23 Mart 2019 Cumartesi

AVANGART TİYATRO NEDİR?

Tiyatroda Aristoteles'ten 19. yüzyıla kadar devam eden, genel geçerlik kazanmış anlatım biçimlerinin yeni yöntem, biçim ve anlatım denemeleriyle temelden değiştirilmesini amaçlayan sanat hareketidir. Bu anlamda yenilik amaçlayan tiyatro hareketlerinin genel adıdır. Deneysel tiyatro, yenilikçi tiyatro uygulamaları gibi adlarla da anılmaktadır.

19. yüzyıldan itibaren gerçeklik anlayışının değişmeye başladığı görülür. Bununla birlikte modernizm bir krize girer. Modernizmin kendi krizini yarattığı bu doygunluk noktasında yeni arayışlar kendini göstermeye başlar. Öncelikle egemen ideolojinin ve burjuvazinin kurumsallaşmış neyi varsa onlara karşı itiraz sesleri yükselir. Bu kurumsal yapıların başında da kuşkusuz “estetik” gelmektedir. 19. yüzyılın sonlarından itibaren klasik drama karşı yükselen itiraz seslerinin 20. Yüzyılla birlikte giderek somutlaşmaya başladığını ve alternatif denemelerin geliştiğini görüyoruz.
Dramlarda ağır basan geçmiş öğesinin giderek kırıldığı yaklaşım baş gösterir. Klasik dramda karakter hep geçmişiyle vardır.

AVANGARD NOTLARI
20. yüzyıl genel olarak avangardlar çağı olarak adlandırılmaktadır. Bu çağın en önemli özelliği manifestoların öne çıkmasıdır. Bu anlamıyla avangard, yeni ve devrimci bir düşle, yeni biçim savunusu yapan her girişime avangard denilmektedir.

Avangart tiyatro, dönüştürücü gücünü kaybeden tiyatroya yeni bir biçim arayışı olarak tarif edilebilir. Diğer yandan seküler Batı dünyasına duyulan nefretin bir izdüşümü ve bir anti-kültürel hareket olarak da değerlendirilebilir. Başka bir deyişle Batı uygarlığının kültür, ideoloji, siyaset, din vb. tüm kurumlarına duyulan tepkiden ileri gelir. Tiyatralliğin yükselişi ve “şeye” dair sorunların yükselmesiyle de ilerlediği görülür.
Burada temel amaçların başında ruhsal ve tarih öncecesi “kökene” dönüş olarak tarif edilebilir. Fenemenolojik bir hareket olarak doğan bu hareket bir yanıyla maddeci olarak da nitelendirilebilir. Diğer yandan tinsel ve dinsel bir eğilim de göze çarpar. Paradoksal bir yönü de budur.
Avangard paradoksal ilerleyen bir yaklaşım. “Sanata karşı sanat”, “çağdaşa karşı çağdaş”, “moderne karşı modern”i tarif etme olarak ifade edilebilecek bu yaklaşım “bir şey ikinci kez tekrar edilemez” iddiasındadır. Çünkü “şok” duygusunun tekrara girdiği anda yok olduğuna inanılır. (Duşamb’ın Pisuvar örneği gibi)

Avangard sanat yapıtı içinde genelde ironik bir yan taşır. 19. yüzyıl kapitalizminin gelişimiyle birlikte avangard eserler de kapitalizmin nesnesi haline dönüşmüştür (Her şey pazar için!). Dolayısıyla 19. yüzyıl sonrasında avangard eserlerde bir işlevsizleşme hali ortaya çıkmıştır. Bu dönem burjuvazinin yaşadığı temel varoluş krizi, avangard sürekli devrim fikrini besler. (Troçkist bir anlayış olsa gerek) Sınıf savaşımının en önemli araçlarından biri bakış açısını ele geçirmektir. Brecht’te avangarda karşı avangard bir tutum şeklinde görünür.

Avangardın kurgulanmış, gizemlileştirilmiş hiyerarşi ve bilme biçimlerine karşı bir itirazı var. Bu yüzen de oyunlardan çok itirazları ve manifestolarıyla öne çıkmıştır.
Avangardlar,

Avangardın Özellikleri
  • -        Nesneleştirme (bir şey kendini üretim nesnesi haline getirebiliyor mu, nesne kendini, varoluşunu tarif edebiliyor mu?)
  • -          Kendinden önceki biçimlere itiraz
  • -          Kriz hali
  • -          Düşsel olanı keşfetme, ortaya koyma
  • -          Ruhsal tepkileri açığa çıkarma (bilinçaltını harekete geçirme)

Kaynakları:

20. yüzyıl tiyatro tarihi avantgardın tarihi olarak değerlendirilmektedir. Sanatın "öncü" bir işleve sahip olması gerektiği Fransız İhtilali'nden beridir söylene gelmekle beraber, bu öncülüğün altının ancak yirminci yüzyılla birlikte dolduğunu unutmamalı. Dolayısıyla avantgardı anlama çabası, geride bıraktığımız yüzyılı da anlama çabasıdır.

Avantgarde sanatı tanımlama çabası içindeki iki önemli sanat kuramcısının, Peter Bürger ve Cristopher Inns'in yapıtlarını incelediğinizde birbiriyle uzlaşmayan iki farklı paradigma ile karşı kaşıya kalırsınız. Her iki kuramcı da aynı konuyu farklı kriterler içerisinde ele alarak farklı patikalardan ilerlemeyi tercih ederler.
Sanat faaliyetini politik bir bağlam içerisinde yerleştirmeyi ve sanatçının toplumla kurduğu ilişkiyi analizinin merkezine almayı tercih eden Bürger, 20. yüzyılın ilk yarısında sanat alanında ön plana çıkan deneysel yaklaşımları "tarihsel avantgarde" olarak nitelendirir ve çeşitli "izmler"den oluşan bu hareketler ailesinin en temel ortaklığını şu şekilde tanımlar: Egemen kurumsal sanatın topyekûn reddi. Bu "izmler" ailesinin en önde temsilcileri İtalya ve Rusya birbirinden bağımsız olarak gelişen Fütürizm, özellikle Almanya'da ön plana çıkan Ekspresyonizm, I. Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında İsviçre'de doğan ve savaş sonrasında Fransa ve ABD'de iki ayrı kol halinde devam eden Dadaizm ve onun bir uzantısı olarak ortaya çıkan ama ilerleyen süreç içerisinde onu aşan sürrealizmdir.

Birbirinden çok farklı sanatsal araçlarla ve paradigmalarla çalışan bu hareketlerin tümü, biçimsel anlamda realizm ve onun tiyatrodaki yansıması olan Natüralizm'e karşı açtıkları savaşta ortaklık kazanmaktaydılar. Bu savaşta İlkçağ'dan beri süren sanatı kesin kurallarla tanımlama çabasına karşı sanatta serbestliği ve üslup bütünlüğünün reddini savunuyor, sanatı yaşamdan ayrı bir kategori olarak tanımlamaya çalışan ilk kuşak modernist sanatçıların tersine sanatı gündelik yaşamın bir parçası haline getirmeye çalışıyorlardı.

Avangardların tarihselleştirme bağlamına ve yeni biçim arayışlarına büyük bir önem verirler. Doğu tiyatrosunda karşılaştıkları yazılı kültürün yerini alan bir anlatım biçimi dikkatlerini çeker. (simgeler, mitler, arketipler vb.)

Avangardlar bazı kavramlar üzerinde özellikle avangardı tarif etme açısından üzerinde fazlaca durulmuştur. Bu kavramlar bir arayış olarak da nitelendirilebilir.

  • -          Anlam – dil – Bilinç: Yeni bir söylem, dil ve anlam arayışı. Dizgeci, anlam yaratma eğilimli dilden uzaklaşıp anlamı sesle üretme (mizik- ritm), yeni sözcükler üretme ve argoyu kullanma.
  • -          Popülizm: Tiyatronun kitleleri harekete geçirebilme gücü
  • -          Karnavalesk: Avangard, tarihsel olandan, mitlerden epeyce yararlanır. Toplumsal kuralların, değer yargıların askıya alındığı düzlem, bu noktada gargantua karakteri yeniden keşfedilir. Tarihsel olarak ilkel topluluklarda bir araya gelişin biyolojik bir temeli vardır. Bu da verimliliktir.
-          Yeni bir birliktelik arayışı

-        “Çıplak Aktör”: Grotovski’ye göre oyuncu ve seyirci vazgeçilmez unsurlardır. Sezgiler, duyular ve duygular dünyası işin içine girer. Bu arayışların sonunda bazı öncü isimler öne çıkar:

Maurice Maeterlinck: Şiirsel bir dram arayışındadır.

Alfred Jary: Patafizik (fizik yasalarıyla açıklanamayan hallerin tarifi için kullandığı bir kavram) İmge ve simgelerle çalışan, diğer yandan alaycı ve nükteli bir bir dil kurmaya çalışır.

Strinberg: Başlangıçta realist natüralist  izler taşıyan eserlerinin ardından farklı arayışlara girer. Zihin tiyatrosunun imkanlarını araştırır. “İnsanın kişisel deyimlerinin temsili mümkün müdür?” sorusunu sorar. “Zihinde bir olay ya da durum nasıl yansıyorsa sahneye de yansıtılmalıdır” tezini savunur. Özellikle “Yapı Ustası” oyununda başlayan bir zihinsel kırılma göze çarpar.

Maurice Maeterlinck ve "Evin İçi" Oyunu
Statik bir dram örneğidir. Aksiyonu sürekli erteleme ve sonunda bir aksiyonun ortaya çıkmaması durumu söz konusudur.

Karakterler deliliğin eşiğinde çizilir. Karakterlerde dizgesel bir zaman yok. Eylemden, aksiyondan çok bir ruh hali öne çıkarılır. Varlık ve oluş kendini burada ortaya koyar. Oyun boyunca bir oluş hali izleriz. Bu oluş hali bir nihayete ulaşmaz. Zaman akmaya devam etmektedir. Delilik gibi algılanan şey de budur.

Mesela Çehov’da da eylem belirsizdir. Ama yine de eylem (ayrılık, intihar vb.) vardır. Karakterlerin nereden geldikleri, ruh halleri ve sınıfsal özellikleri bilinir. Oysa bu oyunda bunların hiçbirine net bir yanıt veremeyiz.

Oyundaki düşünen ihtiyar, her şeyi bilen konumda olmasına rağmen sessizliğe bürünmüştür. Bu haliyle de okuyanları / izleyenleri düşünmeye sevk eder. Bu noktada Platoncu bir etkiden de bahsedilebilir. (idealar evreni ve köle meselesi)

Klasik dramda temel olan meraktır. Ama Maurice Maeterlinck’in oyunlarında hep bir bekleyiş hali dikkat çeker. Merak düğümü atarmış gibi yapar; ama bir şeyi, durumu çözümlemekten çok seyircinin durum üzerine düşünmesini amaçlar. Dolayısıyla düğümler yapay düğümler olarak adlandırılabilir.
Seyirciyi dışlayan, seyirci yokmuş gibi davranan klasik bir izleme anlayışı yerine izlemeyi dikizleyen, izleyiciyi dikizleyen bir yöntemi takip eder.

Psikolojik karakterin iptali durumuyla karşı karşıyayız. Sahnelemede daha görsel ağırlıklı, resimsel (peyzaj) bir yapı oluşturur. Aksiyonun yerine imge geçiyor. Dramatik aksiyonun da yerine statik bir aksiyon (içsel aksiyon) geçiyor. Oyun temel bir motif / metafor olan “ölüm” üzerinden ilerlemektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...