11 Şubat 2025 Salı

KADER YORGUNU BİR ŞAİRİN SON SIĞINAĞI: “AŞİYAN MÜZESİ”


Yanında Batı’ya karşı Türklüğün sembolü olan Rumelihisarı, arkada Ahmet Vefik Paşa’nın arsası üzerine kurulan Robert Kolej, tam karşıda Göksu Deresi, Küçüksu Kasrı, ileride Anadoluhisarı , altta güngörmüş mezarlık, ötelerde Kandilli, Kanlıca sırtları... Tevfik Fikret’in ebedi dinlenme yeri Aşiyan böyle zengin bir tarih ve tabiat dekoru içinde karşılıyor misafirlerini.

Fikri hür vicdanı hür bir şaire de böyle bir yuva yakışırdı. Serveti Fünun şiirine giriş yapmak isteyenlerin evvela bu havayı ve manzarayı soluması gerekmektedir. Her türlü gerçekten hayale sığınma zannederiz ki ancak böyle rüya veya bir ressamın elinden çıkmış tablo gibi bir manzarada günü karşılamak ve uğurlamak ile mümkündür. Hele ki karşıdaki çirkin ve betonarme binaların olmadığı bir manzarayı düşlersek. Ancak o zaman Fikret’in sığınağı olan kuş yuvası yani Aşiyanı anlamak mümkün olabilir. Bu yazımızda Fikret’in düşünsel sığınağı ve son günlerini geçirdiği Aşiyan müzesinin tarihi dokusunda Fikret’in ve bir döneme damga vurmuş Serveti Fünun’un izlerini aktarmayı çalışacağız.

Tevfik Fikret 10 yıl boyunca bu proje üzerinde çalışmış maddi zorluklardan dolayı yapımı gecikmiş evin inşaatı bir yıl sürmüş ancak içinde 9 yıl yaşayabilmiştir. Aşiyan müzesindeki her eşya Fikret’e ait ya da aslına uygun olarak yeniden üretilmiştir.  Alt kat yemek odası ve mutfak; üst kat yatak odası ve çalışma odasından ibarettir. Ayrıca girişte sağ tarafta şömineli bölüm, sol tarafta oğlu Haluk’a ithafen hazırlanmış bir bölüm ile beraber Edebiyat-ı Cedide odası bulunan müzede Abdülhak Hamit Tarhan ile Şair Nigar Hanım odaları bulunmaktadır.

 

ŞÖMİNELİ BÖLÜM

Evin bu kısmı Tevfik Fikret’in hayatında belirleyici rolü olan babasının anısına ayırdığı bölümdür. Küçük bir kitaplık, sallanan sandalye ve şömineden oluşmaktadır. Bu kısımda İstanbul dışına bir jurnal ile sürgün olarak gönderilen ve Antep’te vefat eden babası Hüseyin Efendinin çeşitli fotoğrafları ile Fikret tarafından yapılmış tablosu vardır.  


 

SEDEF KAKMALI SEDİR VE TABLOLAR

Aşiyan, şairin kendi proje ve taslaklarından oluşur. Aşiyan, döneminin önemli akımlarından olan Yeni Sanat (Art Nouveau[1]) akımının etkisindedir. Aşiyan’daki kıvrım ve süslemeler önemlidir. Duvardaki tablolar Fikret’e aittir. Fikret, döneminde önemli Türk ressamlarından biri olan Şeker Ahmet Paşadan ders almıştır. Bu bölümde yer alan Nazime Hanım Kır Gezisinde adlı tablosu muhtemelen Fikret’in Aşiyan yapılmadan önce eşi Nazime Hanım’la yaptığı kır gezilerinden etkilenerek yaptığı tablosudur.

                                                                        

BAL MUMU HEYKEL VE HALUK[2]

Osmanlının son dönemlerinde şairler kıyafetlerine özen göstermezler yargısı hakimdi. Fikret gerek yaşam tarzı gerekse de giyimine kuşamına dikkat etmesi, titizliği ile bu hakim yargıyı kırmıştır. Müzenin bu kısmında Fikret’in en sevdiği renk olan lacivert takımı balmumu heykele giydirilmiş şekilde sizi karşılamakta. Bu bölümün duvarında oğlu Haluk’un fotoları vardır. Fikret geleceğin umudu olarak gördüğü oğlu Haluk ve gençler için yazdığı Haluk’un Defteri adlı kitabında toplumsal şiirlere yer verirken amacı yeni nesli eğitmekti. Özellikle Promete adlı şiirinde bahsettiği elektrikçi,  oğlu Haluk’tan başkası değildir.

 

Bir gün şu hastalıklı vatan canlanırsa…

Ey Milletin uygarlık özleyen yarınlarının

Meçhul elektrikçisi, ergin ülkelerin

Yüklen getir – ne varsa – biraz miskinlik alan,

Bir parça ruhu, benliği, idraki besleyen

Güç veren ürünlerini; boş durmasın elin.

Gör daima önünde o ilkel masalların

Gökten deha ateşi çalan kahramanını… 

Varsın bulunmasın bilecek nam ve şanını.

                                                Promete”, Tevfik Fikret


 


S
İS TABLOSU

 Aşiyan’da yer alan Sis tablosu Halife Abdülmecit[3] tarafından yapılmıştır. Daha sonra da bahsedeceğimiz üzere müzede Abdülmecit’e ait birçok tablo yer almaktadır.

 

EDEBİYAT-I CEDİDE ODASI 

Fikret’in hocası Recaizade Ekrem’in yağlıboya portresi ve Edebiyat-ı Cedide sanatçılarının fotoğraflarının sergilendiği edebiyat-ı cedide odası, edebiyatsever birini o döneme götürmekle kalmıyor aynı zamanda yıllardır duyduğunuz, okuduğunuz eserlerin oluşturulma, yazılma ortamlarından en önemlisini hissetme şansını sunuyor.

Servet-i Fünuncular olarak adlandırılan edebiyat akımını temsil eden sanatçılar; Tanzimat edebiyatçıları gibi korunan, sırasında bağışlanan, beğenilen, yararlanılmak istenen aydınlar olarak değil, istibdat yönetiminin kolayca gözden çıkarabileceği küçük memurlar olarak hep korku, kuşku içinde yaşadılar. Ama bu durum gene de aralarından Tevfik Fikret gibi, kimseden bir şey beklemeyen, bağımsız kalmak isteyen, emeğinin karşılığından başka çıkar aramayan, kendi mısralarından bir alıntıyla nitelendirecek olursak; “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” bir sanatçının yetişmesini engelleyemedi[4].

Fikret’in ölümünden sonra, eşi Nazime Hanım bir süre bu evde yalnız oturmuştur. Sonraları, ekonomik zorluklardan dolayı köşkün alt katını kolej öğrencilerine pansiyon olarak kiralamak durumunda kalmış, bu sırada da ilk onarım yapılmıştır. Ardından Amerikalı bir profesör bir yıl oturmuş, bu dönemdeki tadilatta değişiklik olarak banyo ve arkaya iki oda eklenmiştir. Bunlar dışında zaman zaman eşyalar satılmış ve Amerikan Koleji’ nin binayı satın almak istemesi üzerine, dönemin Milli eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, İstanbul Belediyesi’ne başvurarak satın alınıp, bir “Edebiyat-ı Cedide Müzesi” ne dönüştürülmesini önermiştir. Bunun üzerine belediye 1940’ da binayı satın almış ve 1945 yılında müze Edebiyat-ı Cedide adıyla açılmıştır.

 

ABDÜLHAK HAMİD TARHAN[5]’IN ODASI ( I. ODA )

Türk edebiyatının Batı’ya açılmış önemli kapılarından olan ve Şair-i Azam olarak da bilinen Abdülhak Hamid Tarhan anısına düzenlenen odada, şairin,  Halife Abdülmecit tarafından bire bir çalışılmış tablosu hemen dikkat çeker. Şairin ölümünden sonra, eşi Lüsyen Hanım tarafından müzeye verilen eşyalar odanın her yerinde meraklılarını karşılıyor. Dikkat çekici eşyalardan biri de çalışma masasında bulunan, üzerinde “Maçka Eczanesi” etiketi bulunan ilaç şişesidir. Hayatından tutkulu aşklar, seyahatler, sevinç ve kırgınlıklar eksik olmayan bir şairin, son anlarında acılarını dindirmek için kullandığı ilaç şişesi, hala o anları canlı tutmakta. Çalkantılı ve tutkulu ilişkileri yaşadığı eşlerinin tabloları odanın duvarında yer almaktadır. İlk eşi Fatma Hanım ( ölümü üzerine Hamid, Makber şiirini yazmıştır), ikinci eşi İngiliz Nelli Hanım ve ortalarında üçüncü eşi Lüsyen Hanım’ın portreleri asılıdır. Özellikle de 18 yaşında, altmış yaşındaki Hamid’le evlenmiş, Atatürk ile dans etmiş, sofralarında Nazım Hikmet’i ağırlamış, ölümünden sonra da Hamid’in yanına defnedilen Lüsyen Hanım’ın tablosu önemlidir.

 

ABDÜLHAK HAMİD TARHAN II. ODA

 Büyükelçilik gibi önemli görevlerde bulunan, Paris, Viyana, Bombay gibi dünyanın farklı yerlerinde yaşamış Hamid’e ait nişan ve madalyaların, kıyafetlerinin sergilendiği odadır.

 

ÇALIŞMA ODASI (BATI KAPISI)

Odanın bu bölümünde yer alan kitaplıktaki eserler (Fikret, kitaplarını Galatasaray Lisesi’ne bağışladığı için), Nigar Hanım’a ait koleksiyona aittir. Duvarda Darwin portresinin hemen yanında Fikret’in orijinal doğum belgesi ile aynaya bakıp kendini resmettiği tablolar vardır. Hemen bahçeye doğru açılan kapı önemlidir. Çünkü bu kapıdan çıkıp küçük, ahşap bir köprüden geçerek ders vermek için Robert Kolej’e gitmekteydi. Batı’nın modernizmini öğrencilerine anlatmak için Batı kapısından geçmesi ayrı bir anlam ifade eder.



ÇALIŞMA ODASI ( DOĞU PENCERESİ )

Aşiyan’ın yapıldığı tepe, karşıdaki Göksu manzarasına hakimdir. Sık sık buraları gezen Fikret’in kafasında Aşiyan’ı yapma fikri canlanmıştır. Müzenin bu kısmında, şairin, Tarih-i Kadim, Şermin, Rübab-ı Şikeste gibi eserlerini yazdığı çalışma masasının üzerinde yer alan yazı takımları ile Aşiyan’ın kendi tarafından yapılmış çizimleri olduğu gibi durmaktadır. Aşiyan’ın çizimlerine baktığımızda aklımıza yeni sanat akımının önemli temsilcilerinden William Morris[6] ‘in çizimini kendi yaptığı Red Hause(Kızıl Ev) adlı evi gelmektedir.

 

YATAK ODASI, MASK  VE ATATÜRK BÖLÜMÜ


               
                                                   
Artık yaşam için yetişir bunca kırgınlık

                                                                              Dinlenmek isterim, ki kader yorgunuyum

                                                                                        Artık vücudu boş, gönlü boş, düşü boş

                                                                                      Dünyada şimdi ben de bir fazla ağırlığım

Bu dörtlük, Fikret’in ölümünden sonra çalışma masasında bulunan son satırlarıdır. Odada yer alan ölümü sonrası çekilmiş bir fotoğrafı,  dönemi için ilktir. Yine yatağın hemen üstünde yer alan Fikret’in ölümünden sonra yüzünden yapılmış maskı, Avrupa’da bir çok örneği olan ölüm maskları geleneğinin bizdeki ilk örneğidir. Tevfik Fikret çok geç teşhis edilmiş şeker hastalığından vefat etti. 19 Ağustos gecesi yorgunluğu şiddetli huzursuzluğa döndü. Eşi Nazıme Hanım ona seslenmiş, cevap gelmeyince bayıldığını düşünmüştür. Odaya ilk giren de duvardaki maskı yapan Türkiye’nin ilk kadın ressamı ve Atatürk’ün ilk portresini yapan Türk ressamı Mihri Müşfik Hanım[7] olmuştur.

Yatak odasında dikkat çeken bir diğer bölüm “Ben devrim ruhunu ondan aldım. Ziyaret edeceğim yerlerin başında elbette “Aşiyan” gelecektir diyen ve 1918’de Fikret’i anma törenine katılan, ondan alıntılar yapan Atatürk’ün anısına ayrılmış bölümdür.

 

YEMEK ODASI

Fikret’in sofrası,  temizlik ve zevk örneğidir. Yaz kış buzlu su içen, sigara kullanmayan ve hamur işleri, hoşaf ve dondurmayla birlikte zeytinyağlı patlıcan dolmasını seven şairin misafirlerini ağırladığı evin bu bölümü orijinal yemek takımları ve duvardaki şaire ait natürmort tablolarla halen eski halini korumaktadır. Fikret, sofrada neşelenir, güler güldürürdü.

 

ŞAİR NİGAR HANIM[8]’A AYRILMIŞ ODA

Edebiyatımızda kadın elinden çıkmış Efsus adlı ilk şiir kitabının sahibi tam adıyla Nigar Binti Osman yani Nigar Hanım’ın ölümünden sonra kişisel eşyalarının yer aldığı odada, sofrasında zamanında devrin önemli isimlerini ağırlamış Nigar Hanım’a hediye edilmiş fotoğraflar, kitap arşivi ve diğer kişisel eşyaları yer almaktadır. Hayatının sonlarına doğru maddi sıkıntılarla boğuşan Nigar Hanım, vasiyetinde yaklaşık yirmi defter tutan günlüklerinin ölümünden elli yıl sonra yayımlanmasını istemiştir. Bir bölümü yayımlanan bu defterler de Aşiyan müzesindedir.

 

SOKRAT’IN PENCERESİ

Kapalı olduğu için göremediğimiz müzenin bu bölümünde “Sanat doğayı değiştirmemeli, onu tamamlamalı.” görüşünü savunan Fikret’in bu düşüncesine uygun olarak açtırmış olduğu ve Boğazın mavi sularına bakan Sokrat’ın Penceresi adını verdiği küçük pencere vardır.

 



[1] Art Nouveau (Türkçe: Yeni Sanat), zarif dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin sıklıkla kullanıldığı bir sanat akımıdır. Köklerinin Londra merkezli Arts & Crafts Hareketi'ne dek gittiği söylenebilir. Avrupa ve Amerika’yı etkilemiştir. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında etkili olmuş bu akım Türkiye'de Yeni Sanat ya da 1900 Sanatı olarak adlandırıldığı gibi birçok Avrupa ülkesinde de bölgesel olarak değişik adlarla anılmış, adlara uygun olarak da uygulamaların niteliklerinde değişiklikler görülmüştür. Art Nouveau ismi 1896 yılında Paris’te açılmış olan, dekoratif mobilya ve aksesuar satan bir mağazadan gelmektedir.

[2] Haluk, 14 Haziran 1895 tarihinde İstanbul'da doğar. Fikret çok sevdiği oğlu için şiirler yazar, kitaplarına onun adını koyar. Haluk; Fikret için ülkenin kalkınma sembolü, "karanlıkları boğacak ışık, gökten deha-yı nârı çalacak olan kahraman"dır. Fikret, 1909 Eylül'ünde henüz on dört yaşındayken Haluk'u elektrik mühendisliği öğrenimi için büyük ümitlerle İskoçya'nın Glasgow şehrine gönderdi.

Haluk, Robert Kolej'den ayrılıp İskoçya'da elektrik mühendisliği tahsiline başladığında Hristiyan bir ailenin yanına yerleştirilir. Haluk, tam hayatına yön verilecek bir çağda olduğundan ve millî ve manevî değerlerle yeterince donatılmadığından içindeki boşluğu burada doldurma arayışına girer. Bu yıllarda henüz 16 yaşında olan Haluk, bu ailenin telkinleriyle Hristiyanlığı seçer. Bu hazin durum, Türkiye'deki aile fertlerini üzer, özellikle çocukluğunda Haluk'u cuma namazlarına götüren dedesinin sinir krizlerine tutulmasına sebep olur. Haluk 1913 yılında izini kaybettirmek için, Amerika'ya geçer, Michigan Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümüne yazılır ve burayı 1916'da çok iyi bir dereceyle bitirir. Haluk, 1913'ten sonra bir daha yurda dönmez. Haluk üniversiteyi bitirdikten sonra Amerikalı bir kadınla evlenir ve bazı üniversitelerde ihtisas yapar. Bu yıllarda boş zamanlarını "büyük hayranlık duyduğu" Hristiyanlığı araştırmaya vakfeder. 1928'de iş hayatına atılır ve büyük bir başarı göstererek mutfak malzemeleri üreten bir firmanın bölge temsilciliğini alır; neticede büyük bir servet sahibi olur. 1943'te verdiği bir kararla bir daha maddiyata dönmemek üzere kendini Hristiyanlığa verir. Bu yıl içinde Presbyterian Kilisesi'nin rahip yardımcılığına, 1956'da da Orlando'da rahiplik rütbesine yükselir. Bu sıfat, o tarihe kadar doğuştan Hristiyan olmayan sadece beş kişiye verilmiştir.

[3] Abdülmecid Osmanoğlu.  Son İslam halifesi,  ressam,  müzisyen. Osmanlı hanedanının tek ressam üyesidir ve döneminin Türk ressamları arasında yer almıştır.

[4] GELEŞ, Fadime; “Bir Sanatçının İstanbul’a İzdüşümü-Aşiyan”, Arkitekt, 2003/3, Mayıs-Haziran, s.70-77.

[5] Abdülhak Hamit Tarhan (d. 2 Ocak 1852; Bebek, Beşiktaş, İstanbul - ö. 12 Nisan 1937, İstanbul), Türk şair, oyun yazarı, diplomat. Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde ve Cumhuriyet Türkiye'sinin ilk yıllarında eserler vermiş, modern edebiyatın doğuşunda etkin bir isimdir. Türk edebiyatının en büyük eserlerinden birisi kabul edilen Makber'in şairidir. “Şair-i Azam” olarak bilinir.

[6] Praeraphaelit grubu üyesi William Morris, mutluluğun el emeğiyle elde edilebileceği, işçi kesiminin yaşama sevincine bu tür çalışmalar ile ulaşabileceği inancındaydı. Sosyalist fikirlere sahip William Morris; sanatı el emeği niteliğiyle geniş halk topluluklarına mal etmek suretiyle demokratlaştırmak istemiş, sanat kurumları açmış ayrıca imal ve satışın bir arada gerçekleştiği günümüz meslek okulları niteliğindeki atölye-mağaza olan Morris Company’i açmıştır. W. Morris’in bakış açısı birçok sanatçı tarafından benimsenmiş, desteklenmiş ; bu yolla el sanatlarına dayalı bir sanat akımı oluşmuştur. Endüstriyel gelişmelerle ev yapımı ürünlerin pahalı kalmasıyla fakir işçi kesim yerine zengin koleksiyonculardan rağbet görmüştür. Kısaca endüstriye yenilmiştir.

[7] Mihri Müşfik Hanım,(d. (1886, İstanbul- ö. 1954, New York), Türk ressam. Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını ilk başlatan kadın ressamdır. Özellikle portreleriyle tanındı. Tanınmış kişilerin portrelerini yaptı; portresini yaptığı kişiler arasında Mustafa Kemal Atatürk ve Papa XV. Benedict de vardır. Kız öğrencilerin devam ettiği bir Güzel Sanatlar Akademisi olan İnas (Kız) Sanayi Nefise Mektebi'nin ilk kadın yöneticisi oldu; pek çok kadın ressamın yetişmesine emeği geçti. Resme olan tutkusu nedeniyle aristokrat yaşamını terk etti, bohem ve yoksul bir yaşam sürdü. Ressam Hale Asaf'ın teyzesidir. Ruşen Eşref Ünaydın, Tevfik Fikret ile ilgili anılarında, şairin Mihri Hanım ile ilgili yorumlarını şöyle dile getirir:

“Yukarıda bir hanım var. Resimler yapıyor. Bir de «Rübab»ı o kadar güzel yorumluyor ki, yazdıklarım bu kadar anlamlı mı imiş! diye şaşırıyorum.”

[8] Nigâr Hanım, (d. 1856, İstanbul - ö. 1 Nisan 1918, İstanbul) Türk şair. Babası, 1848 Macar İhtilali mültecilerinden, Macar asıllı Osman Paşa'dır. Öğrenimini Fransız mektebinde yaptı. Özel olarak Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri aldı. Çocuk yaşında iken şiir yazmaya başladı. Fransızca dilini ve Fransız edebiyatını çok iyi bilmekteydi. Zamanının kibar aleminin en seçkin siması olarak bilinmekteydi. Fransız salonlarını andırır şekilde, her salı günü konağında zamanın tanınmış şahsiyetleri toplanır ve bu toplantılarda şiirler okunur, müzik dinlenir ve sanat ve edebiyat konularında konuşulurdu. 1 Nisan 1918'de İstanbul'da öldü. Mezarı Rumelihisar Kayalar mezarlığındadır.


Kaynak: Tunay D.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...