2 Ocak 2024 Salı

KÖYLÜLERİ NİÇİN ÖLDÜRMELİYİZ?


"Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar ağır kanlı adamlardır

Değişen bir dünyaya karşı

Kerpiç duvarlar gibi katı"


Birkaç gün önce bir sosyal medya paylaşımında rastladım bu şiire... Aslında şiire gönderme yapılıyordu sadece. Son günlerde de şiirle hayli içli dışlı olunca ve tabi ki Şükrü Erbaş ismini görünce açıp baktım. Yukarıya aldığım ilk dörtlük dahi şiiri okutmaya yetiyor, değil mi? 

Köylülük ancak bu kadar yalın ve dolaysız anlatılabilir gerçekten. Ki satırları okurken onları (köylüleri) bu kadar içeriden tanıyan birinin gözlemleri ancak bu kadar olur diye düşündüm. 


"Çakır dikenleri gibi susuz

Kayıtsızca direnerek yaşarlar."

Bir varlığı en iyi anlatan şey bizzat o şeyin kendisi olsa gerek. Zihnimde bir köy imajı ya da kırsalla ilgili bir toprak parçası canlandırınca çakır dikenleri ilk akla düşenlerdir. Ama bu çakır dikenleri kayıtsızlık ve direbgenlikle özdeştir. 

Peki köylüler öyle midir? Yani kayıtsız mıdır her şeye, rüzgara; kara kışa, kuraklığa aldırış etmeyen bir çakır dikeni vukuru var mıdır onlarda? Belki evet belki hayır; ama tevekkli br halleri olduğu ve şehirleşmiş insanın telaşını taşımadıkları bir gerçek. 


"Aptal, kaba ve kurnazdırlar.

İnanarak ve kolayca yalan söylerler.

Paraları olsa da

Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.

Her şeyi hafife alır ve herkese söverler."

Bu satırları okurken istemsizce bazı yüzler canlandı kafamda. Üniversite yıllarımda ev arkadaşlığı yaptığım bazı yüzler... Hani "köylü kurnazı" diye bir tabir vardır ya, işte ben bu sözü kanlı canlı biçimde o yıllarda deneyimleyerek öğrenmiştim. Aslında ben de taşradan geliyordum. Ama köyde büyümemiştim. 80'li ve 90'lı yıllarda bir Anadolu'da bir kasaba yaşantısı benimkisi. Köylerde sanki zaman başka türlü akardı. Elbette köy deyince aklıma başka çağrışımlar da gelir: Mesela Yeşilyazı köyünde damda yıldızlara bakarak uyuduğumuz zamanlar, köy kahvesinde keyifle yudumladığımız ve bize o zamanlar muazzam derecede özel ve tatlı gelen çaylar, oraletler...

Ama bildiğim pek çok köylü benim gibi yeni yetme bir çocuğu şaşırtacak derecede bile kabalardı. Yalanlarını anlamayacak kadar da saftım sanırım. Bu yüzden yoksulluklarına sahiden inanmıştım bazılarının. Ancak çok sonradan kendi yoksulluğumun onlarlarla karşılaştırılmayacak kadar derin olduğunu fark edecektim.. Ve tabi ki sövgüleri, küfürleri... Bu konuda dillerindeki zenginliği anlatmak imkansız! Şairin dediği gibi gibi her şeye sövebilirlerdi...   


"Yağmuru, rüzgarı ve güneşi

Bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden

Düşünemezler..."

Burada aslında bir haksızlık yapmış şair. Kim düşünme eylemini ihtiyaçlarından bağımsız yapabilir ki. Ne de olsa düşüncelerimizi belirleyen şey üretim ilişkileri değil mi? O zaman romantik bir algıyla başkalaşan doğa, bir köylünün zihninde reel bir var olma aracına dönüşüyorsa bu yüzden onu yargılayamazsınız. İhtiyaçlarımız düşünme biçimlerimizi, algımızı şekillendiriyor sonuçta... 

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar ağır kanlı adamlardır

Değişen bir dünyaya karşı

Kerpiç duvarlar gibi katı

Çakır dikenleri gibi susuz

Kayıtsızca direnerek yaşarlar.

Aptal, kaba ve kurnazdırlar.

İnanarak ve kolayca yalan söylerler.

Paraları olsa da

Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.

Her şeyi hafife alır ve herkese söverler.

Yağmuru, rüzgarı ve güneşi

Bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden

Düşünemezler...

Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek

Topraklarını büyütmeye çalışırlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar karılarını döverler

Seslerinin tonu yumuşak değildir

Dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler.

Gazete okumaz ve haksızlığa

Ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar.

Adım başı pınar olsa da köylerinde

Temiz giyinmez ve her zaman

Bir karış sakalla gezerler.

Çocuklarını iyi yetiştiremezler

Evlerinde, kitap, müzik ve resim yoktur.

Bir gün olsun dişlerini fırçalamaz

Ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.

Birbirlerinin evlerine ancak

Ölümlerde ve düğünlerde giderler.

Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar

Gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır

Ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.

Binlerce yılın kalın kabuğu altında

Yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.

Aldanmak korkusu içinde

Sürekli birbirlerini aldatırlar.

Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse

Karılarından en az on adım önde yürürler

Ve bir erkeklik işareti olarak

Onları herkesin ortasında döverler.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler

Kendilerinden olanlarla alay edip

Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.

Devlet, tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir.

Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.

Yiğittirler askerde subay dövecek kadar

Ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-

Ezim ezim ezilirler.

Enflasyon denilince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler.

Cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp

Onbir ay gökyüzünden bereket beklerler.

Dindardırlar ahret korkusu içinde

Ama bir kadının topuklarından

Memelerini görecek kadar bıçkındırlar

Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez

Şehre giderler!

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar

Ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara

Herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden

Kızlarının talihsizliğini

ve hayırsız oğullarını anlatırlar.

Yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde

Bunun, Tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.

Ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta

Gizli bir övünçle, uzak şehirdeki

Zengin bir akrabalarından söz ederler.

Kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar

Ama sokağa çıkar çıkmaz sümküre sümküre

Yollara tükürürler..

Ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine

Şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.

Yarı gecelerde yıldızlara bakarak

Başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.

Gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa

Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.

Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe

-Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-

Sonuçlarını görmeden inanmazlar.

Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.

Mülk düşkünüdürler amansız derecede

Bir ülkenin geleceği

Küçücük topraklarını ipoteği altındadır.

Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden

Zamanın derin ırmakları önünde...

KÖYLÜLERİ, SÖYLEYİN NASIL

NASIL KURTARALIM?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...