12 Temmuz 2006 tarihinde İsrail fiilen Lübnan’la savaşa tutuşmuştu. O
günlerde içimde büyük bir acıyla sesi duyulmayanların sesi olmak için
çırpınırken şöyle yazmıştım:
‘Sadece yüreğim değil; tarihim, düşlerim, özlemlerim kanıyor... Dünyanın orta yerinde, dünyanın gözleri önünde bir kıyım yaşanıyor! İşte "modern dünya"nın gerçek yüzü: Modern Barbarlık, maskelenmiş kıyımlar, yalan iktidarlar...’
Çocukluğumdan beri canlı yayınlarda defalarca savaşa tanık olmuştum. Bu sefer de aynısı vardı karşımda… Yine Orta Doğu, yine savaş… Gözyaşı, ölüm, yıkım, mültecilik ve türlü acımasızlıklar… Her savaşa faklı gerekçeler ileri sürülse de tek bir amaç içindi hepsi: daha fazla egemenlik ve daha fazla güç!
Yıllar sonra geldiğim noktayı Nizar Kabbani’nin dizeleri çok iyi özetliyor aslında:
"Elli yıldır ben
Arapların halini izliyorum
Gürlüyorlar ama yağmıyorlar
Savaşlara giriyorlar ama çıkamıyorlar...
Ordular gördüm orduya benzemez
Fetihler gördüm fethe benzemez
Ve izledim bütün savaşları televizyon ekranlarından
Ölüler var televizyon ekranında...
Yaralılar var televizyon ekranında...
Ve Allah'ın yardımı geliyor bize...
Televizyon ekranında..."
Savaş adeta Orta Doğu’nun kaderi gibi gelirdi bana. Büyüyüp dünyayı anlamaya başladığımda anladım ki mesele coğrafya değildi sadece… Yıllar geçtikçe daha da emin oluyorum; savaş dediğimiz “şey”, mevcut egemenlik biçimi devam ettikçe yakamızı bırakmayacak. Egemenler, hep daha fazlasını istemeye devam edecek. Onların çatışmaları hep mazlumları sahaya sürmeyi gerektirecek… Bu doymak bilmez iştiha en çok da insan kanından besleniyor çünkü. Ama artık öyle bir noktaya geldik ki salt bir coğrafya da yetmiyor onlara… Ki artık tüm dünyada savaş çanları çalıyor. Avrupa’nın yanı başında bir barbarlık yaşanıyor. TV’lerde görülen o uzak Orta Doğu’nun kavruk ve anlaşılmaz dilini konuşan 'kaba saba' insanlarını değil, kendileri gibi açık tenli ve pek çoğu Avrupa dillerini konuşan insanların savaştan kaçışını, yaralanmış hallerini, göçmen oluşlarını, komşu ülkelere sığınmak için yollara düşüşlerini izliyorlar…
Belki 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez Avrupalılar korunaklı, konforlu
yaşam alanlarında güvende olmadıklarını hissetmeye başladılar. Aslında
Suriye’de yaşanan yıkım ve onun sonucu ortaya çıkan mülteci sorunu hepsini bir
şekilde etkiledi. Yine bu kontrol edilir bir durumdu. Lakin şimdi karşılarında
savaşın dehşet yüzü var: Ukrayna…
"Dünyanın en zor hissi; kendini ait hissetmediğin bir yerde olmak
zorunluluğudur." der Dostoyevski. Buraya ait değilim, bu yaşanılanlara
itiraz ediyorum. Bu, benim/bizim kaderimiz olamaz.
Biz başka bir dünya istiyoruz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler