Devlet Tiyatroları'ndaki Cimri oyununda, oyunculuk genel olarak vasat ve hatta vasat altı nitelendirilebilecek bir boyuttaydı. Oyunda hiç uyarlama olmaması, özgün katkılar sunulmaması, metne dayalı sunum, anlatı öğelerinin (zaman, yer ve mekan vb.) eserdekiyle bire bir aynı oluşu bıkkınlık verici boyuttaydı. Özetle Ankara Devlet Tiyatrosu’nun bu Cimri yorumunda "özgün ve farklı" olarak değerlendirilecek bir yan göremedim.
Oyun Üzerine
Moliere’in Cimri oyununun orijinal adı “L’Avare”dir.
Fransız komedi yazarı Molière tarafından kaleme alınan bu oyun beş perdeden
oluşmaktadır. Bu oyun 1668 yılında kaleme alınmış ve aynı yıl içinde de
Fransa’da Paris’ Palais Royal’da gösterime girmiştir.
Eser, Antik Roma oyun yazarı olan Plautus’un “Çömlek”
(Orijinal adı: Aulularia) adlı komedyasına dayanır. Her iki oyunun da merkez
karakterleri cimri birer baba figürüdür. Aralarındaki fark ise birinin
altınlarını çömlekte diğerinin sandıkta saklamasıdır. Kuşkusuz klasik dram
örneği olan Çömlek ile Cimri arasında önemli farklılıklar vardır. Konumuz
gereği sadece her iki oyunun karakter komiğine dayandığını söyleyip geçelim.
“Bunların
dışında Mollere’nın bu oyunu yazarken
Fransız edebiyatında Boisrobert’in La Belle Plaideuse, Pierre de la Rivey’in
(1560-1611?) Esprits; İtalyan edebiyatında Arioste’un (1474-1533) Suppositi,
Lorenzino de Medicis’in Aridosiou adlı eserlerin bazı sahnelerinden esinlendiği iddia edilmektedir. Shakespeare’in “The
Merchant of Venice” (1600) adlı komedisindeki Musevî tüccar Shylock
tiplemesinin tefeciliği ve cimriliği Moliere için önemli bir esin kaynağı
olduğu söylenebilir.”[1]
Fransız yazar Moliere, Cimri oyununda yeni yeni gelişen
tüccar sınıfının para ve mülk tutkusuna keskin bir alaycılıkla göndermeler
yapmaktadır. Dolayısıyla yapıt Parisli zenginlerin para hırsı üzerine kurglanmıştır.
Eleştirmenlerce kara mizah niteliğinde sert bir eleştiri örneği olarak
değerlendirilmektedir. “kendisine yabancılaşan
ve para karşısında özgürlüğünü yitiren insanları ve para temelinde biçimlenen
toplumsal ilişkileri hicveder.”[2]
Eserin
ilk sahnelenişi 1668 yılında Palais Royal’da gerçekleştirilmiş ve Harpagon
rolünü, o sırada kronik öksürük sorunu olmasına rağmen Moliere’in kendisi
oynamıştır. Oyun XIV. Louis tarafından da desteklenmiştir.[3]
Eser Louis de Funès ve Jean Girault tarafından 1980 yılında
L’Avare adıyla filme çekilmiştir. Louis de Funès, başrolü de kendisi
oynamıştır.[4] Oyun Nihat Akçan (1977/78), Bozkurt Kuruç (1987/88) ve Işıl
Kasapoğlu (2003) tarafından Devlet Tiyatrolarında da sahnelenmiştir. Eserin
kült niteliği, her çağa mesaj verebilecek bir konuyu seçmesi ve komedi türünün
seçkin bir örneği olması hasebiyle hala güncelliğini korumaktadır. Yapıt bu yıl
da Devlet Tiyatroları’nda gösterilmeye devam etmektedir.
Eser, Türk edebiyatında ilk çeviriler ve adaptasyonlar
arasındadır. İlk olarak Ahmet Vefik Paşa tarafından “Azarya” adıyla Türkçeye
adaptasyonu yapılmıştır. Ardından Ermeni sanatçı Teodor Kasap, ana karakter olan Harpagon’a
“Pinti Hamit” lakabını vererek, bu eserin yeni bir adaptasyonunu yapmıştır. Bu
adaptasyonların ardından eserin tam Türkçe çevrisi 1938 yılında İsmail Hami
Danişment tarafından yapılmıştır. Ardından 1961’de Yaşar Nabi Nayır yeni bir
çeviri yapmıştır. Bu çalışmada ise Sabahattin Eyüboğlu’nun 1991 tarihli
çevirisinden yararlanılmıştır.[5]
KONU
Oyunun teması “cimriliktir”. Harpagon’un şahsında cimri bir
adamın düştüğü gülünç durumlar, sergilenir. Sadece cimrilik de değil, tuhaf ve
abartılı davranışlar, taşkınlıklar ve en sonunda bunların insana nasıl zararlar
verebileceği, komedi tarzında işlenmiştir. Her ne kadar farklı çerçeveler olsa
da oyunun merkezinde cimrilik konusu vardır.
OYUN KİŞİLERİ
Harpagon: Zorba
bir aile reisi, Cléante ve Elise’in babası, Mariane’a aşık.
Cléante:
Harpagon’un oğlu, Mariane’in sevgilisi.
Valère:
Anselme’in oğlu, Mariane’in erkek kardeşi, Élise’e aşık.
Frosine:
Çöpçatan. Entrikacı bir kadın. La Flèche’in yeğeni.
La
Flèche: Cléante’in uşağı.
Jacques Usta: Harpagon’un aşçısı ve
arabacısı.(Aynı role bürünerek oynar.)
Élise:
Harpagon’un kızı. Valère’e aşık.
Sinyor Anselme: Valère ve Mariane’in babası.
Simon
Usta:
Tefeci.
Brindavoine
ve La Merluche: Harpagon’un dalkavukları.
Bir
subay ve yazıcısı
Mariane:
Anselme’in kizi. Valère’in kız kardeşi. Cléante’a aşık.
Mistress
Claude: Harpagon’un hizmetkarı.
DEVLET
TİYATROLARINDAKİ GÖSTERİMİ ÜZERİNE
Bu çalışmada Moliere’in Cimri oyununun Devlet
Tiyatroları’ndaki 5 Kasım 2019 tarihli gösterimi esas alınmıştır.
Gösterime İlişkin Bilgiler
Cimri oyunu Devlet Tiyatrolarında 2 Perde - 2 saat 15
dakika olarak sunulmaktadır.
OYUNCULAR (Sanatçılar ve Canlandırdıkları Karakterler)
Harpagon:
Mustafa Kurt
Cleante:
Tolga Tecer
Elıse:
Gülin Ersoy
Valere:
Şanlı Baykent
Marıanne: Ayşe
Seval Ersu
Anselme:
Kayhan Sarıgöllü
Frosine: Fulya
Koçak
Simon Efendi: Gürkan Gorbil
Jaques
Usta:
İsmet Numanoğlu
La Fleche: Eda Aydınlı
Claude
Kadın: Tuba Erkan Tazebaş
La
Merluche/ Komiser – 1: Gökhan Kutum
Brindavoine/
Komiser - 2:
Barbaros Efe Türkay
Dekor
Tasarımı: Hakan Dündar
Kostüm
Tasarımı: Funda Karasaç
Işık
Tasarımı: Osman Uzgören
Müzik: Kemal
Günüç
Yönetmen
Yardımcısı: Eda Aydınlı
Reji
Asistanı: Tuba Erkan Tazebaş, Gökhan Kutum
Sahne
Amiri: Kenan Kara
Kondüvit:
Süleyman Koyuncu
Işık
Kumanda: Okan Eminoğlu
Suflöz: Kiraz
Han
Dekor
Sorumlusu: Suat Cevizci
Aksesuar
Sorumlusu Mustafa Gök
Kadın
Terzi: Duygu Karadoğan
Erkek
Terzi: Güzel Mert
Perukacı:
Aytekin Kantaroğlu
Makyöz:
Zekiye Yetginbal
OYUN
ANALİZİ
Sıklıkla Devlet Tiyatrolarını takip etmeye çalışan bir
izleyici olarak bu oyunu ne yazık ki başarılı bulmadım. Bana göre oyundaki en başarılı canlandırmalar
(komik öğesine de hakkını verenler) Fulya Koçak ve İsmet Numanoğlu’nun
performanslarıydı. Komedi niteliğinde olmasına rağmen oyunculukta güldürünün
etkili kullanılmadığını, metinin neredeyse bire bir şekilde sahneye
aktarıldığını düşünüyorum.
Mustafa Kurt’un tecrübesi ve birikimi açısından performansı
oldukça yetersiz ve içtenlikten uzak geldi bana. Doğallık, mimik ve
duraksamalar, bakışmalar ile oyuncular arasında daha yakın bir bağ kurgusu
eklenmesi gereken oyunda adeta mekanik bir seyir göze çarpıyordu. Tiyatronun
büyüsüne nedense bir türlü kapılamadım.
Sahne oldukça basit kurgulanmış. Yerdeki dekor (açılıp kapanan
yatay dolap) ile bahçe hissi vermek üzere sahnede asılı duran yapay çiçekler
dışında dekor adına bir şey yoktu. Eğik zeminde açılır kapaklarla ve yukarıdan
sallandırılan salıncaktan oluşan bu dekorun ortasında yukarıda bir avize ve
bahçe görünümü veren yapraklardan oluşan aksesuarlar sabit idi. Tek hareketli
dekor, bahçede tasarlanmış salıncak idi. Sarkıtılıp çekilerek bahçe ve evin içi
arasında geçiş yapılıyordu. Ancak salıncak çekildiğinde yukarıdaki yeşil
sarmaşıkların çekilmemesi bir dekor kusuru olarak değerlendirilebilir. Dekordaki
açılıp kapanan kapaklar oyuna gerçekçilik katması açısından işlevli
görünüyordu. Oyuna dinamizm katması bakımından da işlevliydi.
Oyunculuk genel olarak vasat ve hatta vasat altı nitelendirilebilecek bir boyuttaydı. Oyunda hiç uyarlama olmaması, özgün katkılar sunulmaması, metne dayalı sunum, zaman, yer ve mekan eserdekiyle bire bir aynı. Özetle Ankara Devlet Tiyatrosu’nun bu Cimri yorumunda "özgün ve farklı" olarak değerlendirilecek bir yan göremedim.
Belki de oyunun en başarılı yanı kostümlerdi. Kostümler çok
başarılı ve dikkat çekiciydi. Kostümlerin kendisinde bile oyunun bütününden
daha çok komik vardı. Moliere, Cimri’nin şahsında bir sınıfı eleştirmektedir.
Dolayısıyla benim de bu yönde bir beklentim oldu. En azında bu yönde
göndermeler olabilirdi. Ancak espriler yapıtın okunması gibiydi. Sınıfsal
eleştiriler es geçilerek tamamen karakter komiğine odaklanılmıştı. Bir tek
Fulya Koçak performansı, zaman zaman yaptığı doğaçlamalarla oyuna canlılık
kattı. Oyunun dinamiğini değiştirdi. Dönem eleştirisinden çok olaya ve
karakterlere yönelik bayağı esprilerin havada uçuştuğu oyunda final de adeta
olsun bitsin de eve gidelim modundaydı.
Cimri rolündeki oyuncu Mustafa Kurt’un kim olduğuna oyuna
gittikten sonra baktım. Fazla özgüven ve gücün sanatı öldürdüğüne bir kez daha
tanık oldum diyebilirim. Zaten kendisinin canlandırmada da yeterli bir
performans ortaya koymadığını düşünüyorum. Oğlu ile kendisi farklı çağların
insanları gibiydiler. Bu hedeflenen bir şey olmaktan öte kotarılmamış bir
oyunculuk gibi geldi bana.
Daha önce DT’de izlediğim birçok komedide salonda kahkahalar patlardı; ancak bu oyunda çok nadir gülmeler oluyordu. Belki de beklentimi çok yüksek tuttuğumdan ve ders işleviyle baktığımdan oyuna yeterince odaklanmamış da olabilirim. Yine de genel kanı ve eleştirilere baktığımda oyununun birçok yönden hayli sorunlu olduğu rahatlıkla anlaşılabilir.
[1] Erdoğan
UYGUR, Moliere ve Ahundof Tiyatrosunda Cimri Karakterleri, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/12/842/10650.pdf
[2] Aziz
(1994). Tiyatro Oyunları Sözlüğü. İstanbul: Mitos Boyut Yayınları. ss. 74-75.
[3] http://tr.wikipedia.org/wiki/Cimri_(oyun)
[4] http://tr.wikipedia.org/wiki/Cimri_(oyun)
[5] Moliere,
Cimri, Çev. Sabahattin EYÜBOĞLU, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1991
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler