19. yüzyıldan itibaren gerçeklik anlayışının değişmeye başladığı
görülür. Bununla birlikte modernizm bir krize girer. Modernizmin kendi krizini
yarattığı bu doygunluk noktasında yeni arayışlar kendini göstermeye başlar.
Öncelikle egemen ideolojinin ve burjuvazinin kurumsallaşmış neyi varsa onlara
karşı itiraz sesleri yükselir. Bu kurumsal yapıların başında da kuşkusuz “estetik”
gelmektedir. 19. yüzyılın sonlarından itibaren klasik drama karşı yükselen
itiraz seslerinin 20. Yüzyılla birlikte giderek somutlaşmaya başladığını ve
alternatif denemelerin geliştiğini görüyoruz.
Dramlarda ağır basan geçmiş öğesinin giderek kırıldığı yaklaşım
baş gösterir. Klasik dramda karakter hep geçmişiyle vardır.
AVANGARD NOTLARI
20. yüzyıl genel olarak avangardlar çağı olarak adlandırılmaktadır.
Bu çağın en önemli özelliği manifestoların öne çıkmasıdır. Bu anlamıyla avangard,
yeni ve devrimci bir düşle, yeni biçim savunusu yapan her girişime avangard
denilmektedir.
Avangart tiyatro, dönüştürücü gücünü kaybeden tiyatroya yeni
bir biçim arayışı olarak tarif edilebilir. Diğer yandan seküler Batı dünyasına
duyulan nefretin bir izdüşümü ve bir anti-kültürel hareket olarak da
değerlendirilebilir. Başka bir deyişle Batı uygarlığının kültür, ideoloji,
siyaset, din vb. tüm kurumlarına duyulan tepkiden ileri gelir. Tiyatralliğin
yükselişi ve “şeye” dair sorunların yükselmesiyle de ilerlediği görülür.
Burada temel amaçların başında ruhsal ve tarih öncecesi
“kökene” dönüş olarak tarif edilebilir. Fenemenolojik bir hareket olarak doğan
bu hareket bir yanıyla maddeci olarak da nitelendirilebilir. Diğer yandan
tinsel ve dinsel bir eğilim de göze çarpar. Paradoksal bir yönü de budur.
Avangard paradoksal ilerleyen bir yaklaşım. “Sanata karşı
sanat”, “çağdaşa karşı çağdaş”, “moderne karşı modern”i tarif etme olarak ifade
edilebilecek bu yaklaşım “bir şey ikinci kez tekrar edilemez” iddiasındadır.
Çünkü “şok” duygusunun tekrara girdiği anda yok olduğuna inanılır. (Duşamb’ın
Pisuvar örneği gibi)
Avangard sanat yapıtı içinde genelde ironik bir yan taşır.
19. yüzyıl kapitalizminin gelişimiyle birlikte avangard eserler de kapitalizmin
nesnesi haline dönüşmüştür (Her şey pazar için!). Dolayısıyla 19. yüzyıl
sonrasında avangard eserlerde bir işlevsizleşme hali ortaya çıkmıştır. Bu dönem
burjuvazinin yaşadığı temel varoluş krizi, avangard sürekli devrim fikrini
besler. (Troçkist bir anlayış olsa gerek) Sınıf savaşımının en önemli
araçlarından biri bakış açısını ele geçirmektir. Brecht’te avangarda karşı avangard bir tutum şeklinde
görünür.
Avangardın kurgulanmış, gizemlileştirilmiş hiyerarşi ve
bilme biçimlerine karşı bir itirazı var. Bu yüzen de oyunlardan çok itirazları
ve manifestolarıyla öne çıkmıştır.
Avangardlar,
Avangardın
Özellikleri
- - Nesneleştirme (bir şey kendini üretim nesnesi haline getirebiliyor mu, nesne kendini, varoluşunu tarif edebiliyor mu?)
- - Kendinden önceki biçimlere itiraz
- - Kriz hali
- - Düşsel olanı keşfetme, ortaya koyma
- - Ruhsal tepkileri açığa çıkarma (bilinçaltını harekete geçirme)
Kaynakları:
20. yüzyıl tiyatro tarihi avantgardın
tarihi olarak değerlendirilmektedir. Sanatın "öncü" bir işleve sahip
olması gerektiği Fransız İhtilali'nden beridir söylene gelmekle beraber, bu
öncülüğün altının ancak yirminci yüzyılla birlikte dolduğunu unutmamalı. Dolayısıyla
avantgardı anlama çabası, geride bıraktığımız yüzyılı da anlama çabasıdır.
Avantgarde sanatı tanımlama çabası
içindeki iki önemli sanat kuramcısının, Peter Bürger ve Cristopher Inns'in
yapıtlarını incelediğinizde birbiriyle uzlaşmayan iki farklı paradigma ile
karşı kaşıya kalırsınız. Her iki kuramcı da aynı konuyu farklı kriterler
içerisinde ele alarak farklı patikalardan ilerlemeyi tercih ederler.
Sanat faaliyetini politik bir bağlam
içerisinde yerleştirmeyi ve sanatçının toplumla kurduğu ilişkiyi analizinin
merkezine almayı tercih eden Bürger, 20. yüzyılın ilk yarısında sanat alanında
ön plana çıkan deneysel yaklaşımları "tarihsel avantgarde" olarak
nitelendirir ve çeşitli "izmler"den oluşan bu hareketler ailesinin en
temel ortaklığını şu şekilde tanımlar: Egemen kurumsal sanatın topyekûn reddi.
Bu "izmler" ailesinin en önde temsilcileri İtalya ve Rusya
birbirinden bağımsız olarak gelişen Fütürizm, özellikle Almanya'da ön plana
çıkan Ekspresyonizm, I. Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında İsviçre'de doğan ve
savaş sonrasında Fransa ve ABD'de iki ayrı kol halinde devam eden Dadaizm ve
onun bir uzantısı olarak ortaya çıkan ama ilerleyen süreç içerisinde onu aşan
sürrealizmdir.
Birbirinden çok farklı sanatsal
araçlarla ve paradigmalarla çalışan bu hareketlerin tümü, biçimsel anlamda realizm
ve onun tiyatrodaki yansıması olan Natüralizm'e karşı açtıkları savaşta
ortaklık kazanmaktaydılar. Bu savaşta İlkçağ'dan beri süren sanatı kesin
kurallarla tanımlama çabasına karşı sanatta serbestliği ve üslup bütünlüğünün
reddini savunuyor, sanatı yaşamdan ayrı bir kategori olarak tanımlamaya çalışan
ilk kuşak modernist sanatçıların tersine sanatı gündelik yaşamın bir parçası
haline getirmeye çalışıyorlardı.
Avangardların tarihselleştirme
bağlamına ve yeni biçim arayışlarına büyük bir önem verirler. Doğu tiyatrosunda
karşılaştıkları yazılı kültürün yerini alan bir anlatım biçimi dikkatlerini
çeker. (simgeler, mitler, arketipler vb.)
Avangardlar bazı kavramlar üzerinde
özellikle avangardı tarif etme açısından üzerinde fazlaca durulmuştur. Bu
kavramlar bir arayış olarak da nitelendirilebilir.
- - Anlam – dil – Bilinç: Yeni bir söylem, dil ve anlam arayışı. Dizgeci, anlam yaratma eğilimli dilden uzaklaşıp anlamı sesle üretme (mizik- ritm), yeni sözcükler üretme ve argoyu kullanma.
- - Popülizm: Tiyatronun kitleleri harekete geçirebilme gücü
- -
Karnavalesk: Avangard,
tarihsel olandan, mitlerden epeyce yararlanır. Toplumsal kuralların, değer
yargıların askıya alındığı düzlem, bu noktada gargantua karakteri yeniden
keşfedilir. Tarihsel olarak ilkel topluluklarda bir araya gelişin biyolojik bir
temeli vardır. Bu da verimliliktir.
-
Yeni bir birliktelik arayışı
- “Çıplak Aktör”: Grotovski’ye göre oyuncu ve seyirci vazgeçilmez unsurlardır. Sezgiler, duyular
ve duygular dünyası işin içine girer. Bu
arayışların sonunda bazı öncü isimler öne çıkar:
Maurice Maeterlinck: Şiirsel bir dram arayışındadır.
Alfred Jary: Patafizik (fizik yasalarıyla açıklanamayan hallerin
tarifi için kullandığı bir kavram) İmge ve simgelerle çalışan, diğer yandan
alaycı ve nükteli bir bir dil kurmaya çalışır.
Strinberg: Başlangıçta
realist natüralist izler taşıyan
eserlerinin ardından farklı arayışlara girer. Zihin tiyatrosunun imkanlarını
araştırır. “İnsanın kişisel deyimlerinin temsili mümkün müdür?” sorusunu sorar.
“Zihinde bir olay ya da durum nasıl yansıyorsa sahneye de yansıtılmalıdır”
tezini savunur. Özellikle “Yapı Ustası” oyununda başlayan bir zihinsel kırılma
göze çarpar.
Maurice Maeterlinck ve "Evin İçi" Oyunu
Statik bir dram örneğidir. Aksiyonu
sürekli erteleme ve sonunda bir aksiyonun ortaya çıkmaması durumu söz
konusudur.
Karakterler deliliğin eşiğinde
çizilir. Karakterlerde dizgesel bir zaman yok. Eylemden, aksiyondan çok bir ruh
hali öne çıkarılır. Varlık ve oluş kendini burada ortaya koyar. Oyun boyunca
bir oluş hali izleriz. Bu oluş hali bir nihayete ulaşmaz. Zaman akmaya devam
etmektedir. Delilik gibi algılanan şey de budur.
Mesela Çehov’da da eylem
belirsizdir. Ama yine de eylem (ayrılık, intihar vb.) vardır. Karakterlerin
nereden geldikleri, ruh halleri ve sınıfsal özellikleri bilinir. Oysa bu oyunda
bunların hiçbirine net bir yanıt veremeyiz.
Oyundaki düşünen ihtiyar, her şeyi
bilen konumda olmasına rağmen sessizliğe bürünmüştür. Bu haliyle de okuyanları
/ izleyenleri düşünmeye sevk eder. Bu noktada Platoncu bir etkiden de
bahsedilebilir. (idealar evreni ve köle meselesi)
Klasik dramda temel olan meraktır.
Ama Maurice Maeterlinck’in oyunlarında hep bir bekleyiş hali dikkat çeker.
Merak düğümü atarmış gibi yapar; ama bir şeyi, durumu çözümlemekten çok
seyircinin durum üzerine düşünmesini amaçlar. Dolayısıyla düğümler yapay
düğümler olarak adlandırılabilir.
Seyirciyi dışlayan, seyirci yokmuş
gibi davranan klasik bir izleme anlayışı yerine izlemeyi dikizleyen, izleyiciyi
dikizleyen bir yöntemi takip eder.
Psikolojik karakterin iptali
durumuyla karşı karşıyayız. Sahnelemede daha görsel ağırlıklı,
resimsel (peyzaj) bir yapı oluşturur. Aksiyonun yerine imge geçiyor. Dramatik
aksiyonun da yerine statik bir aksiyon (içsel aksiyon) geçiyor. Oyun temel bir motif / metafor olan “ölüm”
üzerinden ilerlemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler