Anadolu'da gezip gördüğüm pek çok yerde bir dizi zanaat ve sanat ürününe rastladım. Bugün ne kadar olumsuz çağrışımları olsa da Sivas'ın bu alanda çok özel bir yeri var kuşkusuz. Halk edebiyatı geleneğinin hala kanlı canlı biçimde yaşadığı, bütün gerici ve yozlaştırıcı girişimlere rağmen yüz yıllardan günümüze süzülüp gelen o damar asla kopmadı. Zor koşullarda da olsa varlığını şu ya da bu şekilde sürdürdü.
Bu bahsettiğimiz kültürel birikimin izlerini kimi zaman en ücra dağ köylerinde bile görmek mümkün. 20-22 Ekim 2023 tarihlerinde Sivas'ın Yıldızeli ilçesine bağlı Davulalan Köyü'nü ziyaret ettim. Yıllardır gitmeye defalarca yeltendiğim halde maalesef bugüne kadar gidememiştim Sivas'a... Geç kalmış bu ziyareti gerçekleştirince daha bir hayıflandım doğrusu. Doğasından insanına kadar görülmeye değer sevimli bir köy bu Davulalan.
Köye girerken bile hemen sol tarafında bulunan dağların eteklerinde bulunan "OKU" yazısı dikkat çekiyor.
AYDINLANMA ÇAĞRISI: OKU
"Oku" kelimesine hemen uhrevi bir anlam yükleyecek olanlara peşinen söyleyeyim ki bunun dinle, kutsal kitabın "oku" (ıkra) lafzıyla bir ilgisi yok. Alevi inancına bağlı olan köyde okuma yazma oranı çok yüksek. Yaş almış insanların evlerin kütüphanelere rastlayabiliyorsunuz. 80 öncesi sol sosyalist hareketlerin de bunda payı yadsınamaz. İlimi, irfanı, aydınlanmayı ve kamil insan olmayı önceleyen inancın etkisi göz ardı edilemez. Ve işte tüm bunlar bir araya gelince ortaya böyle bir yerleşim yeri çıkıyor. Köy tüm yokluklara rağmen kendi küllerinden, kendi kolektif emeğinden doğmuş bir köy burası. Ki yollarından geçerken devletin şefkatli ellerinin buraları ihmal ettiğini rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Köy içi yollar hep imece usulü yapılmış. Köyün girişinde bulunun okul ve park da yine el birliği ile inşa edilmiş. Gerçi okulda okuyacak çocuk kalmayınca orayı da müzeye dönüştürerek yıkılmaktan kurtarmayı başarmışlar.
Köy ve çevresinde mezarlar oldukça dikkat çekiyor. Hem köyün ortak alanı olan iki noktada hem de yer yer özel mülkler içinde kalan alanlarda mezar yerleri görünüyor. Öyle ki köyün iç kısımlarında kalan ve çok daha eski olan bir mezarlık da göze çarpıyor.
ÇEŞMELER...
Hem mezarların çevresinde hem de pek çok noktada, köy meydanında, dağ eteklerinde, yayla yolları ve yaylalarda da çeşmeler hayli fazla. Su kaynakları açısından zengin olan bu coğrafyada mesele bu yapıları mamur etmek. Çeşmelerde kimi zaman bir deyiş, kimi zaman da vefat etmiş bir insanın adına yapıldığını gösteren bir kitabe görülebiliyor.
|
Şu yalan dünyanın sonu hiç imiş Akşam gelip konan sabah göç imiş (Pir Sultan Abdal) |
"KÖYÜN DİVANESİ KENAN"
Davulalan Köyü'nde en çok dikkatimi çeken bir heykel oldu. İnanılmaz bir insan sevgisi, insana değer vermenin hikayesi var aslında bu heykelde. İki kişiden dinledim bu heykelin hikayesini...
