Brecht’in tiyatroda
kullandığı yöntemlerin başında da yabancılaştırma gelmektedir. Brecht'in birçok
oyununda kullandığı bu yöntemle insanların üzerine pek düşünmediği, adeta
yanından geçip gittiği birçok olay ya da duruma farklı gözle bakması
gerektiğini savlıyordu. Sıradanlıktan ve ataletten uzaklaşarak yeni bir bakış,
yeni bir anlam, yeni bir sorgulama ve eleştirme öngören bu teknik, “duygulara
esir olmadan, aklı bir kenara itmeden bir çıkarım yaparak” tiyatroyu sadece iyi
zaman geçirilen bir zaman diliminden öte eğitici bir saha haline getiriyordu.
Kuşkusuz burada bir düzen eleştirisi de vardır. Zaten siyasi eleştiri içermeyen
bir Brecht tiyatrosundan da bahsetmek mümkün değildir.
(şiir, müzik, edebiyat, sanat, sinema ve kültür yazıları... Pek şahsi yazılar güncesi...)
6 Temmuz 2020 Pazartesi
HALDUN TANER'DE BRECHT ETKİSİ
Farklı toplumsal kesimlerin
farkındalık ve bilinç düzeylerini etkilemek amacıyla 20. yüzyılın başlarında
tiyatroda başlayan yeni arayışların en önemlilerinden biri ve belki de en
önemlilerinin başında Bertolt Brecht ve onun “epik tiyatrosu” gelmektedir. Brecht’e göre epik
tiyatronun temeli insanın etrafında cereyan eden tüm olaylara eleştirel bir
gözle bakabilmesiydi. Bunun içinde Brecht çeşitli teknikler kullanmıştır.
6 Mayıs 2020 Çarşamba
BERTOLT BRECHT'İN CESARET ANA VE ÇOCUKLARI OYUNUNDA EPİK ÖĞELER [1]
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0YtSwyjseefFDQevGgxyGHNw5FoJZUBw28l0v9ZmmJm5yRbw09fWPoWaKfgC5YnvtvuJ6iTSqknho089VwS3Xv4GhvSOAqRcOmNbXpeRiFGvZN6FaT4aQOCuQnP3nXQwhlCa7npoA43Zg/s320/cesaretana.jpg)
Açıkçası epik tiyatroyu siyaset ve
ideoloji bağlamından koparmak mümkün değildir. Dolayısıyla hem bu anlayışın
yaratıcıları hem de izleyicilerini belirleyen en önemli unsurun esasen bir
ideolojik kimlik, toplumsal eleştiri gibi noktalar olduğunu belirtmek gerekir.
Bu ideolojik şekillenişin de vazgeçilmez ögesi de kuşkusuz Marksizmdir. Başka
bir deyişle Marksist olmayan bir epik tiyatrodan bahsedilemez.
23 Ocak 2020 Perşembe
CHARLES CHAPLİN SİNEMASI VE MODERN ZAMANLAR FİLMİ ÜZERİNE
MODERN ZAMANLAR: Kapitalizmin “Yitik Zamanlar”ı
Charles Chaplin’in “Modern Times” (Modern Zamanlar–1936) adlı filmi sinema tarihi açısından oldukça değerli bir yere sahip. Dönemin ekonomik buhranını ve Fordist üretim biçimini eleştirel bir gözle değerlendirmesi açısından da oldukça güçlü bir kurguya dayanıyor. Filmde dönemin işçi ve emekçilere yansıması bakımından gerçekçi bir tarzda ele alınışı filmin ayırt edici bir başka özelliğini ifade ediyor. Sessiz filmleriyle tanıdığımız Chaplin’in sesini seyircilere ilk kez duyurması bakımından da kendi içinde özel bir yere sahip.
Mutluluk Peşinde Koşan İnsanların Öyküsü
İlk sahnede, kocaman saatin ardından gelen yazı, filmin trajikomik bir eleştirellikle işleyeceği toplumsal yapıyı koyar: “Modern Zamanlar: Endüstrinin, bireysel teşebbüsün, mutluluk peşinde koşan insanlığın öyküsü.” Sanayi devrimi, kapitalist fabrikayı ortaya çıkarırken, modern sanayi proletaryasını oluşturmakta; “bireysel teşebbüs”, sermayeye kişilik kazandırırken, işçiler kişiliksizleştirilmekte; bir tarafta sermaye halinde mutluluk, diğer tarafta makinenin bir dişlisine indirgenme, yemek zamanının dahi artı değer zamanına dönüştürülmesi, işsizlik ve yoksulluk halinde mutsuzluk birikmektedir.
Charles Chaplin’in “Modern Times” (Modern Zamanlar–1936) adlı filmi sinema tarihi açısından oldukça değerli bir yere sahip. Dönemin ekonomik buhranını ve Fordist üretim biçimini eleştirel bir gözle değerlendirmesi açısından da oldukça güçlü bir kurguya dayanıyor. Filmde dönemin işçi ve emekçilere yansıması bakımından gerçekçi bir tarzda ele alınışı filmin ayırt edici bir başka özelliğini ifade ediyor. Sessiz filmleriyle tanıdığımız Chaplin’in sesini seyircilere ilk kez duyurması bakımından da kendi içinde özel bir yere sahip.
Mutluluk Peşinde Koşan İnsanların Öyküsü
İlk sahnede, kocaman saatin ardından gelen yazı, filmin trajikomik bir eleştirellikle işleyeceği toplumsal yapıyı koyar: “Modern Zamanlar: Endüstrinin, bireysel teşebbüsün, mutluluk peşinde koşan insanlığın öyküsü.” Sanayi devrimi, kapitalist fabrikayı ortaya çıkarırken, modern sanayi proletaryasını oluşturmakta; “bireysel teşebbüs”, sermayeye kişilik kazandırırken, işçiler kişiliksizleştirilmekte; bir tarafta sermaye halinde mutluluk, diğer tarafta makinenin bir dişlisine indirgenme, yemek zamanının dahi artı değer zamanına dönüştürülmesi, işsizlik ve yoksulluk halinde mutsuzluk birikmektedir.
22 Ocak 2020 Çarşamba
AKİRA KUROSAWA VE RASHOMON (RAŞOMON) FİLMİ ÜZERİNE
“Azılı bir haydut, ormandan geçmekte olan bir samuray ve karısına tuzak kurar, kadına tecavüz eder, samurayı öldürür.”
Köyün azılı haydudu Tajomaru, ormanlık arazide dinlenirken yoldan atının üzerinde güzel bir kadının ve ona eşlik eden genç bir adamın gelmekte olduğunu görür. Tajomaru, kadını elde etmek için bir plan yaparak çifte yaklaşır ve yakınlarda gömülü kılıç ve ayna bulduğunu ve ona satabileceğini söyleyerek onları kandırır. Adamı iple bağlayıp etkisiz hale getirdikten sonra genç kadına zorla sahip olur. Buraya kadar bütün tanıkların ifadesi aynıdır, Bundan sonraki anlatılanlar ise birbirinden çok farklı. Ortadaki tek somut durum karısına gözleri önünde tecavüz edilen adamın ölü bedenidir.
Köyün azılı haydudu Tajomaru, ormanlık arazide dinlenirken yoldan atının üzerinde güzel bir kadının ve ona eşlik eden genç bir adamın gelmekte olduğunu görür. Tajomaru, kadını elde etmek için bir plan yaparak çifte yaklaşır ve yakınlarda gömülü kılıç ve ayna bulduğunu ve ona satabileceğini söyleyerek onları kandırır. Adamı iple bağlayıp etkisiz hale getirdikten sonra genç kadına zorla sahip olur. Buraya kadar bütün tanıkların ifadesi aynıdır, Bundan sonraki anlatılanlar ise birbirinden çok farklı. Ortadaki tek somut durum karısına gözleri önünde tecavüz edilen adamın ölü bedenidir.
12 ANGRY MEN (12 KIZGIN ADAM) FİLM ANALİZİ
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdULraC8NBLv1jbashRg93Aqatl7bJKkBHFygSQJ_OlQuxOeeFKWGP8n8xtTQkRKiM_mE-UPYEg10CQi-VLu1eZDqvN4D_v0qCT9rOh05bO0mOB3NVaOTGUTpVt3wQCigOSauRyudSTdOe/s320/12angry.jpg)
Baştan sona tek mekanda çekilen bu film temelde olaylara bakış açısının gerçeği nasıl eğip büktüğünü ve doğru dediğimiz şeylerin nasıl göreceli olabileceklerini “suç” kavramı üzerinden anlatmaktadır. Bu filmi ilk olarak yıllar önce izlemiştim. Ardından yakın zamanda da filmi tiyatroya uyarlanmış olarak izledim. Doğrusu belki oyunculuk başarısı belki de senaryo ya da kurgu her seferinde filmden oldukça etkilendiğimi, buradan hareketle birtakım sorgulamalar yaptığımı belirtmeliyim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"
Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3VO3nxFgtOKlcd9X3z_nPSgx6qwQg-jjbK2li2YawV4SlJgslVy8SqPDSFbepxgjjtiuRP1CITF7d60SfRwh-RN5bn09ukB_K1rMzyE4GMH0sUHVm95Wbi2Og6Wx-GIqi8wNXnWA1XwOF/s320/unutulan.jpg)
-
Mısra-i Berceste Nedir? Berceste, edebiyatta öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya d...
-
Çağının tanıklığını yapmak kuşkusuz bir aydın tutumu olarak ifade edilir. Ama bu tanıklık öyle anlar olur ki yetersiz kalır ve alelâde gerçe...
-
Rus gerçekçiliğinin öncü yazarlarından olan Çehov’u kendinden önceki yazarlardan ayıran en önemli etkenlerden biri, hayata geniş bir penc...