Kostümler
Ortaçağ tiyatrosunda çoğu karakterin kostümleri gündelik hayatta kullanılan kostümlerdi. Örneğin Romalı askerleri oynayanların ortaçağ zırhlarıyla donatılması ya da Yahudileri oynayanların psikopos cüppeleri giymesi gibi işlevsel bir kostüm anlayışları var. Tanrı’nın canlandırılması var mesela… Tanrı, imparator ya da papa gibi giyiniyor. Bunlar arasında bağ kurulmasını daha önce görmüştük. Melekler, kilise giysilerine kanat takılarak canlandırılıyor. Kutsal ya da dünyevi her önemli karakter, kendini belirleyen bir simge taşıyor. Şeytanlar, yırtıcı kuşlara benzetiliyor. Başka yaratıklar var; hayvan kafalı canavarlar ya da pullu, kuyruklu, boynuzlu ya da pençeli yaratıklar.-Bu gibi durumlarda, oyuncular, günlük yaşamda kullanılmayacak kostümlerle oynadıklarında bunu kendileri sağlıyorlar. Yapımcı örgütlerin kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla yalnızca şeytanlar, kötü kişilerin kuklaları ya da diğer aksesuar ve simgelerin parasının ödendiği ortaya çıkıyor. Aynı kişiyi iki oyuncunun birden canlandırması fazladan masraf demekti. Özellikle 16. yüzyılda sahne kostümleri alt-sınıftan karakterler için bile çoğu kez zengin kumaşlardan yapılıyordu. Bazen zengin yurttaşlardan kendi kostümünü sağlayamayan oyuncular için kostüm giderlerinin karşılanması isteniyor.
Sahneler
Kilise dışında halkın anadilinde oynanan oyunların sahneleri hareketsiz ya da taşınabilir sahnelerde oynanıyor. Hareketsiz sahnelerin kullanımı çok yaygın ancak, İngiltere, İspanya ve diğer bazı bölgelerde taşınabilir sahneler kullanılıyor. Taşınabilir ya da hareketli sahnelerin İngiltere için tipik olduğu söylenebilir. Bu özel “gösteri arabaları”nın, Corpus Christi geçit törenleriyle ilişkili olduğu düşünülüyor.-Yaygın kanıya göre, döngüsel bir gösterimde her oyun bir arabaya kuruluyor ve gösterim gününde hepsi arka arkaya kentin birçok yerinden geçiriliyor. Bu bilgilere rağmen, İngiliz gösteri arabalarını tanımlayan bir belgeye ulaşılabilmiş değil. Bir kaynakta, bu arabaların iki katlı olduğu, alt katta kılık değiştirip üst katında oyunların sergilendiği bu sahnelerin altı tekerlekli arabalar olduğu anlatılıyor. Bu arabaların sadece soyunma yeri olarak kullanıldığı gösterimin ise orada kurulan hareketsiz sahnede gerçekleştirildiği görüşü de var.
-Gösteri arabalarının büyüklüğü ve tasarımı aynı değil. Her esnaf birliği, hep aynı oyunları oynadığı için, arabalarını kendi ihtiyaçlarına göre yaptırıyordu. Ortak kullanım gerektiren durumlarda ise dekor mecburen aynı olurdu.
-Arabalarla gerçekleştirilen geçit alayı 1450’ye kadar sürdürülüyordu. Ortaçağ’a özgü bu geçit oyunları yaygın olsa da, genel olarak Avrupa, hareketsiz sahneleri arabalardan daha çok kullanıyor. Eski Roma amfi tiyatroları da bu süreçte kullanılmaya devam ediyor.
-Oyuncu ve seyirci ilişkisi, ilişkisi de sahnelerin farklılıkları yüzünden bir hayli değişiyor. Amfitiyatrolarda aksşyonu her açıdan görebilen seyirci farklı yerleşik sahnelerde zaman zaman neredeyse tek açıdan takip edebiliyor. Zaman zaman hiç yükselti kullanmadan zeminde oynandığı oluyor oyunların. Açıkhavaya ek olarak kapalı alanda da yükselti kullanıldığı oluyor.
Dekor:
Cennet ve cehennem tasvirleri için ayrıntılı ve büyük dekorlar kurulabiliyor. Yatak, masa, minber ya da taht çok kullanılan sahne eşyaları.-Bazen, güneş, ay ve yıldızlarla simgelenen bir perde oyun yerinin arkasına asılıyor. Bulutlar ve gök olayları için özel efektler kullanılıyor. Dekorda, Cenneti, Cehennemi ve dünyayı içine alan simgesel bir Ortaçağ evreni kurmak esastı.
Özel Efekt ve Makineler
Ortaçağ gösterimlerinin çoğunda gerçeklik duygusu özel efektlerle yaratılıyor. Makineleri kullananların ustalıkları geliştikçe olağanüstü olayların gösterilmesi de çoğalıyor. Bu etmenler genellikle “uçma” ile ilgili. Melekler, bu aletleri kullanarak cennet ve dünya arasında gidip geliyorlar. Şeytanlar ve ateş püsküren canavarlar sahnenin üzerinden geçiyor. Bazı durumlarda oyun karakterleri Cennete doğru yükselip bulut görünümü verilmiş bir yere iniyorlar. Sahnenin altından işletilen mekanizmalar var genellikle… Sahne kapakları aniden kaybolup ortaya çıkmak için kullanılıyor.-Su, birçok oyunda önemli… Bunların en dikkat çekicisi Nuh Tufanıyla ilgili oyunlarda görülüyor. Beş dakika sürekli yağmur yağışı görüntüsünü elde edebilmek için oyun yerine bitişik evlerin çatılarındaki çok sayıda fıçı suyla dolduruluyor.
-İşkence ve idam sahnelerinde kuklalar kullanılıyor. Barnabas’ın kazığa bağlanıp yakıldığı bir sahnede kuklanın içi kemik ve hayvan bağırsaklarıyla dolduruluyor ki yakınca koku gerçekçi olsun.
-Birçok hayvana ihtiyaç duyuluyor bu gösterimlerde. Genellikle kukla hayvan kullanılıyor, bazen de gerçek. Geri kalanlar ise oyuncular tarafından canlandırılıyor.
-Çoğu özel efekt büyük bir yetenek ve yaratıcılık istiyor. Makinistler çok aranıyor o yüzden. 16. yüzyılda, makinistlerin önemi yönetmenden sonra geliyor.
Müzik
Birçok ortaçağ temsilinde müziğin önemi büyük.oyuncular hazır olana kadar müzik kullanılıyor. Oyun sonunda melekler korosu ilahi söylüyor. Kilise müziğiyle yakından ilişkili Ortaçağ tiyatrosu. Temalar dinle ilgili olduğu için genellikle. Şarkılar koro çocukları tarafından söylenirken çalgı müziği profesyoneller tarafından icra ediliyor.Din Dışı Dramatik Biçimler
Dinsel sahnenin yanı sıra daha az gösterişli olan din dışı tiyatro türleri de yavaş ama sürekli bir biçimde gelişiyor Ortaçağ boyunca. Bunlar, birçok kaynaktan evrimleşiyor: Mim ve çeşitli eğlendiricilerden, jonglörler ve onların şarkı ve öykülerinden ve tabi ki pagan ritüellerinden. Bu ilk biçimler, daha önceleri de Avrupa’da varlığını sürdürüyor ancak din-dışı dram 13. yüzyıla kadar ortaya çıkamıyor.-Günümüze kalan en eski din-dışı oyun Yaprakların oyunu. 1276’da ya da 77’de yazılmış. Bu oyun, folk öğretilerini ve perilerin doğaüstü oluşumunu birbirine karıştırıyor.
-13. yüzyıldan sonra din-dışı oyunlar düzenli olarak gelişiyor. Ortaçağ’ın sonunda din-dışı eğlenceler çeşitli: Farslar, moraliteler, Retorik Odalarının yani konuşma sanatı öğreten kuruluşların oyunları, kılık değiştirmeler, soyluluk geçit alayları vs.
Dinsel oyunlarla farsın karşıtlığı şöyle anlatılabilir: Dinsel oyunlar ebedi ve ezeli düzende erdemin zaferini ve kötülüğün cezalandırılmasını ele alıyor. Farslar ise, toplumsal düzen içinde insanların yetkin olmayan yanlarını gösteriyor. Evlilikte ihanet, didişme, ikiyüzlülük, yalancılık ve başka insani kusurlar bu oyunların tipik konularını oluşturuyor. Farslarda, kurnaz insan, günahkar da olsa genellikle kahramandır. Ahmaklar ise kaderlerini hak etmişlerdir çünkü onlar ya kolayca aldananlardır ya da aptaldırlar. Farslarda duygu hemen hemen kaybolmuştur.
-Fars, 13. yüzyılda ortaya çıkmaya başlıyor. En eskisi “Çocuk ve Kör Adam”. Bir körün, dolandırıcı tarafından, karnından konuşma numarasıyla nasıl aldatıldığını anlatır. Dolandırıcı sonra kör adamı soyar ve döver. Bu, Ortaçağ farsının tipik alaycı tonunu en iyi yansıtan yapıtlardan biridir.
-Günümüze ulaşan farsların birçoğu Fransa ve Almanya’dandır. Bunlar birkaç yüz dizelik kısa oyunlar. Koşukla yazılmışlar ve cinsellik ve bedensel salgılarla oluşturulan komik oldukça yaygın. Oyun kişileri az, sergilenmesi sade ve basit olan aksiyon çabuk gelişir farslarda.
-Eldeki Fransız farslarının çoğu kısaca dramatize edilmiş fıkralardan oluşuyor aslında. Fakat bunlardan birine, Pierre Pathelin’e küçük bir başyapıt gözüyle bakılıyor. Bir avukatın, bir tüccarı aldatarak elindeki kumaşı alması ve koyun çalan, aptal sandığı köylüyü savunan avukatın bu kez de köylü tarafından dolandırılmasını anlatıyor. Çok tanınan, sevilen ve çok basılan bir öykü bu.
-Almanya’da fars, halk şenliklerinden doğuyor. Bu oyunlara, Avusturya’da, İsviçre’de ve Hollanda’da rastlanıyor.
-İlk yazarlardan Hans Sachs, bir kunduracı ve aynı zamanda bir şarkıcı. Oyunların niteliklerini geliştirdi ve haftada iki gün olmak üzere gösterime açtı. Onun çabası, Almanya’da Ortaçağ din-dışı dramını başlattı. Dinsel ve siyasal savaşlar araya girmeseydi belki de güçlü ulusal bir dramın temellerini atabilecekti.
-İngiltere’ye baktığımızda farsın dinsel oyunlardan yola çıkarak geliştiğini görüyoruz. Aslında bütün ülkelerde farsın sahnelenmesinde kullanılan konvansiyonların dinsel oyunların yapımlarından çok da farklı olmadığı görülüyor. Sahne bileşenlerindeki farklılık anlamında karmaşık özel efektlere farsta yer yok.
Moraliteler, nitelik bakımından döngüsel oyunlara en yakın olan din-dışı tür. Bu öğreti oyunları, ilk kez 14. yüzyılda dinsel oyun olarak ortaya çıkıyor fakat zamanla dünyasallaşıyor. Bu oyunlar, dinsel ve din-dışı profesyonel sahneler arasındaki en önemli bağı oluşturuyor.
