25 Eylül 2020 Cuma

GÜLMENİN TARİHİ: DİNSEL METİNLERDE GÜLME


“Ve Sara dedi: Allah beni güldürdü, her işiten benimle beraber gülecektir”
[1]

Eski Ahit’ten bu yana gülme bir biçimde sözün ya da metnin konusu olagelmiştir. Bunun en eski örneği Tevrat’ta anlatılan ve İshak’ın doğumunu anlatan hikayede karşımıza çıkmaktadır. Sara’nın oğlu İshak, döllenmeden doğmamıştır. Tanrı, Sara’ya dokunmuş ve bu aşkın dokunuştan İshak doğmuştur. Bunun karşısında Sara, duygusunu gülme ile açığa vurur. Bu yaratımdan duyulan büyük kıvancın yansımasıdır aslında. Öte yandan Sara, burada gülmenin belki de en önemli boyutuna vurgu yapar. Gülmenin toplumsallığı ve bulaşıcılığına...

6 Temmuz 2020 Pazartesi

HALDUN TANER'DE BRECHT ETKİSİ

Farklı toplumsal kesimlerin farkındalık ve bilinç düzeylerini etkilemek amacıyla 20. yüzyılın başlarında tiyatroda başlayan yeni arayışların en önemlilerinden biri ve belki de en önemlilerinin başında Bertolt Brecht ve onun “epik tiyatrosu” gelmektedir. Brecht’e göre epik tiyatronun temeli insanın etrafında cereyan eden tüm olaylara eleştirel bir gözle bakabilmesiydi. Bunun içinde Brecht çeşitli teknikler kullanmıştır.

Brecht’in tiyatroda kullandığı yöntemlerin başında da yabancılaştırma gelmektedir. Brecht'in birçok oyununda kullandığı bu yöntemle insanların üzerine pek düşünmediği, adeta yanından geçip gittiği birçok olay ya da duruma farklı gözle bakması gerektiğini savlıyordu. Sıradanlıktan ve ataletten uzaklaşarak yeni bir bakış, yeni bir anlam, yeni bir sorgulama ve eleştirme öngören bu teknik, “duygulara esir olmadan, aklı bir kenara itmeden bir çıkarım yaparak” tiyatroyu sadece iyi zaman geçirilen bir zaman diliminden öte eğitici bir saha haline getiriyordu. Kuşkusuz burada bir düzen eleştirisi de vardır. Zaten siyasi eleştiri içermeyen bir Brecht tiyatrosundan da bahsetmek mümkün değildir.

6 Mayıs 2020 Çarşamba

BERTOLT BRECHT'İN CESARET ANA VE ÇOCUKLARI OYUNUNDA EPİK ÖĞELER [1]


2. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde 1939 yılında kaleme alınıp savaşın başlamasıyla ilk gösterimini kendi toprakları dışında (Zürih’te) yapmış bir oyundur Cesaret Ana ve Çocukları. Brecht, 21. yüzyılın en yenilikçi yazarlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kuşkusuz bu yenilikler içinde adeta adıyla özdeşleşmiş “epik tiyatro”, klasik dramın ötesine geçebilmiş en önemli yeniliklerin başında gelmektedir.

Açıkçası epik tiyatroyu siyaset ve ideoloji bağlamından koparmak mümkün değildir. Dolayısıyla hem bu anlayışın yaratıcıları hem de izleyicilerini belirleyen en önemli unsurun esasen bir ideolojik kimlik, toplumsal eleştiri gibi noktalar olduğunu belirtmek gerekir. Bu ideolojik şekillenişin de vazgeçilmez ögesi de kuşkusuz Marksizmdir. Başka bir deyişle Marksist olmayan bir epik tiyatrodan bahsedilemez.

23 Ocak 2020 Perşembe

CHARLES CHAPLİN SİNEMASI VE MODERN ZAMANLAR FİLMİ ÜZERİNE

MODERN ZAMANLAR: Kapitalizmin “Yitik Zamanlar”ı


 Charles Chaplin’in “Modern Times” (Modern Zamanlar–1936) adlı filmi sinema tarihi açısından oldukça değerli bir yere sahip. Dönemin ekonomik buhranını ve Fordist üretim biçimini eleştirel bir gözle değerlendirmesi açısından da oldukça güçlü bir kurguya dayanıyor. Filmde dönemin işçi ve emekçilere yansıması bakımından gerçekçi bir tarzda ele alınışı filmin ayırt edici bir başka özelliğini ifade ediyor. Sessiz filmleriyle tanıdığımız Chaplin’in sesini seyircilere ilk kez duyurması bakımından da kendi içinde özel bir yere sahip.

Mutluluk Peşinde Koşan İnsanların Öyküsü
İlk sahnede, kocaman saatin ardından gelen yazı, filmin trajikomik bir eleştirellikle işleyeceği toplumsal yapıyı koyar: “Modern Zamanlar: Endüstrinin, bireysel teşebbüsün, mutluluk peşinde koşan insanlığın öyküsü.” Sanayi devrimi, kapitalist fabrikayı ortaya çıkarırken, modern sanayi proletaryasını oluşturmakta; “bireysel teşebbüs”, sermayeye kişilik kazandırırken, işçiler kişiliksizleştirilmekte; bir tarafta sermaye halinde mutluluk, diğer tarafta makinenin bir dişlisine indirgenme, yemek zamanının dahi artı değer zamanına dönüştürülmesi, işsizlik ve yoksulluk halinde mutsuzluk birikmektedir.

22 Ocak 2020 Çarşamba

AKİRA KUROSAWA VE RASHOMON (RAŞOMON) FİLMİ ÜZERİNE

“Azılı bir haydut, ormandan geçmekte olan bir samuray ve karısına tuzak kurar, kadına tecavüz eder, samurayı öldürür.”


Köyün azılı haydudu Tajomaru, ormanlık arazide dinlenirken yoldan atının üzerinde güzel bir kadının ve ona eşlik eden genç bir adamın gelmekte olduğunu görür. Tajomaru, kadını elde etmek için bir plan yaparak çifte yaklaşır ve yakınlarda gömülü kılıç ve ayna bulduğunu ve ona satabileceğini söyleyerek onları kandırır. Adamı iple bağlayıp etkisiz hale getirdikten sonra genç kadına zorla sahip olur. Buraya kadar bütün tanıkların ifadesi aynıdır, Bundan sonraki anlatılanlar ise birbirinden çok farklı. Ortadaki tek somut durum karısına gözleri önünde tecavüz edilen adamın ölü bedenidir.

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...