4 Ekim 2023 Çarşamba

ACILAR ER GEÇ KÜLLENİR!

"Eylül toparlandı gitti işte /Ekim filan da gider bu gidişle" diye noktalanıyor şiir...

"Acıyor" şiirinin müellifi Turgut Uyar, sözcüklerin gücünü katlarcasına "Tarihe gömülen koca koca atlar /Tarihe gömülür o kadar" diyerek koca bir destanı çıkarıp önümüze seriyor: Doğanın ve var oluşun zorunluluklarını...

Aslında bu şiir ne zamandır parça parça aklımda. Son kısmı geçen gün bir sohbette düştü aklıma. Sonbahar geldi çattı ya... Ankara'nın en kasvetli zamanları ya. Aslında bu açıdan bakınca bir umut da var sanki şiirin içinde... Yoksa ben mi öyle avutuyorum kendimi. Yani o kadar kırıklık içinde her şeyin geçeceğine dair derin ve belli belirsiz bir umut, değişimin kaçınılmazlığı...

Eylül bir mevsim simgesidir pek çok kez. İnsanların ona yükledikleri tüm anlamların ötesinde bir şey değildir aslında Eylül. Ne hüzün ne ayrılık ne yalnızlık... Eylül, eylüldür sadece. Eylül, ne hüznü bilir ne farkındadır yarattığı tüm çağrışımların! "Tarihe gömülen koca atlar / Tarihe gömülür o kadar". 

Eylül, eylüldür o kadar... 


"Mutsuzluktan söz etmek istiyorum

Dikey ve yatay mutsuzluktan

Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun

sevgim acıyor"

Bir melankoli ve bitmek bilmeyen bir gri ruh hali… Herhalde şiirin bütününde egemen olan ruh nedir dense böyle özetlerim. Ama sadece bu değil elbette, burada gördüğümüz tekil bir ruh halinden öte “insansoyunun” kapsamında bir toplumsal zorunluluk hali gibi duruyor. Ki birinci tekil çekimiyle başlayan fiiller, dördüncü dizeden sonra çoğul bir sese bürünüyor. Tabi burada, insanlığın büyük yanılgısı anlatılır ya da kaçınılmaz duygu durumu...

Bu tam olarak nedir bilinmez, ama doğayla bir tutulan ve sonra yerelleşen bir mutsuzluk motifi vardır karşımızda. Peki nasıl bir “mutsuzluk” hali bu…  “Kasaba meyhanesi gibi / Kahkahası gün ışığına vurup da / ötede beride yansımayan” bir mutsuzluk tarifi. Belli belirsiz, ama yerel, ama bizden… Sonra bunları kadim hastalıklarla daha da görünür hale getirir. Elbette 2. Yeni’nin dil kalıplarını zorlayan imgeleri burada da vardır.

“Yani birinin solgun bir gülden kaptığı firengi” gülden nasıl frengi kapılır ki… Kuşkusuz burada klasik edebiyatta gülle özdeşleşen kadına bir gönderme vardır. Ama bu kadın biraz “yolludur”. Muhtemelen bir hayat kadınıdır çizilen dizede... Ki “firengilidir”. Yatıp kalktığı yerlerde, mutsuzluğu büyüten bataklıklarda hastalık kapmış ve bu hastalığını, mutsuzluğunu, adeta herkese yaymaktadır! Doğrudan “kadın” olarak ifade edilen ikinci bir özneden ise verem kapılmaktadır. Romantik dönemlerin simgesi verem hastalığı rasgele düşmemiştir o dizelere. “İnce hastalık” da denilen bu illet “zaaflı kadının”, “ince” ve “nahif” kadının göstergelerinden biri olagelmiştir..

 

Sonra dönüyor ve yine anlamı bozuma uğratan bir söz dizisiyle esas duygu durumuna, şiirin ana gövdesini taşıyıp tekrar edilen dizeye dönüyor: “sevgim acıyor..”

 Açıkçası en zorlandığım bölümlerden biri de şu alttaki dizeler oldu:

 “Güzel gözlü bir çocuğun bile

o kadar korunmuş bir yazı yoktu

Ne denmelidir bilemiyorum

sevgim acıyor”

 Sonra tekrar dönüyor hayatın olağan akışına… Sürgit devam eden bir dengedir bize anlattığı: “Gemiler gene gelip gidiyor / Dağlar kararıp aydınlanacaklar / Ve o kadar…” Ama bu tablo içinde değişmeyen tek duygu durumu hüzündür. Sadece hüznün tonu değişmektedir. Sonbahar, "hüznü"; kış ise "kara hüznü" işaret eder.

Diğer mevsimler de kurtulmaz bu hüzün belasından. Bu sefer de yazın ve hatta gündüzün ortasında bir sevgi ağrısı duyar ta içinde…

Öyle ki bir lanettir başındaki: “sevgim acıyor/ Kimi sevsem / Kim beni sevse”. Ne sevilmenin ne sevmenin onduğu, dinginleştirdiği bir huzursuz ruhtur dolaşan ortalık yerde... Sahi bu şiirin mekanı nerededir? Sonra her şeyi zamana havale ederek aslında ilk dizelerde bahsettiği “insansoyunun kaçınılmaz yazgısı”nı vurgulamaya devam eder.  Bu yazgı olağan bir akıştan başka bir şey değildir. Bu yazgı kendinden menkul anlamlarla dramtize edilecek bir farklılık da sunmaz. Büyük anlamlar aramayın faniliğinize, büyük anlamlar aramayın kırıklıklarınıza, doğayı kendinize kalkan yapmayın… Doğa kendi akışında devam eder, size rağmen devam eder. Sizi umursamadan devam eder…

 

Eylül toparlandı gitti işte

Ekim filan da gider bu gidişle

Tarihe gömülen koca koca atlar

Tarihe gömülür o kadar"

(Bitti)

ACIYOR

Mutsuzluktan söz etmek istiyorum 

Dikey ve yatay mutsuzluktan 

Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun 

sevgim acıyor 

Biz giz dolu bir şey yaşadık 

Onlar da orada yaşadılar 

Bir dağın çarpıklığını 

bir sevinç sanarak 

 

En başta mutsuzluk elbet

Kasaba meyhanesi gibi

Kahkahası gün ışığına vurup da

ötede beride yansımayan

Yani birinin solgun bir gülden kaptığı firengi

Öbürünün bir kadından aldığı verem

Bütün işhanlarının tarihçesi

Bütün söz vermelerin tarihçesi

sevgim acıyor

 

Yazık sevgime diyor birisi

Güzel gözlü bir çocuğun bile

o kadar korunmuş bir yazı yoktu

Ne denmelidir bilemiyorum

sevgim acıyor

Gemiler gene gelip gidiyor

Dağlar kararıp aydınlanacaklar

Ve o kadar 

 

Tavrım bir şeyi bulup coşmaktır

Sonbahar geldi hüzün

Kış geldi kara hüzün

Ey en akıllı kişisi dünyanın

Bazan yaz ortasında gündüzün

sevgim acıyor

Kimi sevsem

Kim beni sevse

 

Eylül toparlandı gitti işte

Ekim filan da gider bu gidişle

Tarihe gömülen koca koca atlar

Tarihe gömülür o kadar  


(Turgut Uyar)










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...