23 Ekim 2016 Pazar

ARİSTOTELES VE POETİKA ÜZERİNE

Poetika, Aristoteles'in genelde sanat özelde ise şiir genelde ise sanat üzerine yazdığı bir eserdir. Bu eseri sanat tarihi açısından önemli kılan ise kendi alanında yazılmış bir "ilk" olma özelliğine sahip olmasıdır. Sanat üzerine derli toplu görüşleri ortaya koyan ilk filozof Aristoteles'tir.

Eser 26 bölümden oluşmaktadır. Kendisinin deyimiyle eserde; şiir sanatının ne olduğu, şiir türleri ve bir şiirin başarı ölçütleri sırasıyla ele alınmıştır.

İlk bölümde genel olarak bütün sanatları genel olarak bir taklit (mimesis) olarak ele almıştır. Elbette  bunların doğayı taklit ediş düzeylerinin ve taklit etme biçimlerinin farklı olduğunu vurgulamıştır. Bu taklit, ritm, söz ya da harmoni biçiminde sıralanmıştır. Mesela bazı sanatların renkler ve figürler aracılığıyla, bazılarının ses ve bazılarının da hem ses hem harmoni biçiminde taklit ettiğini belirtmiştir.

Eserin başında yazar, Homeros ve Empedokles üzerinden de ozan ve doğa bilgini ayırımlarını da yapmaya çalışmıştır. Burada ikisi arasında sadece ölçülü yazmak gibi bir ortaklık olduğunu, buna rağmen Homeros'un farklı ölçüleri karışık olarak kullandığı için ozan olarak adlandırılması gerektiğini belirtmiştir. Bu anlamda, Aristoteles için ozanlık farklı ölçüleri bir arada kullanabilme yetisiyle ya da başarısıyla ölçülmektedir, diyebiliriz.

Eserde taklit edenler, sanatçı olarak tarif edilmiştir. Aristoteles'e göre insanlar karakter bakımından tek yönlüdür. (iyi ya da kötü) Ozanlar da bu insanlardan ortalama olarak daha iyi, daha kötü veyahut ortalama insanları taklit ederler görüşünü ileri sürer. Bu ayırım da onu tragedya ve komedya ayırımına götürmüştür. Tragedya iyi insanları taklit ederken komedya kötüleri taklit eder. Tragedya ve komedya türünün kaynaklarına dair iddiaları da dile getiren Aristoteles, bu konuda bir yargı ortaya koymak yerine sadece söz konusu tartışmaları sıralamakla yetinmiştir.

Dördüncü ve beşinci bölümlerde tragedya ve komedyanın kaynakları ve bunlar arasındaki farkları açıklanmıştır. Buradaki ayırımı da yazarların karakterlerine dayandırmıştır. Yani ağır başlı ve soylu karakterli yazarlar tragedya yazarken ahlaki yönden daha zayıf olanlar ise komedyaya yönelmektedirler. Bu değerlendirmeden de anlaşılacağı üzere yazar dram sanatının esasını tragedyada görmektedir. Yine burada bir karşılaştırma daha yaparak tragedyayı eposun üstünde bir taklit olarak ifade eder.

Tragedyayı bir eylemin taklidi olarak tanımlayan Aristoteles, tragedyanın, öykü (mythos), karakterler, dil, düşünceler, dekoration ve müzik gibi altı temel öğesi olduğunu söyleyerek bunları açıklar. Bunlar içinde en önemli unsurun öykü (mythos) olduğunu belirttikten sonra örnekler verme yoluyla bunu temellendirmeye çalışır.

Poetika'da tiyatro türü ayrıntılı olarak incelenmiştir. Ama ağırlık tragedyaya verilmiştir. Tragedya türünün özelliklerini ve diğer edebi türlerden daha "yüksek" bir tür olduğunu yazar türlü gerekçelerle ifade etmeye çalışmıştır.

Başlangıçta tragedya ile komedya arasında farklılıklar ortaya konulurken, eserin sonunda epope-epik şiir ve tragedyayı karşılaştırarak bu türler içerisinde neden tragedyanın daha üstün bir sanat ürünü olduğunu ispatlamaya girişmiştir. Böyle olunca da diğer dram türü olan komedya ihmal edilmiştir.

Bu eser kuramsal doğrular dikte etmek yerine çağında öne çıkan kimi tragedya yazarları ve eserleri üzerinden bu türün nasıl olması gerektiğini, olmazsa olmazlarını ve kimi tragedyaların kusurlarını da sergilemeye çalışmıştır. Açıkçası Aristoteles'in dram sanatı hakkında söylediklerini tam olarak anlayabilmek için adı geçen tüm oyunların okunup değerlendirilmesi gerekiyor. Özellikle kuramlarını geliştirirken, örneklemeler sunarken, yargılarını temellendirirken sürekli eserlere göndermeler yapması bunu zorunlu kılmaktadır.

Eserin en dikkat çekici yanı sanatsal yaratımın olmazsa olmazlarını ortaya koyması olmuş gibi geliyor bana. Şöyle ki "gerçek bir sanat yapıtında" iyiye doğruya yönelim olmasını zorunlu görmektedir. Ama ahlaki açıdan yüksek olan her eserin de başarılı olabileceği yanılgısına düşmüyor. Sanat eserinin görevini (ödevini) açıkladığı bölümlerin yanında "güzel" kavramını da açıklamıştır. "Güzel" olanı canlı ya da nesne olmakla sınırlamayan Aristoteles, güzelliğin ölçütü olarak "düzen ve büyüklüğü" öne çıkarmıştır. Bu iki unsuru da belirleyenin insanoğlunun varlıksal donanımı ve algı kapasitesi olduğunun belirtmiştir. Buradan hareketle bir çıkarsama yaparak haddinden fazla uzun bir öykünün (mythos) zaaflı olduğunu belirtmiştir.

Sanat eserinde (tragedyada) bir bütünlük olması gerektiğini savunan Aristo, eserlerin gereksiz olan her şeyden arınmış olması gerektiğini savunur. Burada da ölçüyü "varlığı yahut yokluğu fark edilmeyen bir şey, bir bütün'ün (temel) parçası olamaz." diyerek ortaya koymuştur.

Aristo'ya göre her ozanın bir ödevi vardır. Ozanlar olanı değil, olabilecek olan şeyi anlatmalıdır. Aksi halde burada sanatsal bir yaratımdan bahsetmek mümkün olmaz. Bunu yaparken de olasılık ve zorunluluk yasalarına göre hareket edilmesi gerekmektedir. Burada da ayırımı bir tarihçinin salt gerçekliği, yaşanmış olanı anlattığını, ozanınsa olabilir olanı anlattığını söyleyerek açıklamıştır.


Genel anlamda sanatta özelde ise tragedyada akıl ve sağduyunun öneminin vurgulandığı eserde bireyciliye karşı toplumsal beklentiler, rastlantısal olana karşı ise gerçek (gerçeğe benzerlik) esas alınmıştır. Yapıtta bütünlük ve birlik kavramları sanat eserinin olmazsa olmazı olarak ele alınırken düş gücü ve yaratıcılık da ihmal edilmemiştir. Aristoteles'e göre sanat eseri heyecan, etkilenme ve bilmenin hazzı gibi itkilerle yaratılıp değerlendirilmelidir. Bunu yapabilecek en önemli türün de tragedya olduğunu belirtmiştir. Sanata, eğiticilik misyonu yüklenmese de  onun toplumun ahlaki yapısı ve değer yargılarıyla ters düşmemesi gerektiğini, savunmuştur. Bunu gözeten bir sanat yapıtının elbette yaratım sürecindeki özgürlüğü de tartışmalı olur. Kendisi de bu noktada sanat eserinin eleştirilme gerekçelerini sıralarken "olanaksız olanın anlatılması" konusunu bir eleştiri gerekçesi olarak ifade eder. Ancak bu notada da bir açık kapı bırakır ve eserin "şiirsel ereği için gerekliyse" bunun yapılabileceğini söyler. Böylece sanata sınırları zorlamak, geleneksel olanın dışına çıkmak noktasında bir özgürlük alanı açar. Sanatsal yaratımın sınırları noktasında Aristoteles, amaca ulaşmak için, mükemmelliğe ulaşmak için sanata özgürlüğün kapısını aralamıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...