13 Şubat 2024 Salı

ALEXANDRA KOLLANTAİ: BİR SOSYALİST KADININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

1872’de devlet memuru bir subayın kızı olarak dünyaya geldi. İyi bir eğitim gördü. Birçok ülke gezdi ve bu sayede birçok yabancı dil öğrendi.

19. yüzyılın sonunda sosyalist düşünceyle tanıştı. Birinci Dünya Savaşı öncesinde özellikle toplumsal sorunlar ve kadınların özgürleşmesi konularıyla ilgilendi.

Paris’teyken Lenin’le karşılaştı.

1914’te Almanya’da savaş karşıtı bir konuşma yüzünden tutuklandı. Zorlu çabalardan sonra 1917’de Rusya’yageçti. Ekim Devrimi’ne katıldı. Birçok işçi ve kadın toplantısında konuşmalar ve örgütlenme faaliyetleri yürüttü. Petrograd’ta dört bin çamaşırcı kadının gevinin örgütlenmesinde öncü rol oynadı.  Aynı dönemde Kerenski Hükümeti tarafından tutuklandı. Gorki ve Krassşn’in çabalarıyla, kefaletle serbest kaldı. Yasağa karşın “Kadın İşçiler Konferansı’nın Önündeki Görevler” adlı makalesini Pravda’da yayımladı.6 Kasım’ı 7 Kasım’a bağlayan ayaklanma gecesini Smolny’deki ayaklanma karargahında geçirdi.

Sovyetlerin İkinci Kongresinde Halk Komiserleri ilk meclisinde devletin sosyal yardımla görevli halk komiserliğine getirildi.

Çocuklara süt dağıtılmasından kreşler ve çocuk yuvaları açılmasına kadar bir dizi konuda mücadele etti. Analığın Korunması’na ilişkin yasayı kaleme aldı. Evlilik Yasası’na ilişkin ilk tasarı ondan geldi.

ÖLÜM, YAŞAM, VAROLUŞ

Bugün hep "varoluş" üzerine düşündüm. İnsanın varlığını sürdürmesi, sürdürme biçimi, bundan vazgeçemeyişi... 

Nazım bir şiirinde: “En acayip gücümüzdür yaşamak / öleceğimizi bilip / öleceğimizi mutlak...” diye yazıyordu. Bunu ilk okuduğumda yine garip bir duyguya kapıldığımı hatırlıyorum; ama o günlerde bu “durum”un benden çok uzak olduğunu düşünmüş olmalıyım ki üzerinde fazla durmadım.

Ölüm düşüncesi zaman zaman gelip yokluyor beni. Böylesi anlarda “anlamsızlık” kapısı sonuna kadar aralanıyor. “Neden” sorusu çalkalanıyor beynimde. Sahi neden?!

28 Ocak 2024 Pazar

ATATÜRK, ANNESİNİN MEZARI BAŞINDA

Atatürk annesi Zübeyde Hanımın mezarı başında.

Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım, 14 Ocak 1923 günü öldü. 13 gün sonra 27 Ocak’ta İzmir’e gelen Mustafa Kemal, annesinin mezarı başında şu konuşmayı yapmıştır:

"Zavallı validem bütün millet için mefkûre olan İzmir’in mukaddes topraklarına vücudunu vermiş bulunuyor. Arkadaşlar, ölüm yaratılışın en tabii bir kanunudur. Fakat böyle olmakla beraber bazen ne hazin tecelliler arz eder. Burada yatan validem, zulmün, cebrin bütün milleti felaket uçurumuna götüren keyfi bir idarenin kurbanı olmuştur. Bunu izah etmek için müsaade buyurursanız ıstıraplı hayatının bariz birkaç noktasını arz edeyim. Abdülhamit devrinde idi. 320 (1905) tarihinde mektepten henüz Erkan-ı Harp yüzbaşısı olarak çıkmıştım. Hayata ilk adımı atıyordum. Fakat bu adım hayata değil, zindana tesadüf etti.

2 Ocak 2024 Salı

BİR DEVRİN ANLATISI: ANTON ÇEHOV'UN "VANYA DAYI" OYUNUNUN ANALİZİ VE ÇÖZÜMLEMESİ

Vanya Dayı, Çehov’un kişiliğini ve Rusya’nın o dönemki toplumsal yapısı ve geçirdiği derin değişimleri gerçekçi biçimde ortaya koyan bir oyundur. Bu yüzden oyunun temsili açısından güçlü seyircilerin gerçek biçimde oyunu anlamlandırabilmeleri için temsillerde yeni tekniklerin devreye sokulmasında yarar vardır.

Kuşkusuz bu güçlü eseri kavrayabilmek için 19. yüzyıl başından itibaren Rusya’nın edebi ve siyasal yaşamını da bilmek gerekmektedir. Özellikle halkın cehaleti, kilisenin baskısı, sefalet ve Çarların istibdadını anlatması açısından oyun güçlü simgelerle doludur. 

KÖYLÜLERİ NİÇİN ÖLDÜRMELİYİZ?


"Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Çünkü onlar ağır kanlı adamlardır

Değişen bir dünyaya karşı

Kerpiç duvarlar gibi katı"


Birkaç gün önce bir sosyal medya paylaşımında rastladım bu şiire... Aslında şiire gönderme yapılıyordu sadece. Son günlerde de şiirle hayli içli dışlı olunca ve tabi ki Şükrü Erbaş ismini görünce açıp baktım. Yukarıya aldığım ilk dörtlük dahi şiiri okutmaya yetiyor, değil mi? 

Köylülük ancak bu kadar yalın ve dolaysız anlatılabilir gerçekten. Ki satırları okurken onları (köylüleri) bu kadar içeriden tanıyan birinin gözlemleri ancak bu kadar olur diye düşündüm. 

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...