-Kökensel olarak birçok etki sonucu ortaya çıkıyor. Bunlardan biri, yedi temel ahlak ve yedi ağır günahla ilgili yedi bölüme ayrılmış olan ve insan ruhunda iyi ve kötü arasındaki çekişmeyi ele alan dualar. İkinci olarak günlük hayatta papazların yedi iyilik ve kötülük kavramlarını anlatma çabası var. En önemlisi dinsel ya da din-dışı edebiyatın alegoriyi halk arasında en sevilen ve aranan biçim haline getirmiş olması. Edebiyatta alegori ve simgeselliğin öneminden daha önce söz etmiştik. Hıristiiyanlık öğretisi temel etkilenme alanı. Hıristiyanlık giderek ölüm ve ölüm sonrası yaşamla ilgili düşünceye daha ağırlık vermeye başladı. İnsanlara sürekli yaşamlarından sonrasını düşünmeleri tembih ediyordu. Bundan etkilenerek görsel sanatlarda ölü kafaları, iskeletler konu edilmeye başlandı sıkça. Tiyatroda bu tema “Ölüm Dansı”nda belirginleşti. Bu oyunda ölüm, papadan başlayarak köylüye kadar herkesi çağırıyor, temsilcileri çağırıyor ve ölümün herkese ait olduğunu anlatmaya çalışıyor. ümit, kurtuluş ancak bağışlanmada gizli.
-Moralitelerin en iyi bilineni “İnsanoğlu”dur. 1500 yılına ait. İnsanoğlu, ölümün çağrısını duyar, kaçmaya çalışır ve sonunda kendisini kaçınılmaz sona bırakır. Ölüme giderken kendisine yandaş arar ancak mülk, dostluk, akrabalık tarafından yalnız bırakılır. Sadece “İyi İşler” onu mezarında izler.
-Moralitelerin gelişiminde şöyle bi şey var: Roma ve Yunan’da olduğu gibi, klasik konulara duyulan ilgi moralitelere girmeye başlıyor. Bir de bilgiyi kendi için öğrenme kavramı yerleşmeye başlıyor. 16. Yüzyıla gelindiğinde moraliteler giderek çeşitlendi ve bu gelişen özeliklerin izleri Shakespeare döneminde de görüldü.
-Önce amatörler arasında oynanıyor moraliteler ama gelişmelerle birlikte profesyonel ekiplerce de oynanmaya başlıyor. Alegoriye verilen önem kostümlere yansımaya başladı. Merhamet, Akrabalık ve İyi İşler gibi tipler, alegorik olarak yerleşik hale geldi.
-İnterlud, dinsel, farsımsı ya da tarihsel olabilir. Çoğunlukla şarkı ve dans içeriyor. Genellikle kalabalık şölen salonlarında oynandığı için az dekor ve oyuncu kullanılıyor.
-İnterludların oynandığı tipik yer soylu konaklarının büyük salonları. Temel öğesi paravan bu oyunların, kapısı değişik bir konağı simgeler ya da giriş olarak kullanılırdı. Çoğu interlud, küçük topluluklar için yazılıyor.
-1500’e kadar mummingler ve kılık değiştirme oyunları saray eğlencesi olmasına rağmen, kökenlerinde pagan ritüeller yatıyor. Kılıç dansı, hizmetçi kız gibi bilinen mummigler ve kılıç değiştirmeler var, artık yerleşmiş. Sarayda kılık değiştirme oyunları, herhangi bir özel durum için düzenlenirken sonraları düğünlerde, şölenlerde bir çok benzer durumda oynanmaya başlamış. Daha sonraları giderek daha karmaşık ve görkemli gösterilere dönüşmeye başlamış. Bu eğlencelerin ayırt edici niteliği danslarla son bulması. Bu türler, Rönesans eğlence ve kültür dünyasına dek uzanıyor. Böylesi saray eğlenceleri 1603 ile 1640 yılları arasında doruğuna ulaşıyor.
-Giriş törenlerine oyunların dahil edildiği sıralarda dinsel oyunlar da kilise dışında ilk kez oynanmaya başlıyor. İlk yıllarda bu oyunların konuları dinsel şenliklerdekinin aynısı. 15. yüzyıldan sonra oyunlar giderek tarihsel ya da alegorik olmaya başlıyor. Hatta şöyle: bu sonraki yapıtlar, hükümdarın halkına karşı görevlerini hatırlatır bir ders niteliği bile taşıyabiliyordu. Oyunlar genellikle tarih, mitoloji ve alegori içerdiğinden diğer türlerle benzerlik gösterebiliyordu. Bu benzerliklere rağmen temel bir fark var: oyunların çoğu pandomimsel. Dolayısıyla çoğu zaman “yaşayan resim” diye adlandırılabiliyorlar.
-Her oyun kendi sahnesinde sahneye konuyor, yürüyüş alayı yeri geldiğinde durup gösterimi seyrediyor ve sonra tekrar hareket ediyor. Bu oyunların asal seyircisi yabancılar ve ziyaretçinin kendisi ama yerel halk da izliyor.
-Fars, 13. yüzyılda ortaya çıkmaya başlıyor. En eskisi “Çocuk ve Kör Adam”. Bir körün, dolandırıcı tarafından, karnından konuşma numarasıyla nasıl aldatıldığını anlatır. Dolandırıcı sonra kör adamı soyar ve döver. Bu, Ortaçağ farsının tipik alaycı tonunu en iyi yansıtan yapıtlardan biridir.
-Günümüze ulaşan farsların birçoğu Fransa ve Almanya’dandır. Bunlar birkaç yüz dizelik kısa oyunlar. Koşukla yazılmışlar ve cinsellik ve bedensel salgılarla oluşturulan komik oldukça yaygın. Oyun kişileri az, sergilenmesi sade ve basit olan aksiyon çabuk gelişir farslarda.
-Eldeki Fransız farslarının çoğu kısaca dramatize edilmiş fıkralardan oluşuyor aslında. Fakat bunlardan birine, Pierre Pathelin’e küçük bir başyapıt gözüyle bakılıyor. Bir avukatın, bir tüccarı aldatarak elindeki kumaşı alması ve koyun çalan, aptal sandığı köylüyü savunan avukatın bu kez de köylü tarafından dolandırılmasını anlatıyor. Çok tanınan, sevilen ve çok basılan bir öykü bu.
-Almanya’da fars, halk şenliklerinden doğuyor. Bu oyunlara, Avusturya’da, İsviçre’de ve Hollanda’da rastlanıyor.
-İlk yazarlardan Hans Sachs, bir kunduracı ve aynı zamanda bir şarkıcı. Oyunların niteliklerini geliştirdi ve haftada iki gün olmak üzere gösterime açtı. Onun çabası, Almanya’da Ortaçağ din-dışı dramını başlattı. Dinsel ve siyasal savaşlar araya girmeseydi belki de güçlü ulusal bir dramın temellerini atabilecekti.
-İngiltere’ye baktığımızda farsın dinsel oyunlardan yola çıkarak geliştiğini görüyoruz. Aslında bütün ülkelerde farsın sahnelenmesinde kullanılan konvansiyonların dinsel oyunların yapımlarından çok da farklı olmadığı görülüyor. Sahne bileşenlerindeki farklılık anlamında karmaşık özel efektlere farsta yer yok.
Moraliteler, nitelik bakımından döngüsel oyunlara en yakın olan din-dışı tür. Bu öğreti oyunları, ilk kez 14. yüzyılda dinsel oyun olarak ortaya çıkıyor fakat zamanla dünyasallaşıyor. Bu oyunlar, dinsel ve din-dışı profesyonel sahneler arasındaki en önemli bağı oluşturuyor.
-Kökensel olarak birçok etki sonucu ortaya çıkıyor. Bunlardan biri, yedi temel ahlak ve yedi ağır günahla ilgili yedi bölüme ayrılmış olan ve insan ruhunda iyi ve kötü arasındaki çekişmeyi ele alan dualar. İkinci olarak günlük hayatta papazların yedi iyilik ve kötülük kavramlarını anlatma çabası var. En önemlisi dinsel ya da din-dışı edebiyatın alegoriyi halk arasında en sevilen ve aranan biçim haline getirmiş olması. Edebiyatta alegori ve simgeselliğin öneminden daha önce söz etmiştik. Hıristiiyanlık öğretisi temel etkilenme alanı. Hıristiyanlık giderek ölüm ve ölüm sonrası yaşamla ilgili düşünceye daha ağırlık vermeye başladı. İnsanlara sürekli yaşamlarından sonrasını düşünmeleri tembih ediyordu. Bundan etkilenerek görsel sanatlarda ölü kafaları, iskeletler konu edilmeye başlandı sıkça. Tiyatroda bu tema “Ölüm Dansı”nda belirginleşti. Bu oyunda ölüm, papadan başlayarak köylüye kadar herkesi çağırıyor, temsilcileri çağırıyor ve ölümün herkese ait olduğunu anlatmaya çalışıyor. ümit, kurtuluş ancak bağışlanmada gizli.
-Moralitelerin en iyi bilineni “İnsanoğlu”dur. 1500 yılına ait. İnsanoğlu, ölümün çağrısını duyar, kaçmaya çalışır ve sonunda kendisini kaçınılmaz sona bırakır. Ölüme giderken kendisine yandaş arar ancak mülk, dostluk, akrabalık tarafından yalnız bırakılır. Sadece “İyi İşler” onu mezarında izler.
-Moralitelerin gelişiminde şöyle bi şey var: Roma ve Yunan’da olduğu gibi, klasik konulara duyulan ilgi moralitelere girmeye başlıyor. Bir de bilgiyi kendi için öğrenme kavramı yerleşmeye başlıyor. 16. Yüzyıla gelindiğinde moraliteler giderek çeşitlendi ve bu gelişen özeliklerin izleri Shakespeare döneminde de görüldü.
-Önce amatörler arasında oynanıyor moraliteler ama gelişmelerle birlikte profesyonel ekiplerce de oynanmaya başlıyor. Alegoriye verilen önem kostümlere yansımaya başladı. Merhamet, Akrabalık ve İyi İşler gibi tipler, alegorik olarak yerleşik hale geldi.
Retorik Odaları
Bugünkü Belçika ve Hollanda topraklarında Retorik Odaları(Konuşma Sanatını öğreten kurumlar) tarafından moralitelere benzer oyunlar oynanıyordu. Retorik odaları, 14. yüzyılın başından itibaren şiir, müzik ve drama ile ilgileniyordu. Hollanda’da hemen her kentte bir oda bulunuyordu. Bu topluluklar arasında yarışma yapılıyordu. Tipik olarak ortaya bir soru atılıyordu ve buna cevap olarak çeşitli Retorik Odaları alegorik oyunlar hazırlayıp oynuyordu.bu oyunlarda da zamanla yazarlar din-dışı konulara yönelmeye başlamıştır.İnterludlar
İnterlud, anlamı çok belirgin olmayan bir sözcük. Değişik zamanlarda oynanan hemen her tür oyuna Ortaçağ’da “interlud” deniyor. Bugün, bu deyim, ilk olarak kapalı mekanlarda başlayan ve yöneticileri, soyluları ve zengin tüccarları eğlendirmek için oynanan oyunlar için kullanılıyor. Bu tanım, büyük ihtimalle, şölen gibi etkinlikler arasında sunulan oyunlardan geliyor.-İnterlud, dinsel, farsımsı ya da tarihsel olabilir. Çoğunlukla şarkı ve dans içeriyor. Genellikle kalabalık şölen salonlarında oynandığı için az dekor ve oyuncu kullanılıyor.
-İnterludların oynandığı tipik yer soylu konaklarının büyük salonları. Temel öğesi paravan bu oyunların, kapısı değişik bir konağı simgeler ya da giriş olarak kullanılırdı. Çoğu interlud, küçük topluluklar için yazılıyor.
Turnuvalar, Mummingler ve Kılık Değiştirme Oyunları
-İnterludların yanı sıra başka eğlenceler de turnuvalar, mummingler yani maskeli oyunlar ve kılık değiştirme oyunları olarak gelişiyor. Turnuvalar 10. yüzyılda şövalyeleri savaşa hazırlama amacıyla başlıyor. Turnuvalar sırasında birçok yarışmacı ölünce yeni düzenlemeler yapmak gerekiyor. 1300’lerden başlayarak turnuvalara dramatik öğeler sokuluyor. Artık şövalyelerin birbirini at üzerinde alaşağı etmeleriyerine aleforik hayal ürünü şatoları zaptetmek için yarışır oluyorlar. Çoğunlukla turnuvalarda dinsel oyunlarda görülen fakat din-dışı anlamlara çekilen görsel simgecilik öğeleri kullanılıyor. İnterludlar da bu gösteriler kapsamına giriyor.-1500’e kadar mummingler ve kılık değiştirme oyunları saray eğlencesi olmasına rağmen, kökenlerinde pagan ritüeller yatıyor. Kılıç dansı, hizmetçi kız gibi bilinen mummigler ve kılıç değiştirmeler var, artık yerleşmiş. Sarayda kılık değiştirme oyunları, herhangi bir özel durum için düzenlenirken sonraları düğünlerde, şölenlerde bir çok benzer durumda oynanmaya başlamış. Daha sonraları giderek daha karmaşık ve görkemli gösterilere dönüşmeye başlamış. Bu eğlencelerin ayırt edici niteliği danslarla son bulması. Bu türler, Rönesans eğlence ve kültür dünyasına dek uzanıyor. Böylesi saray eğlenceleri 1603 ile 1640 yılları arasında doruğuna ulaşıyor.
Krallık Girişleri ve Sokak Gösterileri
Tiyatro gösterimleri, belediye tarafından taç giyme törenlerine, kraliyet düğünlerine, askeri zaferlere ya da ülkeyi ziyaret eden yabancı imparatorlar için düzenlenen sokak alaylarına dâhil edilir. İlk evrelerde sadece yürüyüş alayı vardı, giderek oyunlar eklendi. Oyunların ortaya çıkışı 1236 senesi ama 1298 yılından itibaren varlığı kesinlik kazanıyor.-Giriş törenlerine oyunların dahil edildiği sıralarda dinsel oyunlar da kilise dışında ilk kez oynanmaya başlıyor. İlk yıllarda bu oyunların konuları dinsel şenliklerdekinin aynısı. 15. yüzyıldan sonra oyunlar giderek tarihsel ya da alegorik olmaya başlıyor. Hatta şöyle: bu sonraki yapıtlar, hükümdarın halkına karşı görevlerini hatırlatır bir ders niteliği bile taşıyabiliyordu. Oyunlar genellikle tarih, mitoloji ve alegori içerdiğinden diğer türlerle benzerlik gösterebiliyordu. Bu benzerliklere rağmen temel bir fark var: oyunların çoğu pandomimsel. Dolayısıyla çoğu zaman “yaşayan resim” diye adlandırılabiliyorlar.
-Her oyun kendi sahnesinde sahneye konuyor, yürüyüş alayı yeri geldiğinde durup gösterimi seyrediyor ve sonra tekrar hareket ediyor. Bu oyunların asal seyircisi yabancılar ve ziyaretçinin kendisi ama yerel halk da izliyor.
Ortaçağ Tiyatrosunun Çöküşü ve Dönüşümü
Ortaçağ tiyatrosu varoluşunun 600 yılı boyunca giderek karmaşıklaşır ve farklılaşır. 10. yüzyılın basit, eğlendirici, tören karakterindeki oyunlarından 16. yüzyılın görkemli törenlerine, belediye ve saray gösterilerine ve din-dışı oyunlarına dönüşüyor. Bununla beraber, 16. yüzyılda, Ortaçağ’ın tipik özelliklerini gösteren tiyatro, bütün popülerliğine rağmen, neredeyse tümüyle ortadan kayboluyor.
-Bu değişimin temel nedenlerinden biri, kilisenin kendi iç çatışmalarından dolayı zayıflamış olması. Tiyatro dinsel ve din dışı çatışmalarla uğraşan Ortaçağ’da bu acı iç çatışmalara karşı belli dogmaları savunması belli şeylere karşı çıkılması açısından kullanılmaya başlanır.
-Gelişmedeki önemli duraklardan biri dinsel konuların din-dışı konulara kayması. Bu hamleyle yazarlar, Yunan ve Roma eserlerine yeniden duyulan ilgiden yararlanıp yeni drmatik biçimlere değer verilmesini sağladılar. Klasik ve Ortaçağ tiyatrosunun karışımı, Rönesans’ın din-dışı tiyatrosunun doğmasında çok önemli bir rol oynadı.
-Öte yandan, bu ortadan yok oluş şununla ilgili: Dinsel tiyatronun bir tarafa bırakılması, uluslar arası tiyatro adına kırıntı diyebileceğimiz şeyi bile yok ediyor. Dinsel destek çekiliyor, ama böylece her ülke kendi ulusal ilgi ve karakteristik biçemi geliştirme olanağı buluyor.
-Bu süreçte en önemli şeylerden biri, toplumla tiyatro ilişkisinin çok önemli bir değişim geçirmekte oluşu. Roma’da, Antik Yunan’da ve Ortaçağ Avrupa’sında en karakteristik biçimiyle tiyatro, kilise ve ülke yönetiminin etkin desteğini arkasına almanın keyfini sürdü. Tiyatro anlayışı şöyle: Tiyatro, bu dönemlerde, herkesçe anlam taşıyan olayları kutlamak için kullanılmış br topluluk sunumu. Aslında, törensel olan ve belli vesilelerle sunulan bir etkinlik. 16. yüzyıldan başlayarak, dinsel, kentsel işlevinden arındırılmış duruma gelecek. Bu neyi getiriyor? Tiyatro, artık, sadece ticari ve sanatsal platformda kendini tanıtmak için savaş vermek zorunda kalacak. Başlangıçta sadece soylular ve yöneticiler tarafından ayakta tutuluyor. Bu yardımla profesyonel tiyatro yavaş yavaş kurumlaşıyor. Ama bazı ülkelerde bu oluşumlar 200 sene kadar daha tamamlanamıyor.
(alıntıdır)
-Bu değişimin temel nedenlerinden biri, kilisenin kendi iç çatışmalarından dolayı zayıflamış olması. Tiyatro dinsel ve din dışı çatışmalarla uğraşan Ortaçağ’da bu acı iç çatışmalara karşı belli dogmaları savunması belli şeylere karşı çıkılması açısından kullanılmaya başlanır.
-Gelişmedeki önemli duraklardan biri dinsel konuların din-dışı konulara kayması. Bu hamleyle yazarlar, Yunan ve Roma eserlerine yeniden duyulan ilgiden yararlanıp yeni drmatik biçimlere değer verilmesini sağladılar. Klasik ve Ortaçağ tiyatrosunun karışımı, Rönesans’ın din-dışı tiyatrosunun doğmasında çok önemli bir rol oynadı.
-Öte yandan, bu ortadan yok oluş şununla ilgili: Dinsel tiyatronun bir tarafa bırakılması, uluslar arası tiyatro adına kırıntı diyebileceğimiz şeyi bile yok ediyor. Dinsel destek çekiliyor, ama böylece her ülke kendi ulusal ilgi ve karakteristik biçemi geliştirme olanağı buluyor.
-Bu süreçte en önemli şeylerden biri, toplumla tiyatro ilişkisinin çok önemli bir değişim geçirmekte oluşu. Roma’da, Antik Yunan’da ve Ortaçağ Avrupa’sında en karakteristik biçimiyle tiyatro, kilise ve ülke yönetiminin etkin desteğini arkasına almanın keyfini sürdü. Tiyatro anlayışı şöyle: Tiyatro, bu dönemlerde, herkesçe anlam taşıyan olayları kutlamak için kullanılmış br topluluk sunumu. Aslında, törensel olan ve belli vesilelerle sunulan bir etkinlik. 16. yüzyıldan başlayarak, dinsel, kentsel işlevinden arındırılmış duruma gelecek. Bu neyi getiriyor? Tiyatro, artık, sadece ticari ve sanatsal platformda kendini tanıtmak için savaş vermek zorunda kalacak. Başlangıçta sadece soylular ve yöneticiler tarafından ayakta tutuluyor. Bu yardımla profesyonel tiyatro yavaş yavaş kurumlaşıyor. Ama bazı ülkelerde bu oluşumlar 200 sene kadar daha tamamlanamıyor.
(alıntıdır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler