25 Eylül 2020 Cuma

NECİP FAZIL KISAKÜREK'İN TİYATRO OYUNLARI

Necip Fazıl edebiyatımızda her ne kadar şair kimliği ile öne çıksa da fikri yönü ve tiyatrolarıyla da dikkat çekmiştir. Öteden beri İslamcılık düşüncesinin önemli taşıyıcılarından biri addedilen Kısakürek’e göre tiyatro, ideallerini anlatabileceği “üstün ve dokunaklı” bir araçtır. Bu sebeple, özellikle tiyatro eserlerinde felsefi yönün daha derinlikli ve açık biçimde ortaya çıktığı görülür. Bu düşünceler kimi zaman bir tirad havasında ifade edilirken, kimi zaman da karakterlerin şahsi özellikleri ve söylemleri üzerinden yükselir.

Ağırlıklı olarak, Allah ve buna bağlı olarak inanç, ruh, mânâ ve ahlâk konularına ağırlık verdiği eserlerinde bizim inceleme alanımıza giren Tohum ve Para’da da “ahlak” konusu öne çıkar. Ahlak konusundaki tezlerini, karakterler üzerinden anlatırken, kimi kavramların, vatan, millet vb. gibi kavramların nasıl suiistimal edildiğine de ibretle tanık oluruz.

Necip Fazıl’ın tiyatrolarında yer alan kimi karakterlerin düşünceleri ve bunları ortaya koyma biçimleri, çelişkileri, pişmanlık ya da acıları bakımından hayli benzerlik göstermektedirler. Tohum oyunundaki Ferhad Bey ile Para oyunundaki O kişileri bu bağlamda dikkat çekici benzerlikler taşırlar.

Para adlı tiyatronun başkişisi bir banka patronu olan O, parayı anlamak, hesabını bilmek ve özellikle basit zaaflardan kurtulmak üzerinden şekillendirdiği bir dünya görüşüne sahiptir. Çevresindeki herkes, hatta ailesi bile bu yaklaşımla biçimlenmiştir. Ve kendisi çevresindeki bu dönüşümün mimarı olarak kendisiyle büyük bir gurur duymaktadır. Zaafa düşman bir anlayışı olan O, muhbiri, çalışanları ve hatta ailesi sayesinde çevresinde olup biten her şeye haim görünmektedir. Ancak tüm çevresi O’nun eğitiminden nasiplenirken aynı zamanda ahlaki bir yozlaşma ve çözülme de yaşarlar ki O en sonunda ailesinden hayatının darbesini yer. Eşi ve çocukları onu bile bile ona çok benzeyen Benzeri olarak kabul eder ve hayatlarından dışlarlar. Köpeğinden başka hiç kimseden sadakat göremeyen O, dibi gördükten sonra yanlış yaptığını kavrasa da iş işten geçmiştir. İşte aydınlanma ve dönüşüm de bu dip noktasında yaşanır. Oyunun sonunda, tüm ahlaki yozlaşmışlığına ve menfaatçiliğine rağmen özellikle kutsi değerleri zedeleyen yaklaşımlarından ve ailesine oynadığı oyunlardan içten içe sıkıldığı; ahlâka ve inanca hasret olduğu anlaşılır. Bu da “tohum” kavramında kendini ifade eder: “Ahlâk düşmanlığı yaptığın halde, sakın tohumunun merkezinde gizli bir ahlâk cevheri taşıyan biçare şaşkın olmayasın?, Ben sakın gizli bir ahlâk tohumunun üstünde, kocaman bir ahlâksızlık ağacı yetiştirmiş biçare şaşkın olmayayım. Ve işte benden kopan çekirdekler, hem tohumlarını, hem de ağaçlarını kapkara bir ahlâksızlık ahengi içinde beni kuruttu, gizli tohumuna döndürdü.” (Para, s.113)

“O - … Kim onları (ahlâkı ve imanı) benim kadar inkâr edebilirse bir hamlede bulur ve kim onlara benim kadar iman edebilirse bir daha kaybetmez.” (Para, s.124 ) diyerek de geçirdiği dönüşümü ifade etmiş olur.

Aslında bu dönüşümün toplumsal olarak gerçekleşmesi gerektiği tezi de savunulur. Ki toplum genel olarak bir yozlaşma içindedir. Bankayla sorun yaşayan kadın müşteriyle girilen diyalog ve sonra kızını patronlara peşkeş çekmeye varan ahlaki yozluk bize sorunun toplumsal boyutunu yansıtmak açısından ibret verici bir örnektir.

 “O- Kızınız bir yerde çalışıyor mu?

KADIN MÜŞTERİSİ -  Hayır, Allah göstermesin!. Kızım zamane kızlarından değil.

O – Zamaneye uymak herkesin borcu. Bakın, ben size bir iyilikte bulunayım!. Hususi Katibimin yanında bir kız memura ihtiyacım var.Arzu ederseniz kızınızı bu memurluğa kabul ederim.

KADIN MÜŞTERİSİ – Biz namuslu insanlarız. Böyle tekliflere gelemeyiz.”

Der demesine ama bankadaki altınlarını alabileceğini de öğrenince bu teklifi çabucak kabul eder. Bu metinde gördüğümüz temel yaklaşım maneviyatı zayıf insanların namus, şeref, haysiyet gibi kavramları sadece şekilsel kabullendikleri, onları adeta birer süs olarak kullandıkları, maddi çıkarlar söz konusu olduğundaysa bütün bu maneviyattan soyunabilecekleri aktarılır.

Kadın Müşterisi bile Banka Sahibi O’nun bu cazip teklifi karşısında şaşkınlığını gizleyemez ki bu insanlara göre dünyada menfaat icabı olmaya hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla O’nun yaptığı bu teklifin mutlaka bir karşılığı olacaktır. Kadın müşteri, O’ya bunu sorduğunda O, bu iddiayı reddedecek ancak oyunun ilerleyen bölümlerinde bu tez doğrulanacaktır.

Kuşkusuz para söz konusu olunca siyaseti de bunun dışında düşünmek mümkün değildir. Nazır karakteri yozlaşmanın toplumsal bir başka boyutunu ortaya koyduğu gibi siyaset mekanizmasının çürümüşlüğüne de göndermelerde bulunur. Hem de bu çürümüşlük öyle bir noktadadır ki, tüm ahlaksızlıklar “vatan” maskesi ardına gizlenerek gerçekleştirilir.

“NAZIR- Bakınız dostum, vatana gerçekten büyük değerler kazandıracak olan dokuz milyonluk teşebbüsünüzü, sadece bu gayesi yüzünden himaye edeceğim.” (S.24)

“NAZIR- Avluda benimle beraber görünmenizi istemem”

“O – Yalanı, insanlarla öz vicdanları arasına sıkıştırmaktan ne korkuyorsun, orta yerde, karşı karşıya, iki surat arasında bırakma, yeter…” (s. 27)

Patronun Hususi Katibi’nin ağzından dökülen: “Deli, buna para derler, para! Şeref de bu, namus da bu, akıl da bu, hikmet de bu” sözleri aslında bahsettiğimiz bu toplumsal sorunun kaynağına da işaret eder. Her şey paradır çünkü! Tek ve mutlak olan odur. Dolayısıyla dünyanın merkezi olan paranın her şeyi alıp satılır hale getirdiği bu dünyada gerçek bir ahlaki olgunluğa kavuşmak ne kadar mümkündür sorusu da ister istemez insanın aklına gelir.

***

Tohum eseri, Necip Fazıl’ın ilk tiyatro eseridir. 1935 yılında kaleme alınan bu eser gençlik heyecanlarının bir ürünü olarak değerlendirilebilir. Yazarın arayışlarının bir nihayete doğru evrildiği bir dönemde, özellikle şiirle mistisizmi buluşturduğu bir noktada bulunurken kaleme alınmıştır bu eser.

Bu eser ilk olarak Muhsin Ertuğrul tarafından sahneye konsa da oyun beklenen ilgiyi görmez. Yazar bu noktada yaşadığı hayal kırıklığını ancak “Bir Adam Yaratmak” ile kırabilmiştir.

Eserdeki olaylar 1. Dünya Savaşı sonrasında Fransız işgaline uğrayan Maraş’ta geçmektedir. Tohum'daki olaylar, Maraş'ın 1919 yılında önce İngilizlerin daha sonra da Fransızların işgali altında kaldığı, önce Sütçü İmamın başlattığı ve arkasından da tüm Maraş halkının katıldığı direniş hareketi sonunda Fransızların 1922 yılında Maraş’ı Türklere terk ederek çekilmek zorunda kaldığı yaklaşık üç yıllık işgal altındaki zaman diliminde geçmektedir (Abay, 2004: 759). 

Oyunun başkişisi Maraş’ın soylu ailelerinden birine mensup olan, entelektüel, okumuş olan ancak Batı özentileri taklitçiliği öne çıkan, kısaca öz benliğini yitirmiş 39 yaşındaki Ferhat Bey’dir. Kendisi aklı temsil etmektedir, ancak bu akıl ve bilgi ruhtan, aydınlanmadan ve inançtan yoksundur. Kısaca aslında bu eser simgesel anlatımıyla Anadolu’nun ruhunu yansıtmaktadır.

“Bizler için önemli ama oldukça geride seyrettiğimiz “düşünme ve ruh” mevzusunda milli şahlanışımız –Maraş-Anadolu; ruh-madde– ilişkilerinde düşünme ve aksiyon buutlu pırıltılar, farklı enstantaneler sergilemektedir. İşe madde ötesinden bakabilmesi ile de eserin mesajını muhatabına verebilmektedir.”[2]

“Maraş’ı düşman tasallutundan akıl değil, ruh kurtarmıştır.” (Karataş, 2004: 226). Bunun için maddeye karşı ruhun savunması olan Tohum, Millî Mücadele ile ilgili sadece kahramanlık nutuklardan ibaret oyunların yanında, haklı olarak yeni bir nefes olarak değerlendirilmiştir (Enginün, 1991: 230).

Bu eser Para ile temel farklılıklar içermektedir. Öncelikle Para’da yer ve zaman belli değildir. Ama kuruluş kaygısı taşıyan, varlık-yokluk sorunu ile karşı karşıya olan bir ülke söz konsudu değildir. Ancak Tohum’da yer de zaman da bellidir. Ve burada vatan bir varlık-yokluk sorunu yaşamaktadır. Tohum bu yönüyle daha toplumsal izlekler üzerine kurulmuşken, Para oyununda ağırlıklı olarak bireysel bir sorgulama ve hesaplaşma söz konusudur.

 

KAYNAKÇA

1 – Metin AND, Geleneksel Türk Tiyatrosu, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1985

2 – Server TANİLLİ, Uygarlık Tarihi, Alkım Yay., İstanbul, 2006

3 – Şükran KURDAKUL, Çağdaş Türk Edebiyatı, Cumhuriyet Dönemi, Broy Yay., İstanbul, 1976

4 – Şükran KURDAKUL, Çağdaş Türk Edebiyatı, Meşrutiyet Dönemi 1, Evrensel Basım Yay. İstanbul, 1994

5 – Ahmet Hamdi TANPINAR, Edebiyat üzerine Makaleler, Dergah Yay., İstanbul, 2000

6 – Gülşah ERDEM, Türk Tiyatrosunda Garbiyatçı Fantezi, YL Tezi, Ankara, 2014

7- Elif ÇONGUR, Ulusal Kimliği Tiyatro ile Kurmak, İmge Kitabevi, Ankara, 2017

8 - Taner AKÇAM, Türk Ulusal Kimliği Üzerine Bazı Tezler, Cilt 4, İletişim Yay. İstanbul, 2003

9 - Suavi AYDIN, Modernleşme ve Milliyetçilik, Gündoğan yay., İstanbul, 2000

10 -   Deniz ÖZTÜRK, Necip Fazıl’ın Tohum Eserinde Değerler Eğitimi, dergipark.gov.tr, 2016

11 - Şeyma BÜYÜKKAVAS KURAN, Necip Fazıl Kısakürek’in Tiyatroları Hakkında Bazı Dikkatler, International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or TurkicVolume 8/13Fall2013, docplayer.biz.tr

12- Necip Fazıl KISAKÜREK, Tohum, Akçağ Kitabevi, Ankara, 1971

13- Necip Fazıl KISAKÜREK, Para, Akçağ Kitabevi, Ankara, 1970

14- Faruk Nafiz ÇAMLIBEL, Özyurt, İnkılap AKA Kitabevleri, İstanbul, 1965

15 -  Yaşar NABİ, İnkılap Çocukları, Hakimiyeti Milliye Matbaası, 1933

 


[1] Bu çalışmada, Necip Fazıl Kısakürek’in “Tohum”  veya “Para”  adlı oyunlarındaki “maddi dünya ve manevi bütünlük” karşıtlığı, “ilerleme, makineleşme, Batılılaşma” ekseninde ele alınmaya çalışılmıştır.

[2] Şeyma BÜYÜKKAVAS KURAN, Necip Fazıl Kısakürek’in Tiyatroları Hakkında Bazı Dikkatler, International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or TurkicVolume 8/13Fall2013, docplayer.biz.tr 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...