya medya başlığının arkasında "Bu kime yarıyor?" sorusunu sormadan yapılan her hamle, doğrudan iktidarın ekmeğine yağ sürüyor. 15 Eylül'deki dava, partinin iç dayanışmasını test edecek kritik bir virajdır. Asıl mücadele, mahkeme salonunda değil, kamuoyu nezdinde verilecek ve bu süreç, partinin geleceğini belirleyecek.
Sizce CHP, bu süreci stratejik bir soğukkanlılıkla yönetebilir mi?