|
Köyün Divanesi Kenan'ın heykelindeki yazıt: "Her ömür kendi gençliğinden vurulur." |
Kimin heykelidir bu, diye sorduğumda hiç de böyle bir cevap beklemiyordum. Arkadaşım "Farklı ama çok sevecen biriydi Kenan" dedi kısaca. Sonra Kemal amca da "Köyün divanesi" diye özetledi. Nasıl bir insandır diye sorduğumda herkesin yüzünde bir tebessüm oluşuyor. Hatırlandıkça tebessüm ettirmek ne güzel... Deli demeye dili varmıyor çoğunun Kenan'a. Elbette bazıları bunu söylüyor; ama hemen ekliyorlar: çok iyi bir insandı. Köye misafir gelse ilk Kenan'ın haberi olurmuş, hemen misafir gelen eve varır, lal dilinin döndüğünce meramını anlatır, misafirlerden hediye ya da harçlık istermiş. Sonra da aldığı hediyeleri ya da harçlıklarla aldıklarını yine köydeki hastalara ya da ziyaret ettiği evlere ikramlık olarak götürürmüş.
38 yaşında gencecik ömrüne nice tebessümler sığdırdı kim bilir Kenan... Şimdi Sivas'ın bir dağ köyünün ortasında insanlara tebessüm etmeye ve hikayesini dinleyen herkeste bir burukluk yaratmaya devam ediyor....
Gece çökünce soğuk iyiden iyiye hissedilmeye ve sobalar yakılmaya başlanıyor Eylül ayından itibaren. Ekim sonlarında gittiğimizden havalar iyiden iyiye soğumuştu. Şans bu ya orada bulunduğumuz iki gün boyunca en azından gündüzleri hava oldukça güzeldi. Böyle olunca da yaylara çıkmak sorun olmadı. Dağda patikalar boyunca yürümek, geceleri yıldız seyrine çıkmak...
USTA SANATÇI KEMAL BABA
Burada Kemal Babaya ayrı bir başlı açmalıyım. Yaşamı belki uzun bir roman olabilir. Ne çok şey sığdırmış yaşantısına. Kıyısından bile bildiklerimi anlatsam günlerce sürer... Ama burada onun sadece Ankara'dan kesin dönüş yapıp köye yerleştiğinden bahsetmem yeterli. Bir de köydeki en önemli uğraşılarından biri olan ahşap oyma ve kakmacılığına da değinmeden geçmeyeyim. Evinin hemen yakınına küçücük bir atölye kurmuş. Bu atölyede hem yörenin kültürünü yansıtan hem de farklı kültürel motiflere göndermeler yapan ahşap işleri bulunuyor.
Her biri birbirinden değerli olan bu ürünleri ayrıntılı inceleyemedim. Ama birçoğu çocukluğumdan hatırladığım kimi aletlerin tasvirleri, hayvan ve bitki figürleri en dikkat çekici olanları.
Kemal baba kahveye gitmiyor. Çok sosyal bir ortam içinde olduğu izlenimi de vermiyor. Zamanının çoğunu bahçesindeki ağaçlar, çiçekler, tavuklarla geçiriyor. Bahçesini muazzam temiz ve düzenli hale getirmişmiş, bir de köpeği var, adı: Nazik... İsmi bile ruhunun inceliğini yansıtan cinsten.. Kimi çalışmalarını aşağıda örnekledim...
Bahçesine yaptığı korkuluk bile doğaya bakışının bir yansıması gibiydi. Korkuluğu yine doğadan topladığı dallardan ve adeta yırtıcı bir hayvan gibi yapıp bahçesine yerleştirmiş...
Köyün bir de yaylalarından ve bitki örtüsünden bahsetmeliyim. Geldiğimiz mevsimde alıç, panda (ahlat) gibi yemişlerin yetiştiği bir zaman dilimiydi. Havalar erken soğuduğu için yemyeşil köy giderek bozkır havasına bürünmeye başlamıştı. Belki de son demlerine denk gelen bir zamandı yeşilin. Ama yolda da köyde de sarının envai çeşidi vardı her tarafta. Ellerimle denk geldiğim yemişleri toplarken, dikenlere takılan ellerim çizilip kanarken, yaylalarında çeşmelerinden buz gibi akan suları kana kana içerken yaşadığım tat sanırım söze dökülemeyecek kadar güzeldi. Ve uzun zamandır duymadığım bir huzur duydum her anımda..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler