Çehov’un Martı’yı kaleme aldığı yıllar Rus toplumu açısından önemli siyasi,
sosyal ve kültürel çalkantıların yaşandığı bir döneme denk gelir. Dolayısıyla
Rusya’da o zamanlar yaşanan kargaşa, değişim ve devrimlerin izlerini oyunun
üzerinden okumak mümkündür.
1917 Ekim Devrimi’nin hemen öncesi biz zaman dilimine denk gelen bu oyun
zamanı içinde, anlatılan olay da Rus toplumunda yaşanan değişim ve dönüşümün
tüm sancıları ile oyun kişileri üzerinden okunabilmektedir. Yazarın gerçekçi
anlayışı gereği, Rus toplumuna bir ayna tuttuğunu, bunu kimi zaman doğrudan
kimi zaman da dolaylı göndermelerle anlatmaya çalıştığını söyleyebiliriz. O dönemin
atmosferi, çatışmaları, siyasi/kültürel krizleri oyun kişilerine belirgin bir
biçimde yansır.
Martı, genç bir yazar olan Treplev ile ailesi arasındaki ilişkileri,
Treplev’in Nina’ya duyduğu karşılıksız aşkı konu edinir. Oyunda merkezi tek
karakter üzerinden yaratılmış bir ağırlık merkezi yok gibidir. Neredeyse bütün
oyun kişileri dengeli bir biçimde, oyunda varlık gösterirler. Kuşkusuz oyunun
dramatik yapısı içinde her bir kişi aynı derece merkezde durmamakla birlikte, belirgin
biçimde öne çıkan “tek bir kişiden” de bahsetmek mümkün değildir.
Oyundaki temel çatışma, temel olarak oyun kişileri üzerinden
şekillendirilir. Özellikle arka planda, Rusya’nın yaşadığı sancılı değişim ve
dönüşümü işlerken, bu sancılı süreç oyun kişilerinin çatışmaları üzerinden
yansıtılır. Kişilerin birbirine göre konumları, birbirlerine yaklaşım ve
çelişkileri dönemin atmosferini yansıtması bakımından okuyucuya önemli ipuçları
sunar.
Mekan olarak “Sorin Çiftliği” seçilmiştir. Aslında bu mekan da sıradan ya
da rastlantısal değildir. Ağırlıklı olarak sermaye birikimi toprağa dayanan ve
sermaye yoğunlaşmasının feodal beylerde toplandığını bildiğimiz böyle bir
coğrafya da en temel çelişkilerin de toprağa dayalı egemenlik ilişkilerinde
belirmesi normaldir. Oyunda farklı mekan adları geçmekle birlikte sahneye
yansıyan boyutuyla değerlendirildiğinde mekan tektir. Bu mekan aslında
Rusya’nın toprağa dayalı üretimin ve buna bağlı gelişen egemenlik
ilişkilerinin, serfliğin izlerini taşır. Öte yandan bu mekan sayesinde
anlıyoruz ki Rusya’da yaşanan değişim sancıları ülkenin en ücra köylerine kadar
ulaşmaktadır. Bu değişime paralel olarak oyun kişilerinin davranışlarında da
belirgin bir değişim öne çıkar. Oyun kişilerinin davranışları, ölçülü ve yüksek
davranış modelleri olmaktan hayli uzaktır. Öyle ki sınıfsal konumları gereği kendilerine
uymayan davranışlar sergiledikleri de görülür.
Kişilerin en dikkat çekici yanları ise yaşama ilişkin beklenti, özlem ve
hayallerinde ortaya çıkmaktadır. Bu insanlar nasıl yaşamaktadır? Aslında bir
bütün olarak Rus toplumunda o dönemde gelişen reform ve devrim hareketlerinin
izlerini bu oyun kişileri üzerinden okumak da mümkündür.
Mesela dönem Rusya tarihini bilmeyenler için oyun kişileri içindeki
köylülerin kibirli ve asi davranışları olağandışı ve gerçeklikten uzak
görülebilir. Oysa tarihsel gelişimi içinde bakıldığında siyasal köylü
hareketlerinin güç kazandığı bir dönemi yansıttığı da rahatça söylenebilir. Köylülüğün
egemen sınıf karşısındaki “asi” tutumlarının metindeki karakterler üzerinden okunabileceğini
de pekala söyleyebiliriz.
Oyunun çatışması yaşlı-genç (kuşak çatışması) veya eski-yeni olarak ifade
edilebilir. Ancak bu, tek boyutlu olmaktan öte daha karmaşık ve çok boyutlu bir
çatışmadır. En çok da eski kuşak ile yeni kuşak arasındaki çelişki öne
çıkarılmıştır. (Burada eski sistem yeni sistem çatışmasına bir gönderme gibi görülebilir.
