18 Aralık 2020 Cuma

DON QUİJOTE ROMANI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Burjuvazi tarih sahnesine çıkarken salt ekonomik ve siyasal üstünlüğünü ilan etmiyor aynı zamanda kültürel ve sanatsal atılımını da gerçekleştiriyordu. Marks'ın:

“Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda, entelektüel üretimin araçlarını da emrinde bulundurur.”

 önermesi bağlamında düşünüldüğünde, her sınıf türlü araçlarla egemenliğini geniş kitlelere duyurmak ve bu egemliği meşrulaştırmak için adımlar atar. Aslında sanatsal gelişimi de bu bağlam dışında görmek mümkün değildir.

18. yüzyıl burjuvazinin başta ticaret olmak üzere birçok aygıtla harekete geçtiği bir dönemdir. Bu anlamda alegorik bir anlatımla, eski olanı, aristokrasiyi temsil eden sınıfın karşısına burjuvazi onun temsiliyetini içeren bir simgelere saldırarak çıkmıştır diyebiliriz. Sadece edebiyatta da değil, resimden müziğe kadar yeni sınıf kendini var edecek kültürel ortamı da inşa etmekteydi.

Don Kişot romanı günümüze değin bir klasik olma özelliğini korudu. Bunun kuşkusuz çok sayıda nedeni var. Ancak en temel nedenlerinden biri de tarihsel bir geçiş dönemine ışık tutmasıdır. Öte yandan çeşitli yazın türlerinden müteşekkil oluşu ve o güne değin alışılagelmiş biçimsel edebi türlerinden farklı oluşuydu. Bu anlamda roman türünün de modern anlamda ilk örneğini oluşturuyordu

 

FEODAL HEGAMONYA GÜÇ KAYBEDERKEN

Don Kişot’ta olaylar, kapitalizmin egemenlik aygıtlarıyla giderek güçlü bir hâkimiyet ve yayılma dönemine denk düşer. Olaylar, Avrupa’nın bu anlamda en gelişmiş ülkesinde geçer. Sömürgeciliğin yaygınlaştığı ve sömürgelerden gelen malların Avrupa’da yeni bir sınıfın doğuşuna hizmet ettiği bir dönemdir bu. Özellikle geçiş konumundaki İspanya bu yönden özel bir konuma sahiptir. Çünkü sömürgelerden toplanan mallar bu ülke üzerinden Avrupa’nın dört bir yanına dağılmaktadır. Bu dönemde krallıklar askeri ve siyasi üstünlüğü ele geçiriyor, feodal kurumlar ise giderek güçten düşüyordu. Zaten bu askeri ve siyasal güç yeni bir sınıfın, burjuva sınıfının, yegâne güvencesidir de. Askeri ve siyasal sarsıntılar doğal olarak geçmiş sistemin değerler dünyasının topraklarına da mayınlar döşüyordu. Mesela o güne değin pek gözde şövalyelik kurumu eski saygınlığını yitiriyor, kapitalist sistem her şeyi metaya çevirirken her şeye de bir paha biçiyordu. Yani her şeyi alınır satılır bir mal haline getiriyordu. Dolayısıyla artık saygınlığın ölçüsünü de bu değerler sistemi belirleyecekti. İşte Don Kişot da bu eski şövalyelik bayrağının müridsiz bir ahir zaman peygamberi karakteriyle karşımıza çıkıyordu. Buradaki esas trajikomik olan şey de öznel gerçekliğin nesnel gerçeklik karşısında duvara toslamasından başka bir şey olmasa gerek.

Cervantes'in yaşadığı dönem özellikle İspanya'da şövalye romanlarının arttığı bir döneme denk düşer. Sayıları artmasına rağmen ortaya çıkan ürünlerin hayli niteliksizleştiği görülür. Dolayısıyla Don Quijote romanı da Cervantes’in bu ortama verdiği bir cevap olarak değerlendirilebilir. Kitabın ilk bölümlerinde Don Quijote’nin deliliğinin kaynağı gibi görülen bu kitapların sıralandığını ve karakterler üzerinden eleştirildiğini, bir bakıma yazarın bu yapıtlara karşı yargılarını da okuruz.

Tüm bunlara rağmen Cervantes’in çağdaşı olan yazarlardan da esinlendiği hatta bazı hikâyeleri Don Quijote’a kattığını görürüz. (Lodovico Ariosto’nun Çılgın Orlando eserindeki Sarazen kralı Sobrino’nun öyküsünü kendi romanına dâhil eder. Romalı şair Ovidius'un Metamorphoses eserindeki Babil aşk öyküsünün kahramanı Pyramus’a gönderme yapar.)

Yazar bu "metinlerarasılık" ile eserini temellendirirken bir yanda da Don Quijote romanının parodisini beslemiştir.  Bu anlamda kendisine denk gelen ve döneminde gözde olarak değerlendirilen kimi eserleri de alaşağı etmiş olur bu yolla.

“Marcela ve Gruistomo’nun öyküsünde pastoral romansın,  Gines de Pasamonte’de bitmemiş kitabında pikareskin, Münasebetsiz Meraklının Hikâyesi’nde Rönesans ibret öykülerinin, Dorotea’nın serüveninde Bizans romanının, Esirin Hikâyesi’nde doğu öykülerinin, Sancho'nun ruhlardan korkarak geçirdiği gecede halk mizahının,  Sancho’nun yöneticiliğe savunduğu serüvende adil yönetim risalelerinin, yönetimi sırasında Sancho'ya oynanan oyunlarda karnaval mizahının,  Montesinos mağarasına inişte epik Yer altı yolculuğunun,  Dulcinea del Tobosso övgülerinde ruhani aşkın, Katedral Üyesiyle Sohbet'te çağın edebiyat anlayışının düz ya da alaylı parodileri yapılır”[1]

Cervantes, Don Quijote eseriyle aslında kendi döneminin ve modern sonrası edebiyatın önemli bir tartışması olan üslup değişimlerine de girmiş olur. Bu noktada nasıl yaşamda bir mutlaklık ve değişmezlik yoksa, üslup konusunda da hatları kesin olarak çizilmiş ve mutlak doğru olan bir üslup olamayacağını savunur gibidir. Diğer yandan pratikte de yenilikler getirerek okurla konuşması ve öykünün içinden kendisine göndermeler yapması da bu üslup değişiminin önemli meyveleri olarak görülebilir. Yazar roman boyunca okuyucuyla adeta bir arkadaşına anlatır gibi kurar öyküsünü. Bu kimi zaman doğrudan konuşmalar kimi zaman da birinci cildin son bölümünde olduğu gibi kendisine ilişkin otobiyografik göndermeler yoluyla yapılır.

Cervantes’in metinde kurduğu bu bağlamlar dikkate alındığında hem metinler arası bir ilişkisellik içindedir hem de bir geçiş romanı olmasının doğal sonucu olarak aslında kendi döneminin değerlerinden de bütünüyle kopmamıştır. Bir taraftan kendi döneminin hâkim sanat anlayışına ilişkin tartışmalar yaparken bir taraftan da Rönesans’ın önemli bir sorusu olan  “Siyasi etkinlik mi düşünürlük mü?”  ya da "idealizm-realizm" tartışması yürütür.

Don Quijote, Altın Çağ’ı yeniden kurma peşindedir. Zaten Rönesans’la başlayan bu tartışma roman boyunca da sürekli kafamızın bir köşesindedir. Don Quijote idealinin peşinde koşarken seçtiği bu araçlarla bir sonuca varabilir mi? Yani gerçeklerden kopuk İdealler olabilir mi?

 

CEVABINI ARAYAN SORULAR

Don Quijote’de evrensel diyebileceğimiz yukarıdaki sorular dışında metni yerelleştiren öğeler de bulunmaktadır. Mesela Cervantes’in, yaşadığı dönemde üç kral (I. Carlos, II. Felipe ve III. Philip) gördüğü dikkate alındığında, gücü temsil eden bu kişilerin yeniden kilise etrafında örgütlenen bir devlet kurmak gibi “çılgınca” idealleri olması yerel motifler olarak değerlendirilebilir. Yerellik vurgularının çok olmasına rağmen Don Quijote’yi bir klasik haline getiren, çok sayıda dile çevirten,  bir dizi farklı sanat eserinin konusu kılan nedir? Elbette ki roman türü olarak başarısı ve bu yoldaki ilk örnek olarak değerlendirilmesi önemli bir etken ancak esas olan kuşkusuz içeriktir. İçeriğindeki tartışmaya açık kavramlar (iyilik-kötülük, tutsaklık-özgürlük, idealizm-realizm tartışmaları) ile Rönesans ve aydınlanma değerlerini tartışması da bu romanın düşünsel derinliğinin ve günümüze değin edebiyatı etkileyebilme gücüne sahip olmasının nedenleri olarak görülebilir. Kaldı ki bu sorunlar hala günümüzde tartışılagelmektedir.

Don Quijote’nin zengin içeriği, yoruma açık oluşu okurla buluştuğu ilk günden beri bambaşka okumalara sahne olmuştur. Neredeyse her görüşten insanın kendince yorumlayabileceği, kendinden bir şeyler bulabileceği bir yapıda olduğu söylenebilir.

 

HER DİLDE BAŞKA BİR DON QUİJOTE

Mesela Sovyetler Birliğinin önde gelen yazarlarında Lunaçarski,  Don Quijote romanını,  “Özgürlüğüne Kavuşturulan Don Kişot” adı ile oyunlaştırmış, böylece Don Quijote ile Sanço devrim sürecinin unsurları haline dönüştürmüşlerdir. Bu oyunun önsözünü yazan Aziz Çalışlar'a göre Cervantes'in feodalizmden kapitalizme geçiş çağının Don Kişot’unu anlatırken Lunaçarski, kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminin Don Kişot'unu anlatmıştır bizlere.[2]

Eyüboğlu da benzer bir bakış açısıyla Don Kişot’u kimilerinin örnek yaşlı ve çirkin, kimilerinin yiğit ve yakışıklı hayal ettiğini söyleyerek bu yaklaşımı destekler. Eyüboğlu’na göre tarihte nesnellik sınırlıdır, çünkü düşünce onun boyutlarının, koşulların da değişimiyle belirlenmesine ve zihinde kırılmasına yol açar. Hayal ile gerçek, beden ile ruh arasındaki karmaşa da ona yön verir.[3]

Don Quijote,  ister Cervantes’in orijinal metninde olsun isterse farklı yorumlamalarında olsun trajik ve çoğunlukla da komik bir kahramandır. Roman boyunca edebiyat, genelde sanat ekseninde ideal yaşam/düzen,  hayalcilik,  şövalye ruhu,  aşk,  özgürlük egemenlik vb. kavramlar ekseninde yapılan tartışmalarıyla,  katmanlı bir metindir. Sayısız esere ilham kaynağı olması da bu derinlik ve kapsayıcılıktan gelmektedir.

Sabahattin Eyüboğlu’nun çok beğendiğim bir alıntısında dediği gibi: “Don Kişot ‘dünya hayatı’nın destanıdır. Son üç yüzyıl içinde yazılan bütün romanlar, âdeta bu destanın çevresinde dönüşen yıldızlar gibidir.”

KAYNAKÇA

AKTULUM, Kubilay (2004). Parçalılık Metinlerarasılık. İstanbul: Öteki Yay. CERVANTES,

LUNAÇARSKİ,  A (1990).  Özgürlüğüne Kavuşturulan Don Kişot. Çev. Aziz Çalışlar, İstanbul: Can Yay.

LUNAÇARSKİ, A (1982). Sanat ve Edebiyat Üstüne. İstanbul: Adam Yay.

KARACABEY, Süreyya Çelik (2003). “Modern Sonrasında Dramatik Metinler”. Tiyatro Araştırmaları Dergisi (15): 36 – 95.

EYÜBOĞLU, Sabahattin (1997), Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler, Cem Yay.



[1] Jale Parla, Don Kişot Yorum Bağlam Kuram, İletişim yayınları, 2017, s. 12

[2] Lunaçarski, özgürlüğüne Kavuşturulan Don Kişot, Çev. Aziz Çalışlar, Can yay., 1990

[3] Sabahattin Eyüboğlu, Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler, Cem Yay., 1997

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...