Burjuvazi tarih sahnesine çıkarken salt ekonomik ve
siyasal üstünlüğünü ilan etmiyor aynı zamanda kültürel ve sanatsal atılımını da
gerçekleştiriyordu. Marks'ın:
“Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı
zamanda, entelektüel üretimin araçlarını da emrinde bulundurur.”
önermesi
bağlamında düşünüldüğünde, her sınıf türlü araçlarla egemenliğini geniş
kitlelere duyurmak ve bu egemliği meşrulaştırmak için adımlar atar. Aslında
sanatsal gelişimi de bu bağlam dışında görmek mümkün değildir.
18. yüzyıl burjuvazinin başta ticaret olmak üzere
birçok aygıtla harekete geçtiği bir dönemdir. Bu anlamda alegorik bir
anlatımla, eski olanı, aristokrasiyi temsil eden sınıfın karşısına burjuvazi
onun temsiliyetini içeren bir simgelere saldırarak çıkmıştır diyebiliriz.
Sadece edebiyatta da değil, resimden müziğe kadar yeni sınıf kendini var edecek
kültürel ortamı da inşa etmekteydi.
Don Kişot romanı günümüze değin bir klasik olma özelliğini korudu. Bunun kuşkusuz çok sayıda nedeni var. Ancak en temel nedenlerinden biri de tarihsel bir geçiş dönemine ışık tutmasıdır. Öte yandan çeşitli yazın türlerinden müteşekkil oluşu ve o güne değin alışılagelmiş biçimsel edebi türlerinden farklı oluşuydu. Bu anlamda roman türünün de modern anlamda ilk örneğini oluşturuyordu
FEODAL
HEGAMONYA GÜÇ KAYBEDERKEN
Don Kişot’ta olaylar, kapitalizmin egemenlik
aygıtlarıyla giderek güçlü bir hâkimiyet ve yayılma dönemine denk düşer.
Olaylar, Avrupa’nın bu anlamda en gelişmiş ülkesinde geçer. Sömürgeciliğin
yaygınlaştığı ve sömürgelerden gelen malların Avrupa’da yeni bir sınıfın
doğuşuna hizmet ettiği bir dönemdir bu. Özellikle geçiş konumundaki İspanya bu
yönden özel bir konuma sahiptir. Çünkü sömürgelerden toplanan mallar bu ülke
üzerinden Avrupa’nın dört bir yanına dağılmaktadır. Bu dönemde krallıklar
askeri ve siyasi üstünlüğü ele geçiriyor, feodal kurumlar ise giderek güçten
düşüyordu. Zaten bu askeri ve siyasal güç yeni bir sınıfın, burjuva sınıfının,
yegâne güvencesidir de. Askeri ve siyasal sarsıntılar doğal olarak geçmiş
sistemin değerler dünyasının topraklarına da mayınlar döşüyordu. Mesela o güne
değin pek gözde şövalyelik kurumu eski saygınlığını yitiriyor, kapitalist
sistem her şeyi metaya çevirirken her şeye de bir paha biçiyordu. Yani her şeyi
alınır satılır bir mal haline getiriyordu. Dolayısıyla artık saygınlığın
ölçüsünü de bu değerler sistemi belirleyecekti. İşte Don Kişot da bu eski
şövalyelik bayrağının müridsiz bir ahir zaman peygamberi karakteriyle karşımıza
çıkıyordu. Buradaki esas trajikomik olan şey de öznel gerçekliğin nesnel
gerçeklik karşısında duvara toslamasından başka bir şey olmasa gerek.
Cervantes'in yaşadığı dönem özellikle İspanya'da
şövalye romanlarının arttığı bir döneme denk düşer. Sayıları artmasına rağmen
ortaya çıkan ürünlerin hayli niteliksizleştiği görülür. Dolayısıyla Don Quijote
romanı da Cervantes’in bu ortama verdiği bir cevap olarak değerlendirilebilir.
Kitabın ilk bölümlerinde Don Quijote’nin deliliğinin kaynağı gibi görülen bu
kitapların sıralandığını ve karakterler üzerinden eleştirildiğini, bir bakıma
yazarın bu yapıtlara karşı yargılarını da okuruz.
Tüm bunlara rağmen Cervantes’in çağdaşı olan
yazarlardan da esinlendiği hatta bazı hikâyeleri Don Quijote’a kattığını
görürüz. (Lodovico Ariosto’nun Çılgın Orlando eserindeki Sarazen kralı
Sobrino’nun öyküsünü kendi romanına dâhil eder. Romalı şair Ovidius'un
Metamorphoses eserindeki Babil aşk öyküsünün kahramanı Pyramus’a gönderme
yapar.)
Yazar bu "metinlerarasılık" ile eserini
temellendirirken bir yanda da Don Quijote romanının parodisini
beslemiştir. Bu anlamda kendisine denk
gelen ve döneminde gözde olarak değerlendirilen kimi eserleri de alaşağı etmiş
olur bu yolla.
“Marcela ve Gruistomo’nun öyküsünde pastoral
romansın, Gines de Pasamonte’de bitmemiş
kitabında pikareskin, Münasebetsiz Meraklının Hikâyesi’nde Rönesans ibret
öykülerinin, Dorotea’nın serüveninde Bizans romanının, Esirin Hikâyesi’nde doğu
öykülerinin, Sancho'nun ruhlardan korkarak geçirdiği gecede halk
mizahının, Sancho’nun yöneticiliğe
savunduğu serüvende adil yönetim risalelerinin, yönetimi sırasında Sancho'ya
oynanan oyunlarda karnaval mizahının,
Montesinos mağarasına inişte epik Yer altı yolculuğunun, Dulcinea del Tobosso övgülerinde ruhani
aşkın, Katedral Üyesiyle Sohbet'te çağın edebiyat anlayışının düz ya da alaylı
parodileri yapılır”[1]
Cervantes, Don Quijote eseriyle aslında kendi
döneminin ve modern sonrası edebiyatın önemli bir tartışması olan üslup
değişimlerine de girmiş olur. Bu noktada nasıl yaşamda bir mutlaklık ve
değişmezlik yoksa, üslup konusunda da hatları kesin olarak çizilmiş ve mutlak
doğru olan bir üslup olamayacağını savunur gibidir. Diğer yandan pratikte de
yenilikler getirerek okurla konuşması ve öykünün içinden kendisine göndermeler
yapması da bu üslup değişiminin önemli meyveleri olarak görülebilir. Yazar
roman boyunca okuyucuyla adeta bir arkadaşına anlatır gibi kurar öyküsünü. Bu
kimi zaman doğrudan konuşmalar kimi zaman da birinci cildin son bölümünde
olduğu gibi kendisine ilişkin otobiyografik göndermeler yoluyla yapılır.
Cervantes’in metinde kurduğu bu bağlamlar dikkate
alındığında hem metinler arası bir ilişkisellik içindedir hem de bir geçiş
romanı olmasının doğal sonucu olarak aslında kendi döneminin değerlerinden de
bütünüyle kopmamıştır. Bir taraftan kendi döneminin hâkim sanat anlayışına
ilişkin tartışmalar yaparken bir taraftan da Rönesans’ın önemli bir sorusu
olan “Siyasi etkinlik mi düşünürlük mü?”
ya da "idealizm-realizm"
tartışması yürütür.
Don Quijote, Altın Çağ’ı yeniden kurma peşindedir.
Zaten Rönesans’la başlayan bu tartışma roman boyunca da sürekli kafamızın bir
köşesindedir. Don Quijote idealinin peşinde koşarken seçtiği bu araçlarla bir sonuca
varabilir mi? Yani gerçeklerden kopuk İdealler olabilir mi?
CEVABINI
ARAYAN SORULAR
Don Quijote’de evrensel diyebileceğimiz yukarıdaki
sorular dışında metni yerelleştiren öğeler de bulunmaktadır. Mesela
Cervantes’in, yaşadığı dönemde üç kral (I. Carlos, II. Felipe ve III. Philip)
gördüğü dikkate alındığında, gücü temsil eden bu kişilerin yeniden kilise
etrafında örgütlenen bir devlet kurmak gibi “çılgınca” idealleri olması yerel
motifler olarak değerlendirilebilir. Yerellik vurgularının çok olmasına rağmen
Don Quijote’yi bir klasik haline getiren, çok sayıda dile çevirten, bir dizi farklı sanat eserinin konusu kılan
nedir? Elbette ki roman türü olarak başarısı ve bu yoldaki ilk örnek olarak
değerlendirilmesi önemli bir etken ancak esas olan kuşkusuz içeriktir.
İçeriğindeki tartışmaya açık kavramlar (iyilik-kötülük, tutsaklık-özgürlük,
idealizm-realizm tartışmaları) ile Rönesans ve aydınlanma değerlerini
tartışması da bu romanın düşünsel derinliğinin ve günümüze değin edebiyatı
etkileyebilme gücüne sahip olmasının nedenleri olarak görülebilir. Kaldı ki bu
sorunlar hala günümüzde tartışılagelmektedir.
Don Quijote’nin zengin içeriği, yoruma açık oluşu
okurla buluştuğu ilk günden beri bambaşka okumalara sahne olmuştur. Neredeyse
her görüşten insanın kendince yorumlayabileceği, kendinden bir şeyler
bulabileceği bir yapıda olduğu söylenebilir.
HER
DİLDE BAŞKA BİR DON QUİJOTE
Mesela Sovyetler Birliğinin önde gelen yazarlarında
Lunaçarski, Don Quijote romanını, “Özgürlüğüne Kavuşturulan Don Kişot” adı ile
oyunlaştırmış, böylece Don Quijote ile Sanço devrim sürecinin unsurları haline
dönüştürmüşlerdir. Bu oyunun önsözünü yazan Aziz Çalışlar'a göre Cervantes'in
feodalizmden kapitalizme geçiş çağının Don Kişot’unu anlatırken Lunaçarski,
kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminin Don Kişot'unu anlatmıştır bizlere.[2]
Eyüboğlu da benzer bir bakış açısıyla Don Kişot’u
kimilerinin örnek yaşlı ve çirkin, kimilerinin yiğit ve yakışıklı hayal
ettiğini söyleyerek bu yaklaşımı destekler. Eyüboğlu’na göre tarihte nesnellik
sınırlıdır, çünkü düşünce onun boyutlarının, koşulların da değişimiyle
belirlenmesine ve zihinde kırılmasına yol açar. Hayal ile gerçek, beden ile ruh
arasındaki karmaşa da ona yön verir.[3]
Don Quijote,
ister Cervantes’in orijinal metninde olsun isterse farklı
yorumlamalarında olsun trajik ve çoğunlukla da komik bir kahramandır. Roman
boyunca edebiyat, genelde sanat ekseninde ideal yaşam/düzen, hayalcilik,
şövalye ruhu, aşk, özgürlük egemenlik vb. kavramlar ekseninde
yapılan tartışmalarıyla, katmanlı bir
metindir. Sayısız esere ilham kaynağı olması da bu derinlik ve kapsayıcılıktan
gelmektedir.
Sabahattin Eyüboğlu’nun çok beğendiğim bir alıntısında
dediği gibi: “Don Kişot ‘dünya hayatı’nın destanıdır. Son üç yüzyıl içinde
yazılan bütün romanlar, âdeta bu destanın çevresinde dönüşen yıldızlar
gibidir.”
KAYNAKÇA
AKTULUM, Kubilay (2004). Parçalılık
Metinlerarasılık. İstanbul: Öteki Yay. CERVANTES,
LUNAÇARSKİ, A (1990).
Özgürlüğüne Kavuşturulan Don Kişot. Çev. Aziz Çalışlar, İstanbul: Can
Yay.
LUNAÇARSKİ, A (1982). Sanat ve Edebiyat
Üstüne. İstanbul: Adam Yay.
KARACABEY, Süreyya Çelik (2003). “Modern
Sonrasında Dramatik Metinler”. Tiyatro Araştırmaları Dergisi (15): 36 – 95.
EYÜBOĞLU, Sabahattin (1997),
Sanat Üzerine Denemeler ve Eleştiriler, Cem Yay.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler