Fikri hür vicdanı hür bir şaire de böyle bir yuva yakışırdı. Serveti Fünun şiirine giriş yapmak isteyenlerin evvela bu havayı ve manzarayı soluması gerekmektedir. Her türlü gerçekten hayale sığınma zannederiz ki ancak böyle rüya veya bir ressamın elinden çıkmış tablo gibi bir manzarada günü karşılamak ve uğurlamak ile mümkündür. Hele ki karşıdaki çirkin ve betonarme binaların olmadığı bir manzarayı düşlersek. Ancak o zaman Fikret’in sığınağı olan kuş yuvası yani Aşiyanı anlamak mümkün olabilir. Bu yazımızda Fikret’in düşünsel sığınağı ve son günlerini geçirdiği Aşiyan müzesinin tarihi dokusunda Fikret’in ve bir döneme damga vurmuş Serveti Fünun’un izlerini aktarmayı çalışacağız.
Tevfik Fikret 10 yıl boyunca bu proje üzerinde çalışmış maddi zorluklardan dolayı yapımı gecikmiş evin inşaatı bir yıl sürmüş ancak içinde 9 yıl yaşayabilmiştir. Aşiyan müzesindeki her eşya Fikret’e ait ya da aslına uygun olarak yeniden üretilmiştir. Alt kat yemek odası ve mutfak; üst kat yatak odası ve çalışma odasından ibarettir. Ayrıca girişte sağ tarafta şömineli bölüm, sol tarafta oğlu Haluk’a ithafen hazırlanmış bir bölüm ile beraber Edebiyat-ı Cedide odası bulunan müzede Abdülhak Hamit Tarhan ile Şair Nigar Hanım odaları bulunmaktadır.
ŞÖMİNELİ
BÖLÜM
|
SEDEF
KAKMALI SEDİR VE TABLOLAR
Aşiyan, şairin kendi proje ve
taslaklarından oluşur. Aşiyan, döneminin önemli akımlarından olan Yeni Sanat (Art
Nouveau[1])
akımının etkisindedir. Aşiyan’daki kıvrım ve süslemeler önemlidir. Duvardaki
tablolar Fikret’e aittir. Fikret, döneminde önemli Türk ressamlarından biri
olan Şeker Ahmet Paşadan ders almıştır. Bu bölümde yer alan Nazime Hanım Kır Gezisinde adlı tablosu muhtemelen
Fikret’in Aşiyan yapılmadan önce eşi Nazime Hanım’la yaptığı kır gezilerinden
etkilenerek yaptığı tablosudur.
BAL MUMU
HEYKEL VE HALUK[2]
|
Bir gün şu hastalıklı vatan
canlanırsa…
Ey Milletin uygarlık özleyen
yarınlarının
Meçhul elektrikçisi,
ergin ülkelerin
Yüklen getir – ne varsa – biraz
miskinlik alan,
Bir parça ruhu, benliği, idraki
besleyen
Güç veren ürünlerini; boş
durmasın elin.
Gör daima önünde o ilkel
masalların
Gökten deha ateşi çalan
kahramanını…
Varsın bulunmasın bilecek nam ve
şanını.
“ Promete”, Tevfik Fikret
SİS TABLOSU
Aşiyan’da yer alan Sis tablosu Halife
Abdülmecit[3]
tarafından yapılmıştır. Daha sonra da bahsedeceğimiz üzere müzede Abdülmecit’e
ait birçok tablo yer almaktadır.
EDEBİYAT-I CEDİDE ODASI
Fikret’in hocası Recaizade Ekrem’in yağlıboya portresi ve Edebiyat-ı Cedide sanatçılarının fotoğraflarının sergilendiği edebiyat-ı cedide odası, edebiyatsever birini o döneme götürmekle kalmıyor aynı zamanda yıllardır duyduğunuz, okuduğunuz eserlerin oluşturulma, yazılma ortamlarından en önemlisini hissetme şansını sunuyor.
Servet-i Fünuncular olarak adlandırılan edebiyat akımını temsil eden sanatçılar; Tanzimat edebiyatçıları gibi korunan, sırasında bağışlanan, beğenilen, yararlanılmak istenen aydınlar olarak değil, istibdat yönetiminin kolayca gözden çıkarabileceği küçük memurlar olarak hep korku, kuşku içinde yaşadılar. Ama bu durum gene de aralarından Tevfik Fikret gibi, kimseden bir şey beklemeyen, bağımsız kalmak isteyen, emeğinin karşılığından başka çıkar aramayan, kendi mısralarından bir alıntıyla nitelendirecek olursak; “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” bir sanatçının yetişmesini engelleyemedi[4].
Fikret’in ölümünden sonra, eşi Nazime Hanım bir süre bu evde yalnız oturmuştur. Sonraları, ekonomik zorluklardan dolayı köşkün alt katını kolej öğrencilerine pansiyon olarak kiralamak durumunda kalmış, bu sırada da ilk onarım yapılmıştır. Ardından Amerikalı bir profesör bir yıl oturmuş, bu dönemdeki tadilatta değişiklik olarak banyo ve arkaya iki oda eklenmiştir. Bunlar dışında zaman zaman eşyalar satılmış ve Amerikan Koleji’ nin binayı satın almak istemesi üzerine, dönemin Milli eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, İstanbul Belediyesi’ne başvurarak satın alınıp, bir “Edebiyat-ı Cedide Müzesi” ne dönüştürülmesini önermiştir. Bunun üzerine belediye 1940’ da binayı satın almış ve 1945 yılında müze Edebiyat-ı Cedide adıyla açılmıştır.
ABDÜLHAK HAMİD TARHAN[5]’IN ODASI ( I. ODA )
Türk edebiyatının Batı’ya açılmış önemli kapılarından olan ve Şair-i Azam olarak da bilinen Abdülhak Hamid Tarhan anısına düzenlenen odada, şairin, Halife Abdülmecit tarafından bire bir çalışılmış tablosu hemen dikkat çeker. Şairin ölümünden sonra, eşi Lüsyen Hanım tarafından müzeye verilen eşyalar odanın her yerinde meraklılarını karşılıyor. Dikkat çekici eşyalardan biri de çalışma masasında bulunan, üzerinde “Maçka Eczanesi” etiketi bulunan ilaç şişesidir. Hayatından tutkulu aşklar, seyahatler, sevinç ve kırgınlıklar eksik olmayan bir şairin, son anlarında acılarını dindirmek için kullandığı ilaç şişesi, hala o anları canlı tutmakta. Çalkantılı ve tutkulu ilişkileri yaşadığı eşlerinin tabloları odanın duvarında yer almaktadır. İlk eşi Fatma Hanım ( ölümü üzerine Hamid, Makber şiirini yazmıştır), ikinci eşi İngiliz Nelli Hanım ve ortalarında üçüncü eşi Lüsyen Hanım’ın portreleri asılıdır. Özellikle de 18 yaşında, altmış yaşındaki Hamid’le evlenmiş, Atatürk ile dans etmiş, sofralarında Nazım Hikmet’i ağırlamış, ölümünden sonra da Hamid’in yanına defnedilen Lüsyen Hanım’ın tablosu önemlidir.
ABDÜLHAK
HAMİD TARHAN II. ODA
ÇALIŞMA ODASI (BATI KAPISI)
Odanın bu bölümünde yer alan
kitaplıktaki eserler (Fikret, kitaplarını Galatasaray Lisesi’ne bağışladığı
için), Nigar Hanım’a ait koleksiyona aittir. Duvarda Darwin portresinin hemen
yanında Fikret’in orijinal doğum belgesi ile aynaya bakıp kendini resmettiği
tablolar vardır. Hemen bahçeye doğru açılan kapı önemlidir. Çünkü bu kapıdan
çıkıp küçük, ahşap bir köprüden geçerek ders vermek için Robert Kolej’e
gitmekteydi. Batı’nın modernizmini öğrencilerine anlatmak için Batı kapısından
geçmesi ayrı bir anlam ifade eder.
ÇALIŞMA ODASI ( DOĞU PENCERESİ )
Aşiyan’ın yapıldığı tepe,
karşıdaki Göksu manzarasına hakimdir. Sık sık buraları gezen Fikret’in
kafasında Aşiyan’ı yapma fikri canlanmıştır. Müzenin bu kısmında, şairin, Tarih-i
Kadim, Şermin, Rübab-ı Şikeste gibi eserlerini yazdığı çalışma masasının
üzerinde yer alan yazı takımları ile Aşiyan’ın kendi tarafından yapılmış
çizimleri olduğu gibi durmaktadır. Aşiyan’ın çizimlerine baktığımızda aklımıza
yeni sanat akımının önemli temsilcilerinden William Morris[6]
‘in çizimini kendi yaptığı Red Hause(Kızıl Ev) adlı evi gelmektedir.
YATAK ODASI,
MASK VE ATATÜRK BÖLÜMÜ
“Artık yaşam için yetişir bunca kırgınlık
Dinlenmek
isterim, ki kader yorgunuyum
Artık
vücudu boş, gönlü boş, düşü boş
Dünyada şimdi ben de bir fazla ağırlığım”
Bu dörtlük, Fikret’in ölümünden
sonra çalışma masasında bulunan son satırlarıdır. Odada yer alan ölümü sonrası
çekilmiş bir fotoğrafı, dönemi için
ilktir. Yine yatağın hemen üstünde yer alan Fikret’in ölümünden sonra yüzünden
yapılmış maskı, Avrupa’da bir çok örneği olan ölüm maskları geleneğinin bizdeki
ilk örneğidir. Tevfik Fikret çok geç teşhis edilmiş şeker hastalığından vefat
etti. 19 Ağustos gecesi yorgunluğu şiddetli huzursuzluğa döndü. Eşi Nazıme
Hanım ona seslenmiş, cevap gelmeyince bayıldığını düşünmüştür. Odaya ilk giren
de duvardaki maskı yapan Türkiye’nin ilk kadın ressamı ve Atatürk’ün ilk
portresini yapan Türk ressamı Mihri Müşfik Hanım[7]
olmuştur.
Yatak odasında dikkat çeken bir
diğer bölüm “Ben devrim ruhunu ondan aldım. Ziyaret edeceğim yerlerin başında
elbette “Aşiyan” gelecektir diyen ve 1918’de Fikret’i anma törenine katılan,
ondan alıntılar yapan Atatürk’ün anısına ayrılmış bölümdür.
YEMEK ODASI
|
Fikret’in sofrası, temizlik ve zevk örneğidir. Yaz kış buzlu su
içen, sigara kullanmayan ve hamur işleri, hoşaf ve dondurmayla birlikte
zeytinyağlı patlıcan dolmasını seven şairin misafirlerini ağırladığı evin bu
bölümü orijinal yemek takımları ve duvardaki şaire ait natürmort tablolarla
halen eski halini korumaktadır. Fikret, sofrada neşelenir, güler güldürürdü.
ŞAİR NİGAR HANIM[8]’A AYRILMIŞ ODA
Edebiyatımızda kadın elinden
çıkmış Efsus adlı ilk şiir kitabının sahibi tam adıyla Nigar Binti
Osman yani Nigar Hanım’ın ölümünden sonra kişisel eşyalarının yer aldığı odada,
sofrasında zamanında devrin önemli isimlerini ağırlamış Nigar Hanım’a hediye
edilmiş fotoğraflar, kitap arşivi ve diğer kişisel eşyaları yer almaktadır.
Hayatının sonlarına doğru maddi sıkıntılarla boğuşan Nigar Hanım, vasiyetinde
yaklaşık yirmi defter tutan günlüklerinin ölümünden elli yıl sonra
yayımlanmasını istemiştir. Bir bölümü yayımlanan bu defterler de Aşiyan
müzesindedir.
SOKRAT’IN PENCERESİ
Kapalı olduğu için
göremediğimiz müzenin bu bölümünde “Sanat doğayı değiştirmemeli, onu
tamamlamalı.” görüşünü savunan Fikret’in bu düşüncesine uygun olarak açtırmış
olduğu ve Boğazın mavi sularına bakan Sokrat’ın Penceresi adını verdiği küçük
pencere vardır.
|
[1]
Art Nouveau (Türkçe: Yeni Sanat), zarif dekoratif süslemelerin ön plana
çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin sıklıkla kullanıldığı bir sanat
akımıdır. Köklerinin Londra merkezli Arts & Crafts Hareketi'ne dek gittiği
söylenebilir. Avrupa ve Amerika’yı etkilemiştir. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl
başında etkili olmuş bu akım Türkiye'de Yeni Sanat ya da 1900 Sanatı olarak
adlandırıldığı gibi birçok Avrupa ülkesinde de bölgesel olarak değişik adlarla
anılmış, adlara uygun olarak da uygulamaların niteliklerinde değişiklikler
görülmüştür. Art Nouveau ismi 1896 yılında Paris’te açılmış olan, dekoratif
mobilya ve aksesuar satan bir mağazadan gelmektedir.
[2]
Haluk, 14 Haziran 1895 tarihinde İstanbul'da doğar. Fikret çok sevdiği oğlu
için şiirler yazar, kitaplarına onun adını koyar. Haluk; Fikret için ülkenin
kalkınma sembolü, "karanlıkları boğacak ışık, gökten deha-yı nârı çalacak
olan kahraman"dır. Fikret, 1909 Eylül'ünde henüz on dört yaşındayken
Haluk'u elektrik mühendisliği öğrenimi için büyük ümitlerle İskoçya'nın Glasgow
şehrine gönderdi.
Haluk, Robert Kolej'den ayrılıp İskoçya'da elektrik mühendisliği tahsiline başladığında Hristiyan bir ailenin yanına yerleştirilir. Haluk, tam hayatına yön verilecek bir çağda olduğundan ve millî ve manevî değerlerle yeterince donatılmadığından içindeki boşluğu burada doldurma arayışına girer. Bu yıllarda henüz 16 yaşında olan Haluk, bu ailenin telkinleriyle Hristiyanlığı seçer. Bu hazin durum, Türkiye'deki aile fertlerini üzer, özellikle çocukluğunda Haluk'u cuma namazlarına götüren dedesinin sinir krizlerine tutulmasına sebep olur. Haluk 1913 yılında izini kaybettirmek için, Amerika'ya geçer, Michigan Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümüne yazılır ve burayı 1916'da çok iyi bir dereceyle bitirir. Haluk, 1913'ten sonra bir daha yurda dönmez. Haluk üniversiteyi bitirdikten sonra Amerikalı bir kadınla evlenir ve bazı üniversitelerde ihtisas yapar. Bu yıllarda boş zamanlarını "büyük hayranlık duyduğu" Hristiyanlığı araştırmaya vakfeder. 1928'de iş hayatına atılır ve büyük bir başarı göstererek mutfak malzemeleri üreten bir firmanın bölge temsilciliğini alır; neticede büyük bir servet sahibi olur. 1943'te verdiği bir kararla bir daha maddiyata dönmemek üzere kendini Hristiyanlığa verir. Bu yıl içinde Presbyterian Kilisesi'nin rahip yardımcılığına, 1956'da da Orlando'da rahiplik rütbesine yükselir. Bu sıfat, o tarihe kadar doğuştan Hristiyan olmayan sadece beş kişiye verilmiştir.
[3]
Abdülmecid Osmanoğlu. Son İslam
halifesi, ressam, müzisyen. Osmanlı hanedanının tek ressam
üyesidir ve döneminin Türk ressamları arasında yer almıştır.
[4] GELEŞ, Fadime; “Bir Sanatçının İstanbul’a İzdüşümü-Aşiyan”, Arkitekt, 2003/3, Mayıs-Haziran, s.70-77.
[5] Abdülhak Hamit Tarhan (d. 2 Ocak 1852; Bebek, Beşiktaş, İstanbul - ö. 12 Nisan 1937, İstanbul), Türk şair, oyun yazarı, diplomat. Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde ve Cumhuriyet Türkiye'sinin ilk yıllarında eserler vermiş, modern edebiyatın doğuşunda etkin bir isimdir. Türk edebiyatının en büyük eserlerinden birisi kabul edilen Makber'in şairidir. “Şair-i Azam” olarak bilinir.
[6] Praeraphaelit grubu üyesi William Morris, mutluluğun el emeğiyle elde edilebileceği, işçi kesiminin yaşama sevincine bu tür çalışmalar ile ulaşabileceği inancındaydı. Sosyalist fikirlere sahip William Morris; sanatı el emeği niteliğiyle geniş halk topluluklarına mal etmek suretiyle demokratlaştırmak istemiş, sanat kurumları açmış ayrıca imal ve satışın bir arada gerçekleştiği günümüz meslek okulları niteliğindeki atölye-mağaza olan Morris Company’i açmıştır. W. Morris’in bakış açısı birçok sanatçı tarafından benimsenmiş, desteklenmiş ; bu yolla el sanatlarına dayalı bir sanat akımı oluşmuştur. Endüstriyel gelişmelerle ev yapımı ürünlerin pahalı kalmasıyla fakir işçi kesim yerine zengin koleksiyonculardan rağbet görmüştür. Kısaca endüstriye yenilmiştir.
[7]
Mihri Müşfik Hanım,(d. (1886, İstanbul- ö. 1954, New York), Türk ressam.
Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını ilk başlatan kadın ressamdır. Özellikle
portreleriyle tanındı. Tanınmış kişilerin portrelerini yaptı; portresini yaptığı
kişiler arasında Mustafa Kemal Atatürk ve Papa XV. Benedict de vardır. Kız
öğrencilerin devam ettiği bir Güzel Sanatlar Akademisi olan İnas (Kız) Sanayi
Nefise Mektebi'nin ilk kadın yöneticisi oldu; pek çok kadın ressamın
yetişmesine emeği geçti. Resme olan tutkusu nedeniyle aristokrat yaşamını terk
etti, bohem ve yoksul bir yaşam sürdü. Ressam Hale Asaf'ın teyzesidir. Ruşen
Eşref Ünaydın, Tevfik Fikret ile ilgili anılarında, şairin Mihri Hanım ile
ilgili yorumlarını şöyle dile getirir:
“Yukarıda bir hanım var. Resimler yapıyor. Bir de «Rübab»ı o kadar güzel yorumluyor ki, yazdıklarım bu kadar anlamlı mı imiş! diye şaşırıyorum.”
[8]
Nigâr Hanım, (d. 1856, İstanbul - ö. 1 Nisan 1918, İstanbul) Türk şair. Babası,
1848 Macar İhtilali mültecilerinden, Macar asıllı Osman Paşa'dır. Öğrenimini
Fransız mektebinde yaptı. Özel olarak Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri aldı.
Çocuk yaşında iken şiir yazmaya başladı. Fransızca dilini ve Fransız
edebiyatını çok iyi bilmekteydi. Zamanının kibar aleminin en seçkin siması
olarak bilinmekteydi. Fransız salonlarını andırır şekilde, her salı günü
konağında zamanın tanınmış şahsiyetleri toplanır ve bu toplantılarda şiirler
okunur, müzik dinlenir ve sanat ve edebiyat konularında konuşulurdu. 1 Nisan
1918'de İstanbul'da öldü. Mezarı Rumelihisar Kayalar mezarlığındadır.
Kaynak: Tunay D.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler