18 Ağustos 2025 Pazartesi

YABANCI

“Annem bugün öldü. Belki de dün, bilmiyorum.”

Romanın bu ilk cümlesi, Meursault’nun ölüm ama özellikle annesinin ölümü karşısındaki duyarsızlığı ve geleneksel ahlaki değerlere bir başkaldır olarak görülür. Ama esasen Camus’nün absürd felsefesinin özünü de yatar burada... Yaşam, onun gözünde “anlamdan yoksun” bir akıştır; ölüm ise bu akışın rastlantısal bir sonucundan ibarettir. Hepsi bu!

Camus’nün 1942’de yayımlanan Yabancı adlı romanı, modern edebiyatın en çarpıcı varoluşçu ve absürt metinlerinden biridir.

Roman kahramanı Meursault, daha ilk cümleden de anladığımız üzere toplumsal değerlerle arasına mesafe koymuş, dünyaya karşı kayıtsız bir karakterdir. İnsan ilişkileri, duygular ya da ölüm karşısında sergilenen tepkiler onun için yalnızca sıradan ayrıntılardır. Bu kayıtsızlık, çevresi tarafından “insanlık dışı” görülür ve onu bir yabancıya dönüştürür. Onun “yabancılığı” esasen alışılageldik ve bildik formların ötesinde bir varoluşta kendini gösterir.

Duyarsızlık ve Yabancılaşma

Roman zaman zaman bir rüya halini andırır. Meursault olaylara bir seyirci gibi yaklaşması bu hissi besler. İnsanların yoğun duygularla verdiği tepkiler, onun için tuhaf ve anlaşılmazdır. Cenazede gösterdiği kayıtsızlık, aslında onun dünyayla kurduğu mesafenin de göstergesidir:

“Cenazede gözyaşı dökmedim. Bundan dolayı beni suçlu saydılar.”

Toplum için doğal olan yas tutma, Meursault için yapay bir tutumdur. Tüm yapaylıkları reddeden ve bunlara anlamsızlık payesi biçen haliyle o, kendi hayatını dışarıdan izliyormuş gibi yaşamakta ısrarcıdır. Bu durum, modern insanın anlam arayışındaki boşluğu ve yabancılaşmasını yansıtır.

Ölümle Yüzleşme

Meursault’nun hikâyesi, iki ölümle kesişir. İlki annesinin ölümüdür.
Meursault annesinin ölümünü olağan bir olay olarak kabul eder. Onun gözünde, yaşamın anlamsızlığı karşısında ölümün de özel bir anlamı yoktur. Bu kayıtsızlık, Camus’nün absürd felsefesini yansıtır:

“Ama herkes bilir ki, hayat yaşamaya değmez. Aslına bakarsanız insan, ha otuzunda ölmüş, ha yetmişinde; pek önemli değildi.” (Vedat Günyol çevirisi)

Meursault, işlediği cinayetten çok toplumsal normlara uymadığı için idama mahkûm edilir. Savcı, geleneksel tüm değerleri alaşağı eden bu adamı kürsüden itham ederken ve sanki en büyük suçların faili olarak onu yargılarken kendisi sadece şunları düşünmektedir:

“Ona samimice, yaptığım hiçbir şeyden pişman olmayacağımı açıklamak isterdim. Ben yalnızca bugünün ve yarının etkisinde olan bir insandım.”

Keza annesinin cenazesinde sergilediği ilgisizlik cinayetten yargılanan bu adımın suçuna en önemli dayanaktır. Zeten bu, romanın en güçlü ironisidir: Suçtan çok, duygusuzluğu yargılanır kahramanın.

Hapishane hücresinde ise Meursault, ölüm gerçeğiyle doğrudan yüzleşir. Artık kaçınılmaz sona yaklaştığını bilir. Bu kabulleniş, onda bir içsel dönüşüm de yaratır:

“Her şeyin tamam olması ve kendimi daha az yalnız hissetmem için, idam günümde çok seyircinin bulunmasından ve bunların beni hınç dolu haykırışlarıyla karşılamalarından başka isteyecek bir şeyim kalmamıştı.”

Bu cümle, onun artık toplumun değerlerinden tamamen koptuğunu ve yaşamın anlamsızlığını olanca isteğiyle kucakladığını gösterir.

Absürdün Kabullenişi

Romanın sonunda Meursault, Camus’nün absürd insan tanımını somutlaştırır. Evrenin kayıtsızlığı karşısında yaşamın anlamı yoktur; fakat insan, bu anlamsızlığı kabul ederek özgürleşebilir. Meursault, ölümü kucakladığı anda, kendi varoluşunu onaylamış olur. Bir başka değişle dehşet yaratan, yaşamın anlamını yok eden ölüm, burada tepetaklak olup bir varoluşsal anlam nüvesi oluverir.

“Dünyanın böylesine kardeşçe kayıtsızlığına açıldığımı duyumsadım. Artık mutlu sayabilirdim kendimi.”

 Yabancı, yalnızca bir cinayet hikâyesi değil, absürd felsefenin edebi manifestosudur. Meursault’nun trajedisi, aslında absürd dünyanın ve modern insanın biçare anlam arayışının da trajedisidir: Yaşamın anlamı yoktur, toplumun kuralları ise bu boşlukta anlamsız bir ağırlıktan başka bir şey değildir. Ama yine de Meursault, bu anlamsızlığı kabullenip ölümle barıştığında kendi özgürlüğünün kapısını aralar.

Camus, Meursault aracılığıyla pek çok şeyi sorgular… Mesela hayatın bir anlamı yoksa nasıl yaşamalıyız? Toplumsal değerler, kayıtsız bir evrende ne kadar geçerlidir? İnsan, ölümü kabullenerek özgürlüğünü bulabilir mi?

Böylesine kayıtsız bir kahramanın yaratıcısının bu soruların yanıtlarını kolayca vermesi beklenmez ancak Yabancı, bu sorulara kesin yanıtlar vermese de, modern insanın kendi varoluşuna dair en çıplak yüzleşmelerinden birini sunar.

 


ADNAN YÜCEL ŞİİRİNDE İMGESEL BİR SERÜVEN

Adnan Yücel 27 Mart 1953 tarihinde Elazığ’da doğar. Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Ankara Üniversitesi Eğitim...