Baştan sona tek mekanda çekilen bu film temelde olaylara bakış açısının gerçeği nasıl eğip büktüğünü ve doğru dediğimiz şeylerin nasıl göreceli olabileceklerini “suç” kavramı üzerinden anlatmaktadır. Bu filmi ilk olarak yıllar önce izlemiştim. Ardından yakın zamanda da filmi tiyatroya uyarlanmış olarak izledim. Doğrusu belki oyunculuk başarısı belki de senaryo ya da kurgu her seferinde filmden oldukça etkilendiğimi, buradan hareketle birtakım sorgulamalar yaptığımı belirtmeliyim.
Film, babasını öldürmekle suçlanan 18 yaşındaki bir gencin davasında yer alan ve çok farklı toplumsal kesimlerden gelen jüri üyelerinin karar alma sürecini anlatıyor.
Davada, suçlanan bir çocuk ve olaya tanıklık eden iki kişinin ifadesi bulunmaktadır. 12 jüri üyesinin kararıyla dava sonuçlanacaktır. Jürinin kararı sonucunda çocuk suçlu ilan edilirse elektrikli sandalye ile idam edilecektir. Film başladığında çocuğun idamına kesin gözüyle bakılmaktadır. Sonuçta cinayet işlediği sabittir. Bunu da inkar etmemektedir.
Bu arada söz konusu “suçluyu” filmin başından sonuna kadar hiç görmediğimizi de belirtelim. Gördüklerimiz sadece 12 Jüriden ibarettir.
12 jüri üyesi yılın en sıcak gününde, çalışmayan bir vantilatörün bulunduğu kilitli bir odada davanın sonucuna karar vereceklerdir. Kapının kilitli oluşu odanın çok sıcak olması jüri üyelerinin hızlıca karar verip buradan bir an önce ayrılmak istemesi isteği belirgin biçimde öne çıkarılır. Böylesine hayati bir karar verirken bile insanların günlük hayatın debdebesine kendilerini nasıl kaptırdıklarını göstermesi açısından dikkat çekici bir film. Biri için çok önemli bir kararın başkaları için ne denli önemsiz olabileceğine dair bir bakış açısı da sunmaktadır.
Verecekleri kararı ilk oyladıkların bir jüri hariç herkes çocuğu suçlu bulur. Ama böylesi bir kararın oy birliği ile verilmesi gerekmektedir. Böylece diğer 11 jürinin ortak karara muhalif olan jüriyi ikna etme sürecini ve bunun giderek nasıl ters yüz olduğunu izleriz. En sonunda filmde oy eşitliği sağlanır. Yağmur başlar, lamba ve vantilatör açılır, oda ferahlar. Bu ferahlama ise dengenin sağlandığını simgeler gibidir.
8 numaralı jüri çocuğun suçlu olduğundan emin değildir. Dava hakimi jüriye en ufak şüpheleri varsa dahi suçsuz oyu kullanması gerektiğini söylemiştir onlara.
8 numaralı jürinin suçsuz demesinde esasen doğruyu bilme isteği yatar. Avukatının yeterli savunma yapmadığını düşünen 8 numaralı jüri, çocuğun yaşadığı yere girmiş ve buralarda bıçağın satıldığını öğrenmiştir. Henry Fonda konu hakkında bilgisi arttıkça diğerlerine uymama davranışı göstermiştir. Diğer jüriler sadece duruşmalarda edindikleri bilgilere sahip olmalarına karşın Fonda’nın dava hakkında daha fazla bilgisi bulunmaktadır, bu durumu daha çok irdelemesinin nedeni olabilir.
Jürilerin genci suçlu bulmalarındaki sebep: Görgü tanıkları, suçsuz olduğuna dair ispat bulunmaması, daha önce ıslah evine girmesi ve kenar mahallede yaşamış olmasıdır. Kısacası bir insanın hayatını sonlandırabilecek karar esasen önyargılara dayanmaktadır.
Sonuçta oy birliği sağlanması için tekrar oylama kararı alınır. Bu defa oylama gizli olacaktır. 8 numaralı jüri yine 11 suçlu oyu çıkarsa oyunu değiştireceğini söyler.
Oylama sonucu beklendiği gibi olur, önceden çocuğu suçlu bulanlardan bir jüri oyunun rengini değiştirmiştir. Çocuğun suçsuz olduğuna dair ikinci bir oyun çıkması grup olarak hareket etme psikolojisini kırmış, jürinin durumu sorgulamasına sebep olmuştur.
Bu defa da oyunu değiştiren üzerine gider diğer jüri üyeleri. Bu oyu verenin kenar mahallede oturan jüri üyesi olduğunun düşünülmesi bizi başka bir önyargı ile karşı karşıya getirir. İnsanların aynı sosyokültürel bağlam içinde değerlendirilmeleri bu sefer diğer jüri üyesini önyargı ile “suçlu” haline getirir. Oysa oyunu değiştiren kişi 9 numaralı jüridir. Ortada bir suç dahi olsa bir insanın yaşaması ya da ölmesine karar verme sürecinin kolaycılığa kaçarak karar verme yoluna gidilmesi aslında hem adalet sistemini hem de insanın önyargılarını eleştirel bir gözle değerlendirmek anlamına gelmektedir.
Filmin devamında kalan 10 jüri üyesinin topluca etkileyemedikleri Henry Fonda’yı bu sefer verilen arada tek tek görüşerek etkileme çabalarına devam ettikleri görülür. Çünkü burada da başka bir önyargı, İkili iletişimin daha fazla etkileme olasılığı olduğu yönündeki yargı etkili olmaktadır.
Bu noktada Henry alt komşunun yaşlı olduğu ve olay sırasında hızla kapıya gitmesinin güç olduğu tezini ileri sürer. Fiili olarak da bunu diğer jüri üyelerine gösterir.Bu noktada komşunun böylesi kritik bir noktada neden yalan ifade verdiği sorusu tartışmaya açılıp sorgulanır. Burada da başka bir insani mesele gündeme gelir. İnsanların özellikle yaşlandıkça ve toplumsal statü ve etki güçlerini kaybettikçe önemsenmedikleri, dikkate alınmadıkları gerçeği çıkar karşımıza. Komşunun “başrol oynama’ psikolojisi ile bir insanın hayatı karşı karşıya gelir. Bu değerlendirmeler sonucunda da yapılan oylamada denge sağlanmış olur. Artık jüri grubunun yarısı çocuğun cinayeti işlediğine dair makul şüphe duymaktadır.
Bu aşamadan sonra daha gerçekççi ve müspet bir sorgulama sürecinin başladığı görülür. İnsanlar irdeliyor, düşünüyor, delil suç ilişkisini kuruyor ve derken klima tekrar çalışmaya başlıyor. Bu durum ortamdaki ferahlama ile karar verme süreci ve ortamının da rahatladığına dair bir gönderme gibi değerlendirilebilir.
Sonraki aşamada Henry’nin bir diğer delile odaklandığı görülür. Bu da çocuğun sarfettiği “Seni öldüreceğim’’ sözüdür. Henry bu sözün eylemin ispatı olamayacağını bizzat bu sözü bir başka jüri üyesine kendisine karşı söyleterek çürütmeyi başarır.
Diğer bir önemli delil ise ikinci tanığın ifadesidir. Mahkemede gözlük detayının atlandığına dikkat çekmiştir ve gözlük kullanan bir jürinin kendi deneyimini aktarmasıyla ifadenin doğru olamayacağını göstermiştir. Bunun sonucunda suçsuz oyları on bire yükselmiştir.
Tek suçlu oyu veren kişi çocuğun suçlu olduğunu savunan 3 numaralı jüridir. Oğluyla yaşadığı olayda oğlunu suçladığı ve davayı aralarındaki olaya benzettiği için çocuğun suçlu olduğunu düşünmektedir. Suçsuz olduğunu bilmesine rağmen duygusal nedenlerden dolayı çocuğun suçlu olduğu tezinde ısrar etmektedir. Burada da insan psikolojisi ve yine önyargılara dair sert bir eleştiri söz konusudur. Sonunda bu jüri de hatasını kavrayacak ve oyunun rengini değiştirecektir.
1957 yapımı olan ABD yapımı bu film hem günümüz hem de dönem Amerikan toplumuna derin eleştiriler içermektedir. Toplumdaki sınıfsal çelişkilere, bu çelişkilerin yarattığı önyargılarA, adalet sisteminin açmazlarına dair pek çok eleştirel göndermesi söz konusudur. Sadece Amerikan adalet sistemi ve toplumsal yapısını değil, evrensel anlamda adalet ve toplum üzerine izleyenleri düşündüren 12 Öfkeli Adam günümüzün değerlerini sorgulamaya tutmak açısından da ufuk açıcı bir film olmaya devam ediyor.
Tek başınıza kalsanız dahi doğruları söylemekten ve o doğruları savunmaktan vazgeçmeyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler