![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFfZlE0CQijNKNJa8-6F5kAgGfYRanYgLN4KZJj2c4VY1hm-SDVWps7DY9Ip-zRn4__WdegJt74pJkGqODrIoxQq758-pHaD-V_oN0LtBma7QXjHFsQTqPpXx-A9Q2NNhBnGnatzUZ3ioP/s320/45_aristoteles-poetika.jpg)
Eser 26 bölümden oluşmaktadır. Kendisinin deyimiyle eserde;
şiir sanatının ne olduğu, şiir türleri ve bir şiirin başarı ölçütleri sırasıyla
ele alınmıştır.
İlk bölümde genel olarak bütün sanatları genel olarak bir
taklit (mimesis) olarak ele almıştır. Elbette bunların doğayı taklit ediş
düzeylerinin ve taklit etme biçimlerinin farklı olduğunu vurgulamıştır. Bu taklit, ritm, söz ya da harmoni biçiminde sıralanmıştır. Mesela
bazı sanatların renkler ve figürler aracılığıyla, bazılarının ses ve
bazılarının da hem ses hem harmoni biçiminde taklit ettiğini belirtmiştir.
Eserin başında yazar, Homeros ve Empedokles üzerinden de ozan ve doğa bilgini ayırımlarını da yapmaya çalışmıştır.
Burada ikisi arasında sadece ölçülü
yazmak gibi bir ortaklık olduğunu, buna rağmen Homeros'un farklı
ölçüleri karışık olarak kullandığı için ozan olarak adlandırılması gerektiğini
belirtmiştir. Bu anlamda, Aristoteles için ozanlık farklı ölçüleri bir arada
kullanabilme yetisiyle ya da başarısıyla ölçülmektedir, diyebiliriz.
Eserde taklit edenler, sanatçı olarak tarif edilmiştir.
Aristoteles'e göre insanlar karakter bakımından tek yönlüdür. (iyi ya da kötü) Ozanlar da bu
insanlardan ortalama olarak daha iyi, daha kötü veyahut ortalama insanları
taklit ederler görüşünü ileri sürer. Bu ayırım da onu tragedya ve komedya
ayırımına götürmüştür. Tragedya iyi insanları taklit ederken komedya kötüleri
taklit eder. Tragedya ve komedya türünün kaynaklarına dair iddiaları da dile
getiren Aristoteles, bu konuda bir yargı ortaya koymak yerine sadece söz konusu
tartışmaları sıralamakla yetinmiştir.
Dördüncü ve beşinci bölümlerde tragedya ve komedyanın
kaynakları ve bunlar arasındaki farkları açıklanmıştır. Buradaki ayırımı da
yazarların karakterlerine dayandırmıştır. Yani ağır başlı ve soylu karakterli
yazarlar tragedya yazarken ahlaki yönden daha zayıf olanlar ise komedyaya
yönelmektedirler. Bu değerlendirmeden de anlaşılacağı üzere yazar dram
sanatının esasını tragedyada görmektedir. Yine burada bir karşılaştırma daha
yaparak tragedyayı eposun üstünde bir taklit olarak ifade eder.
Tragedyayı bir
eylemin taklidi olarak
tanımlayan Aristoteles, tragedyanın, öykü
(mythos), karakterler, dil, düşünceler, dekoration ve müzik gibi altı temel öğesi olduğunu
söyleyerek bunları açıklar. Bunlar içinde en önemli unsurun öykü
(mythos) olduğunu
belirttikten sonra örnekler verme yoluyla bunu temellendirmeye çalışır.
Poetika'da tiyatro türü ayrıntılı olarak incelenmiştir. Ama
ağırlık tragedyaya verilmiştir. Tragedya türünün özelliklerini ve diğer edebi
türlerden daha "yüksek" bir tür olduğunu yazar türlü gerekçelerle
ifade etmeye çalışmıştır.
Başlangıçta tragedya ile komedya arasında farklılıklar
ortaya konulurken, eserin sonunda epope-epik şiir ve tragedyayı karşılaştırarak
bu türler içerisinde neden tragedyanın daha üstün bir sanat ürünü olduğunu
ispatlamaya girişmiştir. Böyle olunca da diğer dram türü olan komedya ihmal
edilmiştir.
Bu eser kuramsal doğrular dikte etmek yerine çağında öne
çıkan kimi tragedya yazarları ve eserleri üzerinden bu türün nasıl olması
gerektiğini, olmazsa olmazlarını ve kimi tragedyaların kusurlarını da
sergilemeye çalışmıştır. Açıkçası Aristoteles'in dram sanatı hakkında
söylediklerini tam olarak anlayabilmek için adı geçen tüm oyunların okunup
değerlendirilmesi gerekiyor. Özellikle kuramlarını geliştirirken, örneklemeler
sunarken, yargılarını temellendirirken sürekli eserlere göndermeler yapması
bunu zorunlu kılmaktadır.
Eserin en dikkat çekici yanı sanatsal yaratımın olmazsa olmazlarını
ortaya koyması olmuş gibi geliyor bana. Şöyle ki "gerçek bir sanat
yapıtında" iyiye doğruya yönelim olmasını zorunlu görmektedir. Ama ahlaki
açıdan yüksek olan her eserin de başarılı olabileceği yanılgısına düşmüyor.
Sanat eserinin görevini (ödevini) açıkladığı bölümlerin yanında "güzel" kavramını da açıklamıştır. "Güzel" olanı canlı ya da nesne olmakla
sınırlamayan Aristoteles, güzelliğin ölçütü olarak "düzen ve
büyüklüğü" öne
çıkarmıştır. Bu iki unsuru da belirleyenin insanoğlunun varlıksal donanımı ve
algı kapasitesi olduğunun belirtmiştir. Buradan hareketle bir çıkarsama yaparak
haddinden fazla uzun bir öykünün (mythos)
zaaflı olduğunu belirtmiştir.
Sanat eserinde (tragedyada) bir bütünlük olması gerektiğini
savunan Aristo, eserlerin gereksiz olan her şeyden arınmış olması gerektiğini
savunur. Burada da ölçüyü "varlığı yahut yokluğu fark edilmeyen bir şey,
bir bütün'ün (temel) parçası olamaz." diyerek ortaya koymuştur.
Aristo'ya göre her ozanın bir ödevi vardır. Ozanlar olanı değil,
olabilecek olan şeyi anlatmalıdır. Aksi halde burada sanatsal bir yaratımdan
bahsetmek mümkün olmaz. Bunu yaparken de olasılık ve zorunluluk yasalarına göre hareket edilmesi
gerekmektedir. Burada da ayırımı bir tarihçinin salt gerçekliği, yaşanmış olanı
anlattığını, ozanınsa olabilir
olanı anlattığını söyleyerek
açıklamıştır.
Genel anlamda sanatta özelde ise tragedyada akıl ve
sağduyunun öneminin vurgulandığı eserde bireyciliye karşı toplumsal beklentiler,
rastlantısal olana karşı ise gerçek (gerçeğe benzerlik) esas alınmıştır.
Yapıtta bütünlük ve birlik kavramları sanat eserinin olmazsa olmazı olarak ele
alınırken düş gücü ve yaratıcılık da ihmal edilmemiştir. Aristoteles'e göre
sanat eseri heyecan, etkilenme ve bilmenin hazzı gibi itkilerle yaratılıp
değerlendirilmelidir. Bunu yapabilecek en önemli türün de tragedya olduğunu
belirtmiştir. Sanata, eğiticilik misyonu yüklenmese de onun toplumun
ahlaki yapısı ve değer yargılarıyla ters düşmemesi gerektiğini, savunmuştur.
Bunu gözeten bir sanat yapıtının elbette yaratım sürecindeki özgürlüğü de
tartışmalı olur. Kendisi de bu noktada sanat eserinin eleştirilme gerekçelerini
sıralarken "olanaksız olanın anlatılması" konusunu bir eleştiri
gerekçesi olarak ifade eder. Ancak bu notada da bir açık kapı bırakır ve eserin
"şiirsel ereği için gerekliyse" bunun yapılabileceğini söyler.
Böylece sanata sınırları zorlamak, geleneksel olanın dışına çıkmak noktasında
bir özgürlük alanı açar. Sanatsal yaratımın sınırları noktasında Aristoteles, amaca ulaşmak için, mükemmelliğe ulaşmak için sanata özgürlüğün
kapısını aralamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler