15 Nisan 2025 Salı

TBMM İKLİM KANUNU: TARTIŞMALI MADDELER VE TÜRKİYE İÇİN POTANSİYEL RİSKLER

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) görüşülen iklim kanunu, ülkenin iklim değişikliğiyle mücadele için bir adım gibi pazarlansa da pek çok maddesi kapitalizmin ruhuna uygun olarak iklimi, doğayı ve hatta kirliliği bile alınıp satılır hale getiren maddeleri dikkate alınınca iktidar aklını alkışlatacak cinsten!

Böylesine yoğun eleştirilere ve itirazlara yol açan bu İklim Kanunu Teklifi, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Paris Anlaşması’nın gereği olarak ve Türkiye’nin BM’ye sunduğu 2053 Net Sıfır Emisyonu hedefleri doğrultusunda hazırlanmıştır. Dolayısıyla bu kanun, uluslararası sözleşmelerin iç hukukumuza aktarımı ve iklim değişikliği ile mücadelenin (ya da bu alandaki yaptırımların) yasal zemine oturtulması amacıyla hazırlanmış bir kanun teklifidir. (İklim Kanunu Teklifi Genel Gerekçe Bölümü, İklim Kanunu Teklifi Üçüncü Kısım İkinci Bölüm Cezai Hükümler).

Neredeyse her maddesinde evlere şenlik bir gönderme, atıf ya belirsizlik olsa da özellikle karbon ticaretiyle ilgili 9, 10 ve 11. maddeler, çevre örgütleri, meslek odaları ve muhalefet partileri tarafından çevre korumasını ikinci plana attığı ve sermaye gruplarının çıkarlarını önceliklendirdiği gerekçesiyle tartışma konusu olmuştur. Dahası bu maddelerin bırakın doğayı korumayı, kirletme potansiyeli yüksek unsurlara “parayı bas istediğin kadar kirlet” minvalinde bir açık kapı bırakmaktadır.

Kanunun Genel Yapısı ve Tartışma Süreci

İklim kanunu, 20 maddeden oluşan bir teklif olarak 2025 Şubat’ında TBMM’ye sunuldu. Kısa süre sonra da Çevre Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Kanunun amacı, şaşalı sözlerle şöyle duyuruldu: “2053 net sıfır emisyon hedefini desteklemek ve yeşil kalkınma vizyonunu güçlendirmek…” Ancaaak, bu tatlı sözlerin ardındaki tuzaklar, ilgili STK ve yurttaşların radarından kaçmadı. Geçtiğimiz hafta itibarıyla yalnızca ilk 4 maddesi kabul edilmiş, kalan maddeler ise tartışmalar nedeniyle bu hafta Genel Kurul’da görüşülmeye devam edecek gibi görünüyor. Sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: AKP, çok sert bariyerlerle karşılaşınca, ki bu önceden öngörülmüştür zaten, bazı maddeleri geri çekmekte, ancak kanun tüm ruhu ve azametiyle sessiz sakin biçimde TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmektedir. Dolayısıyla bu hafta da yeni bir tiyatro izlersek hiç şaşırmayacağım, AKP belli maddeleri geri çekecek, muhalafet de başardık, geri çektirdik edasıyla belki oylamalara bile katılma gereği duymadan kanun maddelerinin geçişine seyirci kalacaktır.

Kanun, üç ana bölüme ayrılmıştır:

·       Genel Hükümler,

·       İklim Değişikliği ile Mücadele ve Gelirler,

·       Yaptırımlar ile Çeşitli Hükümler.

Tartışmalar, özellikle “Karbon Fiyatlandırma” başlığı altındaki maddelerde yoğunlaşmıştır. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), kanunun bilimsel verilere dayanmadığını ve kamu yararını gözetmediğini belirtirken, DEM Parti, kanunun sermaye gruplarıyla müzakere edilerek hazırlandığını ve iklim krizini piyasaya teslim ettiğini savunmuştur.

En Çok İtiraz Edilen Maddeler

Buradan hareketle bahse konu olan ve kanunun en çok eleştirilen maddeleri olan 9, 10 ve 11. Maddelerine şöyle bir bakalım:

9. Madde: Emisyon Ticaret Sisteminin Kurulması ve Tahsisatların Esasları

Bu madde, Emisyon Ticaret Sistemi’ni (ETS) kurmayı ve emisyon haklarının tahsisat esaslarını düzenlemeyi amaçlamaktadır. ETS, şirketlerin sera gazı emisyonlarını belirli bir limit içinde tutmak için emisyon hakları alıp satabileceği bir piyasa mekanizması kurmayı öngörmektedir. Evet yanlış duymadınız, her şirketin bir sera gazı salınım hakkı olduğu varsayımıyla hareket eden bu maddeye göre, bir şirket az miktarda sera gazı salınımı yapıyorsa kalan hakkını ederi karşılığında başka şirketlere devredebilecek.

TMMOB, bu sistemin çevre korumasını değil, piyasa mekanizmalarını önceliklendirdiğini ve şirketlerin emisyon hakları satın alarak kirletmeye devam edebileceğini belirtmiştir. Ver parayı bas serayı!...

Sistemin uluslararası ve yerli sermaye gruplarının çıkarlarına hizmet edecek şekilde tasarlandığı öyle açık ki “yerli ve milli” hükümetimiz bu şirketlerin yerli ve milli olmasını da çok umursamamış, bu noktada uluslararası tekelellere de göz kırparak” gel ne olursan gel (tabi parasıyla) demiştir. Dolayısıyla Temiz Hava Platformu’nun dediği gibi ETS’nin fosil yakıt kullanımını azaltmaya yönelik somut hedefler içermediği ayan beyan ortada. (Temiz Hava Hakkı).


Kanun Tuzakları!

ETS, emisyonları azaltmak yerine yönetmeye odaklandığı için, Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşmasını zorlaştıracak bir adım olarak görülmeldir. Şirketler, emisyon hakları satın alarak çevresel sorumluluktan kaçabileceklerdir. Yakında sabıkası kabarık şirketlerin piyasada endam göstereceği konusunda kimsenin kuşkusu olmasın.

Mesela altın arayan bir şirket doğayı acımasızca ve kural tanımaz biçimde kirletti ve kendisine tanınan sınırları aştı. Çözümü kolay başka bir şirketin kirletme hakkını devralarak bu bozuk sicile rağmen işlerine devam edecek ve kasası tıkır tıkır dolmaya devam edecek. Yok işçiler ölmüş, yok millet zehirlenmiş, efendim fabrikalar çevresinde hava tehlikeli kirlilik seviyelerine gelmiş ne gam! 

Sistem bu haliyle, büyük şirketlere avantaj sağlayarak ekonomik eşitsizlikleri artıracak. Doğayı kirleten şirketler, artık kapı gibi yasalarla koruma altına alınıyor. Hoş, doğasını korumaya çalışanlara değil şirketlere kol kanat geren bir yönetim anlayışımız zaten var; ama yasal bir koruma da eksik kalmasın! Elbette küçük işletmeler ve halk, bu sistemden olumsuz etkilenebilir; ama ne olacak, zaten dert küçük şirketler değil ki! Kıskanılası ekonomimizde hedefimiz büyük ölçekli ve hatta dünyayı kasıp kavuran tekeller! Emperyalist tekeller, dünya ölçeğinde gelişen toplumsal hareketlerin gelişimini ve potansiyellerini öngörmüş olacak ki bizim gibi demokrasisi çok gelişmiş ülkelerde at koşturmayı tercih ediyorlar!

10. Madde: Görev, Yetki ve Sorumluluklar (ETS ile İlgili)

Bu madde, ETS’nin işletilmesi ve denetimi için kurulacak kurumların görev, yetki ve sorumluluklarını tanımlamaktadır. Sistemin, İklim Değişikliği Başkanlığı ve ilgili diğer kurumlar tarafından yönetilmesi hedeflenmektedir.

Bakanlıkların ve ilgili resmî kurumların bugüne kadar gösterdikleri üstün performans onları böylesine hayati bir konuda da yine tek karar mercii yapıyor! İşin gerçeği kanun STK’ların gözetim ve denetimini dışlarsa, burada sistemin şeffaf ve hesap verebilir olmaktan uzak olacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok! Dolayısıyla muhalefet partileri, ETS’nin yönetiminde sermaye gruplarının etkisinin ağır bastığını ve kamu yararının ihmal edildiğini belirtirken pek de haksız sayılmazlar. Ayrıca, denetim mekanizmalarının yeterince net tanımlanmadığı ve bu durumun istismara yol açabileceği gerçeği sayısız tecrübemizle de sabit!

Kanunun Türkiye İçin Riskleri

ETS’nin yönetimi, halkın ve çevrenin çıkarlarını değil, büyük şirketlerin çıkarlarını önceliklendirmektedir. Dolayısıyla kamu yararı gözetmeyen bir teklifin gelecekte büyük felaketlerin başat sebebi olabileceği not edilmelidir. Bunun daha geniş anlamda, sosyal adaletsizliğe yol açabileceği de unutulmamalıdır.

Yetersiz denetim, ETS’nin etkili bir şekilde çalışmasını engelleyebilir ve emisyon azaltım hedeflerinin kâğıt üzerinde kalmasına neden olabilir. Diğer yandan kanun maddelerinde, görev ve sorumluluklar yeterince netleştirilmediği için, uygulamada sorunlar yaşanabilir ve sistemin etkinliği azalabilir.

11. Madde: Gönüllü Karbon Piyasaları ve Denkleştirme

Bu madde, gönüllü karbon piyasalarını ve karbon denkleştirme mekanizmalarını düzenlemektedir. Şirketler, emisyonlarını azaltmak yerine, başka projelerdeki emisyon azaltımlarını satın alarak “denkleştirme” yapabilir. Fark ettiğiniz gibi sermayeye kapılar sonuna kadar açılmış. Aynı şirket bir projesinde fazla karbon salınımı yapıyorsa daha düşük karbon salınımı yaptığı bir proje ile istediği kadar doğanın canına okuyabilecek, hem de yasal biçimde!

Böyle bir mekanizmanın doğa ve insan yararına olduğunu savunmak gerçekten büyük zahmet istiyor! Bu mekanizmanın gerçek emisyon azaltımı sağlamadığı ve “kâğıt üzerinde” çözümler sunduğu ortada. Ekoloji Birliği, bu sistemin doğayı ve yaşamı koruyan bir iklim kanunundan uzak olduğunu belirtmiştir (Evrensel gazetesi). Ayrıca, kanunun fosil yakıtlardan kademeli vazgeçişe dair somut hedefler içermemesi de kanunun etkinliğini sorgulatan başka bir nokta olarak not edilmelidir.

Denkleştirme meselesi üzerinde özellikle durmak gerek. Bu düzenleme şirketlerin kirletmeye devam etmesine izin verdiği için, iklim değişikliğiyle mücadelede etkili olması söz konusu olamaz. Madde, fosil yakıtlardan vazgeçişi teşvik etmediği için, Türkiye’nin enerji bağımlılığı ve çevresel sorunlarına da bir çözüm üretmekten uzak kalacak. Ayrıca gönüllü karbon piyasaları, uluslararası finansal mekanizmalara bağlı olduğu için, ekonomik istikrarı tehdit edebilir.

Kanunla Türkiye'yi Neler Bekliyor?

Kanunun 9, 10 ve 11. maddeleri, karbon ticareti üzerine kurulu piyasa odaklı bir yaklaşım benimsediği için, Türkiye açısından çeşitli riskler taşımaktadır:

  1. Çevre Korumasının Yetersizliği: Kanun, gerçek emisyon azaltımı yerine piyasa mekanizmalarına odaklandığı için, iklim değişikliğiyle etkili bir şekilde mücadele edemez. İlgili pek çok STK da, kanunun fosil yakıtlardan kademeli vazgeçişe dair politik hedefler içermediğini vurgulamıştır.
  2. Sermaye Gruplarına Avantaj: STK’ler ve TBMM’deki muhalefet partileri, kanunun büyük şirketlerin çıkarlarını koruduğunu ve halkın çıkarlarını ihmal ettiğini vurgulayan karşı eleştiriler dile getirmiştir. Özellikle kanunun, ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri artırabileceğine dair de eleştirel çok fazla.
  3. Bilimsel Temelin Eksikliği: Kanun, bilimsel verilere dayanmadığı ve uzman görüşleri alınmadan hazırlandığı için, iklim değişikliğiyle mücadelede yetersiz kalabilir.
  4. Ekonomik ve Sosyal Riskler: Karbon ticareti sistemleri, uluslararası finansal mekanizmalara bağlı olduğu için, Türkiye’nin ekonomik istikrarını etkileyebilir. Ayrıca, adil geçiş politikalarının eksikliği, fosil yakıt sektöründe çalışan işçiler için sosyal sorunlara yol açabilir.

Tartışmaların Arka Planı

Kanunun tartışmalı hale gelmesinin temel nedenleri, piyasa odaklı yaklaşımı ve sermaye gruplarıyla olan bağlantılarıdır. Örneğin, İYİ Parti Milletvekili Hasan Toktaş, kanunun “ticaret kanunu” gibi hazırlandığını ve gerçek bir iklim kanunundan uzak olduğunu ifade etmiştir. Benzer şekilde, Ekoloji Birliği, kanunun havayı, toprağı ve suyu pazarlık konusu haline getirdiğini savunarak, “Halkın İklim Kanunu” talebinde bulunmuştur.

Hükümet ise kanunun, Türkiye’nin uluslararası iklim taahhütlerine uyum sağlaması ve yeşil ekonomiye geçişi hızlandırması açısından kritik olduğunu savunmaktadır. Ancak, eleştiriler, kanunun mevcut haliyle bu hedeflere ulaşmaktan uzak olduğunu göstermektedir.

TBMM’de görüşülen iklim kanununun 9, 10 ve 11. maddeleri, karbon ticareti üzerine kurulu piyasa odaklı bir yaklaşım benimsediği için yoğun eleştirilere maruz kalmaktadır. Bu maddeler, çevre korumasını zayıflatabilir, sermaye gruplarına avantaj sağlayabilir ve Türkiye’nin iklim hedeflerine ulaşmasını zorlaştırabilir. Kanunun bilimsel temelden yoksun olması ve kamu yararını gözetmemesi, etkinliğini daha da sorgulanabilir hale getirmektedir.

Türkiye’nin iklim değişikliğiyle etkili bir şekilde mücadele edebilmesi için, kanunun daha kapsayıcı, şeffaf ve bilimsel bir yaklaşımla yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Fosil yakıtlardan kademeli vazgeçiş, adil geçiş politikaları ve gerçek emisyon azaltım hedefleri, kanunun temel unsurları olmalıdır. Aksi takdirde, kanun, iklim krizine çözüm üretmekten uzak bir “ticaret kanunu” olarak kalabilir.


16.04.2025- GÜNCELLEME

Başta muhalefet partileri olmak üzere, sosyal medya ve ilgili STK'ların yoğun çabaları ve protestoları nedeniyle dün 15.04.2025 tarihinde İklim Kanunu görüşmelerin ertelendiği duyuruldu. Değişiklik olup olmayacağını ya da eleştirilen dikkate alınıp alınmayacağını takip edeceğiz.

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...