17 Ocak 2020 Cuma

DRAMA KURAMI VE GERÇEĞİ HAYAL ETMEK


Hayalleriniz Sizsiniz!
Bu çalışma eğitimde drama çalışmaları ekseninde eğitim drama ilişkisini tartışmak, yorumlamak ve uygulamalara ilişkin yeni yöntemler geliştirmek amacıyla David Davis’in “Gerçeği Hayal Etmek” kitabı ele alınmıştır. Çalışmanın odağını kitabın ikinci bölümü olan “Tepkiler ve Sorumluluklar” ve “Alışılagelmiş Gerçeklik Algılarının Yeniden Yapılandırılması” başlıkları oluşturmaktadır.

Bu yapıt, rol oynama, mesafe çerçevesi, sıralama, katılım modu, rol içinde koruma ve drama kuramcılarının ve uygulayıcılarının kuram ve uygulamalarına geniş bir yelpazeden ve karşılaştırmalı olarak bakmaktadır. Özellikle sınıfta drama öğretimi ile ilgilenenlerin muhakkak okuması gereken bir kitap olarak değerlendirilmektedir.

 ***
Neoliberalizm politikayı yönlendiren son sistemdir. Ancak insanların ihtiyalarına değil kar’a odaklanmaktadır. Mesela her devlet parlamentolarında bütçe görüşmeleri yapar; ancak bu bütçelerde çoğu kez vatandaşların ihtiyaçlarından çok mevcut sistemin devamlılığını esas alan bir politika izlenmektedir.
Amaç büyüme, ihtiyaç değil. Toplum barınma, geçim, işsizlik vb. sorunlarına dair çözümsel bir yaklaşım olmamaktadır. Bu noktada “sanatın işlevi nedir?” sorusuyla karşı karşıya geliyoruz.
Böyle bir sistemde sanat izleyici, okuyucu ve katılımcıların gerçek durumlarını görebilmelerine odaklanmalıdır. Dramanın da rolü tam da budur.Gavin Bolton’un okullarda drama öğretimindeki hedefleri:

- Öğrencilerin içinde yaşadıkları dünyayı keşfetmeleri, anlamaları ve sosyalleşmelerine yardımcı olmak

- Öğrencilerin yaşadıkları dünyaya nasıl ve ne zaman uyum sağlayacaklarını ya da sağlamayacaklarını bilmelerine yardımcı olmak (Toplumu anlama ve tutum alma)

- Drama aracına ilişkin anlayış ve doyum sağlamalarına yardım etmek.

Dikkat edilirse burada drama hep “yardımcı” işleviyle ortaya çıkmaktadır. Yani kolaycılığa kaçarak çözümler ortaya koymak yerine, çözüme giden yol ve yöntemlerin bulunmasında bir pusula işlevi üstlenir.

Bolton, bunlardan hareketle bireyin kendisi dışındaki insanların davranışlarını, nasıl ve niçin böyle davrandıklarını yansıtma konusunda bizlere yardımcı olabilir mi sorusunu sorar.

Esas sorun da bu yansıtıcı sürecin nasıl yaratılacağı olmaktadır. Yazar bundan sonra çağdaşı olan Bolton ve Heathcote’u tanıdıktan sonra deneyimlediği drama uygulamalarına örnekler verir. Ki yazarın önceki drama anlayışı ile bu uygulayıcıları tanıdıktan sonra geliştirdiği drama anlayışı arasında ciddi farklılıklar vardır.

Bu deneyimlerin dramatik aksiyondaki dengeyi aniden bozan anlarla yansıtıcı merak uyandırmayı amaçlayan ve bunu gerçek bir durum çerçevesinden yeniden değerlendirmeye zorlayan örnekler üzerinde duracaktır. Bu örneklerden esinlenerek duygusal boyut ağırlıklı, “içten geldiği gibi drama” diye formüle edilebilecek bir drama anlayışı geliştirir.
70’li ve 80’li yıllarda Bolton ve kendisinin dâhil olduğu bazı drama önderlerinin bu yaklaşımı savunup geliştirdiklerini iddia ederken Heathcote gibi isimlerin yeni arayışlara ve yollara girdiklerini ifade eder.

Heathcote bu süreçte “karmaşa içindeki insan” drama yaklaşımından uzaklaşıp “mesafeli katılım modu” denilen bir anlayışa yaklaşır. Bu yaklaşım, Victor Shklovsky’nin “alışkanlığı kırma ilkesi”ne dayanır. “Alışkanlığı kırma” yabancılaştırma yoluyla okuyucu ve uygulayıcıyı sarsmayı hedefler. Ayrıca kişiyi geleneksel eğitim programı görüşünden de uzaklaştırır.
Böylece sanatın da yardımıyla gerçeklik algısını yeniden yapılandırıp dünyayı sadece tanımak değil, görmüş de oluruz.

Burada yabancılaştırma bağlamıyla Brecht’ten bir etki olduğunu görsek de bu etkinin kesinlikle politik olmadığının altını çizmek gerekiyor. Kuşkusuz politik olmayan bir Brechtyen etkiden bahsetmek de mümkün değildir.

“Dikkate alınması gereken bir başka konu da Heathcote’un dramanın dramayı eğitim programına hizmet için kullanmaya doğru kaydığının sinyalini vermesidir. Heathcote’un alana en önemli katkısı, dramada bir yöntem olarak ve eğitme amacıyla kullanılan ‘uzman mantosu’ yaklaşımını bulmasıdır.”

Yazara göre dramanın odağını oluşturan konu, bizim gerçekle olan ilişkimize tekrar odaklanmamızı sağlayacak bir form bulmaktır. Bu noktada Heathcote’un çalışmalarındaki önemli unsurları ortaya çıkarmaya çalışır. Bunlar Brecht’in mesafeleme ve çevreleme teknikleri olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak Bolton’a göre Heathcote’un politik yargılarla ve sosyal eleştirilerle ilgisi yoktur. Bu noktada siyaset alanının dışında bir Brecht’ten bahsedilemeyeceğinin altını kesin olarak çizer.

Brecht’in epik tiyatro anlayışının Berliner Ensemble aracılığıyla Edward Bond vb. yazarları derinden etkilediği biliniyor kuşkusuz. Bond süreç içinde yanılsamaya, yazınsallığa karşı çıkarken oyunlarında aydın, şiddet, milliyetçilik vb. sorunsallara bakışıyla da ilgiyi üzerine çekmiş biri. Sözgelimi Vaclav Havel’le Edward Bond’daki aydınları karşılaştıran tiyatrobilimci Handan Salta, bir söyleşisinde şu vurguyu getiriyor:

“Edward Bond’un oyun kişileri, farklı bir toplumsal ekonomik yapının içinde yaşıyorlar. İki farklı devlet yapısı ve iki farklı dünya görüşü, yazarların dizgeyle uyumsuzluklarının boyutunu, ‘aydın’ kavramına yükledikleri anlamı, ‘aydın tavrına’ yaklaşımlarını da ortaya çıkarması açısından önem taşıyor.

Heathcote’un dramasının bir başka önemli boyutu, dramanın eğitimde nasıl daha üretici olabileceği noktasıdır. Belki Heathcote’un bu alana en önemli katkısı dramada yöntem olarak ve eğitici işleviyle uzman mantosu yaklaşımını geliştirmesidir. Bunun dışında öğretmenin role girmesi ve bir zaman / olayı drama yoluyla yaşamak gibi kavram ve durumları geliştirmiştir. Yani yapar gibi görünmekten çok “olmak” sözcüğüne odaklanmıştır.
Heathcote zaman içerisinde dramadan uzaklaşır. Bunun gerekçesini de şöyle ifade eder: “Dramatik olan için değil, iyi öğrenmek için çaba harcayın!”

Özetle Bolton ve Heathcote’un geliştirdikleri drama öğrencilerin kendi dünyalarını ve onunla ilişkilerini yeniden anlamalarıyla ilişkilidir. Alışılagelmiş gerçeklik algılarının yeniden yapılandırılması ve ideoloji sorunu bu konuda merkezde durmaktadır. İnsan neden gözünün önünde olan şeyi fark edemez ya da görmezden gelir? Dünyada onca kötülük varken, doğa talan edilirken, savaşlarda yıkımlar yaşanırken, çok uluslu şirketler geleceği yok ederken, devletler zalim, acımasız ve hukuk tanımaz bir durumdayken bizler tüm bunları nasıl oluyor da görmezden geliyoruz ya da görmezden gelebiliyoruz?

Peki, bunların dramayla ilgisi nedir? Burada Bond’tan bir alıntı yapar:
“Bond’a göre drama, toplumdaki çılgınlık ve adaletsizlikle ilgilenir. Ve izleyicileri, sosyal durumların içine çeker. İzleyiciler de böylece duruma dahil olurlar.”

Davis, bunlar dışında Janoton Nederland’ın Konvansiynel Drama’sına da değinir. Davis, konvansiyonel kavramını şöyle açıklar: Çocukların tanıyabileceği bir şeyi alışılagelmiş bir biçimde yapma.

Özet olarak, Davis’in bu çalışması genel olarak drama uygulamalarına odaklanmıştır. Çalışmada çok sayıda drama uygulaması örneklenmiştir. Bu anlamıyla drama uygulayıcıları açısından bir başvuru kitabı olarak da görülebilir.

Yazar, uzun yıllar bu alanda çalıştıktan sonra üniversite düzeyinde eğitimlere başlamış ve emekli olduktan sonra da özellikle Ortadoğu ve Türkiye gibi ülkelerde çok sayıda çalışma ve seminere katılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...