22 Ocak 2020 Çarşamba

ANTON ÇEHOV'UN MARTI OYUNU ÜZERİNE BİR DENEME

Anton Çehov’un oyunlarında çok katmanlı bir anlatım metodu izlenir. Derinlere gizlenmiş bu anlam perdeleri Martı oyununda da belirgin biçimde karşımıza çıkar. Kuşkusuz bu yöntem yazarın anlatım tekniği ve metin karşısında konumlanışı açısından bizler önemli ipuçları sunmaktadır.
Çehov’un Martı’yı kaleme aldığı yıllar Rus toplumu açısından önemli siyasi, sosyal ve kültürel çalkantıların yaşandığı bir döneme denk gelir. Dolayısıyla Rusya’da o zamanlar yaşanan kargaşa, değişim ve devrimlerin izlerini oyunun üzerinden okumak mümkündür.

1917 Ekim Devrimi’nin hemen öncesi biz zaman dilimine denk gelen bu oyun zamanı içinde, anlatılan olay da Rus toplumunda yaşanan değişim ve dönüşümün tüm sancıları ile oyun kişileri üzerinden okunabilmektedir. Yazarın gerçekçi anlayışı gereği, Rus toplumuna bir ayna tuttuğunu, bunu kimi zaman doğrudan kimi zaman da dolaylı göndermelerle anlatmaya çalıştığını söyleyebiliriz. O dönemin atmosferi, çatışmaları, siyasi/kültürel krizleri oyun kişilerine belirgin bir biçimde yansır.

Martı, genç bir yazar olan Treplev ile ailesi arasındaki ilişkileri, Treplev’in Nina’ya duyduğu karşılıksız aşkı konu edinir. Oyunda merkezi tek karakter üzerinden yaratılmış bir ağırlık merkezi yok gibidir. Neredeyse bütün oyun kişileri dengeli bir biçimde, oyunda varlık gösterirler. Kuşkusuz oyunun dramatik yapısı içinde her bir kişi aynı derece merkezde durmamakla birlikte, belirgin biçimde öne çıkan “tek bir kişiden” de bahsetmek mümkün değildir.

Oyundaki temel çatışma, temel olarak oyun kişileri üzerinden şekillendirilir. Özellikle arka planda, Rusya’nın yaşadığı sancılı değişim ve dönüşümü işlerken, bu sancılı süreç oyun kişilerinin çatışmaları üzerinden yansıtılır. Kişilerin birbirine göre konumları, birbirlerine yaklaşım ve çelişkileri dönemin atmosferini yansıtması bakımından okuyucuya önemli ipuçları sunar.

Mekan olarak “Sorin Çiftliği” seçilmiştir. Aslında bu mekan da sıradan ya da rastlantısal değildir. Ağırlıklı olarak sermaye birikimi toprağa dayanan ve sermaye yoğunlaşmasının feodal beylerde toplandığını bildiğimiz böyle bir coğrafya da en temel çelişkilerin de toprağa dayalı egemenlik ilişkilerinde belirmesi normaldir. Oyunda farklı mekan adları geçmekle birlikte sahneye yansıyan boyutuyla değerlendirildiğinde mekan tektir. Bu mekan aslında Rusya’nın toprağa dayalı üretimin ve buna bağlı gelişen egemenlik ilişkilerinin, serfliğin izlerini taşır. Öte yandan bu mekan sayesinde anlıyoruz ki Rusya’da yaşanan değişim sancıları ülkenin en ücra köylerine kadar ulaşmaktadır. Bu değişime paralel olarak oyun kişilerinin davranışlarında da belirgin bir değişim öne çıkar. Oyun kişilerinin davranışları, ölçülü ve yüksek davranış modelleri olmaktan hayli uzaktır. Öyle ki sınıfsal konumları gereği kendilerine uymayan davranışlar sergiledikleri de görülür.

Kişilerin en dikkat çekici yanları ise yaşama ilişkin beklenti, özlem ve hayallerinde ortaya çıkmaktadır. Bu insanlar nasıl yaşamaktadır? Aslında bir bütün olarak Rus toplumunda o dönemde gelişen reform ve devrim hareketlerinin izlerini bu oyun kişileri üzerinden okumak da mümkündür.
Mesela dönem Rusya tarihini bilmeyenler için oyun kişileri içindeki köylülerin kibirli ve asi davranışları olağandışı ve gerçeklikten uzak görülebilir. Oysa tarihsel gelişimi içinde bakıldığında siyasal köylü hareketlerinin güç kazandığı bir dönemi yansıttığı da rahatça söylenebilir. Köylülüğün egemen sınıf karşısındaki “asi” tutumlarının metindeki karakterler üzerinden okunabileceğini de pekala söyleyebiliriz.

Oyunun çatışması yaşlı-genç (kuşak çatışması) veya eski-yeni olarak ifade edilebilir. Ancak bu, tek boyutlu olmaktan öte daha karmaşık ve çok boyutlu bir çatışmadır. En çok da eski kuşak ile yeni kuşak arasındaki çelişki öne çıkarılmıştır. (Burada eski sistem yeni sistem çatışmasına bir gönderme gibi görülebilir. )

Genç kuşak var olan düzene içten içe bir karşıtlık geliştirmeye, “yeni” olanı var etmeye çalışmakta; ancak hem bu dönüşümü yaratabilecek güç, birikim ve olgunluktan uzak görünmekte hem de üzerinde tüm birikim ve gücüyle eskinin gücünü hissetmektedir. Aslıda bunu küçük burjuva köylü hareketlerinin soluksuz ve devrimi nihayete taşımaktan uzak duruşu olarak da okumak mümkündür. Tıpkı dönem Rusya’sında küçük burjuva köylü hareketinin toplumsal dönüşümü yaratmakta yetersiz kalması gibi. “Yeni” olanı yaratacak sınıf, işçi sınıfı henüz yeterince olgunlaşıp güç biriktiremediği içinde bu küçük burjuva dönüşümü sonuçsuz bir mücadeleye girerek başarısız olacaktır.
Diğer Rus gerçekçi yazarları gibi Çehov’un da arayışı henüz bir nihayete ermemiştir. Oyundan bunu rahatlıkla okuyabiliyoruz. Değişimin ve yeni bir şey geldiğinin huzursuzluğu tüm oyunu etkisi altına almıştır. İntihar meselesi bana hep bir bitmemişlik, tamamlanmamışlık hissi verir. Oyundaki intihar da yeniyi yaratma sancısının kesintiye uğraması gibidir. Ama bu bir tercih değil, zorunluluktur. Devrim yıkıcı bir süreçtir. Ona ulaşana kadar kendisine tuğla olacak çok kan dökecektir. Çehov’un ölümünden bir yıl sonra başarısız 1905 Devrim’i gerçekleşir.

Bu girişimin başarısız olacağını öngörmüş müdür? Ya da intiharın bu başarısız olacağı öngörülmüş devrim girişimiyle bir ilgisini kurmuş mudur? Oyun kişisinin intiharı belki de onun bu keskin öngörüsü olarak okunabilir. Ancak kaçınılmaz sona da işaret etmesini de bundan ileri geliyor olabilir.
Çehov’un Martı oyunundaki dramatik kurgu, oyun kişileri ve bu kişilerin diyalogları üzerinden şekillenir. Oyun eylemden çok diyaloglara dayalı tekrarlar üzerinden şekillenir. Her karakterin kendine özgü bir iç dünyası vardır. Bu dünya öylesine “kendine has” bir dünyadır ki kimse kimseyi görmez ya da dinlemez! Böylece oyunun temel bir atmosferi de ortaya çıkmış olur: “iletişimsizlik”
Çehov’un oyunları genel olarak her şeyin düğümlendiği bir merkez yaratmaz. Bu özelliği Martı oyununda da görmek mümkündür. Her olay ya da kişi oyunun bütünsel atmosferi içerisinde erir. Oyundaki “en önemli” olaylar Treplev etrafında şekillenir. Oyunu dinamize eden temel itici güç ayrı ayrı her bir kişi üzerinde hissedilir. Nina’nın boğuk ama kaçınamadığı hayatında, Trigorin’in can çekişen ama hala “varolan” yazarlık serüveninde, Şamrayev’in tutkudan yoksun sevgisinde, Medvedenko’nun talihsiz yaşamında, Sorin’in bitmek bilmeyen ıstıraparında, Dorn’un olgun yorgunluğunda…

Oyun belli bir eksende ilerlemez. Her kişinin kendine özgü hayatı, kaygıları ve beklentileri oyunun eksenini de çok boyutlu kılar. Bu dünya içerisinde her oyun kişisi, kendine has küçük rolü oynamaktadır. Bu insanlar için hayat, herhangi özel bir olayı değil, sıradan yorgun basmakalıp bir sıkıcılığı kapsamaktadır. Gelişen talihsiz olaylarda da bu sıradanlık içerisinde biçimlenmektedir. Dolayısıyla karşılıksız aşkta, sanatsal başarısızlıkta hatta intiharda bile sorumlu yok gibidir. Her şey o hayatın olağan akışının olağan sonuçları gibi şekillenmektedir. 


KAYNAKÇA
1. Anton Pavloviç Çehov, Büyük Oyunlar, çev. Ataol Behramoğlu, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2016
2. Elif Tüfekçi, Anton Çehov’un Martı Oyununda Yapısalcı Yöntem Açısından Bir Gösterge Olarak “Tekrarlar”
3. Mimesis Dergi, (http://mimesis-dergi.org/), Birgül Yeşiloğlu Güler, “Bir ‘Martı’ Kanadından Çehov’a Uzanmak”, Mart 2014
4. Burç Güray Dinçol, “Anton Çehov’un ‘Martı’ oyununda karakter çözümlemesi”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009
5. Dr. Tüten ÖZKAYA, Rus Edebiyatı Üzerine Yazılar, San Matbaası, Ankara, 1977
6. Ataol Behramoğlu, Rus Edebiyatının Öğrettiği, Evrensel Basım Yayın, 1. Basım, İstanbul, 2008


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...