)
Genç kuşak var olan düzene içten içe
bir karşıtlık geliştirmeye, “yeni” olanı var etmeye çalışmakta; ancak hem bu
dönüşümü yaratabilecek güç, birikim ve olgunluktan uzak görünmekte hem de
üzerinde tüm birikim ve gücüyle eskinin gücünü hissetmektedir. Aslıda bunu
küçük burjuva köylü hareketlerinin soluksuz ve devrimi nihayete taşımaktan uzak
duruşu olarak da okumak mümkündür. Tıpkı dönem Rusya’sında küçük burjuva köylü
hareketinin toplumsal dönüşümü yaratmakta yetersiz kalması gibi. “Yeni” olanı
yaratacak sınıf, işçi sınıfı henüz yeterince olgunlaşıp güç biriktiremediği
içinde bu küçük burjuva dönüşümü sonuçsuz bir mücadeleye girerek başarısız
olacaktır.
Diğer Rus gerçekçi yazarları gibi Çehov’un da arayışı henüz bir nihayete
ermemiştir. Oyundan bunu rahatlıkla okuyabiliyoruz. Değişimin ve yeni bir şey
geldiğinin huzursuzluğu tüm oyunu etkisi altına almıştır. İntihar meselesi bana
hep bir bitmemişlik, tamamlanmamışlık hissi verir. Oyundaki intihar da yeniyi
yaratma sancısının kesintiye uğraması gibidir. Ama bu bir tercih değil,
zorunluluktur. Devrim yıkıcı bir süreçtir. Ona ulaşana kadar kendisine tuğla
olacak çok kan dökecektir. Çehov’un ölümünden bir yıl sonra başarısız 1905
Devrim’i gerçekleşir.
Bu girişimin başarısız olacağını öngörmüş müdür? Ya da intiharın bu
başarısız olacağı öngörülmüş devrim girişimiyle bir ilgisini kurmuş mudur? Oyun
kişisinin intiharı belki de onun bu keskin öngörüsü olarak okunabilir. Ancak
kaçınılmaz sona da işaret etmesini de bundan ileri geliyor olabilir.
Çehov’un Martı oyunundaki dramatik kurgu, oyun kişileri ve bu kişilerin
diyalogları üzerinden şekillenir. Oyun eylemden çok diyaloglara dayalı
tekrarlar üzerinden şekillenir. Her karakterin kendine özgü bir iç dünyası
vardır. Bu dünya öylesine “kendine has” bir dünyadır ki kimse kimseyi görmez ya
da dinlemez! Böylece oyunun temel bir atmosferi de ortaya çıkmış olur:
“iletişimsizlik”
Çehov’un oyunları genel olarak her şeyin düğümlendiği bir merkez yaratmaz.
Bu özelliği Martı oyununda da görmek mümkündür. Her olay ya da kişi oyunun
bütünsel atmosferi içerisinde erir. Oyundaki “en önemli” olaylar Treplev
etrafında şekillenir. Oyunu dinamize eden temel itici güç ayrı ayrı her bir
kişi üzerinde hissedilir. Nina’nın boğuk ama kaçınamadığı hayatında,
Trigorin’in can çekişen ama hala “varolan” yazarlık serüveninde, Şamrayev’in
tutkudan yoksun sevgisinde, Medvedenko’nun talihsiz yaşamında, Sorin’in bitmek
bilmeyen ıstıraparında, Dorn’un olgun yorgunluğunda…
Oyun belli bir eksende ilerlemez. Her kişinin kendine özgü hayatı,
kaygıları ve beklentileri oyunun eksenini de çok boyutlu kılar. Bu dünya
içerisinde her oyun kişisi, kendine has küçük rolü oynamaktadır. Bu insanlar
için hayat, herhangi özel bir olayı değil, sıradan yorgun basmakalıp bir
sıkıcılığı kapsamaktadır. Gelişen talihsiz olaylarda da bu sıradanlık
içerisinde biçimlenmektedir. Dolayısıyla karşılıksız aşkta, sanatsal
başarısızlıkta hatta intiharda bile sorumlu yok gibidir. Her şey o hayatın
olağan akışının olağan sonuçları gibi şekillenmektedir.
KAYNAKÇA
1. Anton Pavloviç Çehov, Büyük Oyunlar, çev.
Ataol Behramoğlu, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2016
2. Elif Tüfekçi, Anton Çehov’un Martı
Oyununda Yapısalcı Yöntem Açısından Bir Gösterge Olarak “Tekrarlar”
3. Mimesis Dergi,
(http://mimesis-dergi.org/), Birgül Yeşiloğlu Güler, “Bir ‘Martı’ Kanadından
Çehov’a Uzanmak”, Mart 2014
4. Burç Güray Dinçol, “Anton Çehov’un ‘Martı’
oyununda karakter çözümlemesi”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009
5. Dr. Tüten ÖZKAYA, Rus Edebiyatı Üzerine
Yazılar, San Matbaası, Ankara, 1977
6. Ataol Behramoğlu, Rus Edebiyatının
Öğrettiği, Evrensel Basım Yayın, 1. Basım, İstanbul, 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler