29 Nisan 2021 Perşembe

SERVER TANİLLİ: DEVLET VE DEMOKRASİ YAPITI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER


Devlet ve Demokrasi 29 Kasım 2011’de hayatını kaybeden Prof. Dr. Server Tanilli’nin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. 1987 yılında ilk basımı yapılan bu kitabın önsözünde yazarın dönem hakkındaki düşünceleri özetlenmiştir:“Türkiye, tarihinde pek az görüldüğü derin bir bunalım yaşıyor; iktisadi, sosyal ve siyasal bir bunalımdır bu. Özellikle 12 Eylül 1980’den beri toplumun en karanlık güçleri iktidardadır. Gericilik, hemen bütün köşe başlarını tutmuştur. Ülkemizde 200 yılı aşkın Aydınlanma hareketimizin, başta laikleşme olmak üzere tüm kazanımlarına reddiye çıkarılmış, toplumun ileriye dönük yürüyüşünün önüne ağır barikatlar kurulmuştur. Devletin uluslararası saygınlığı ise hemen yok gibidir.”[1]

Önsözden yapılan bu alıntı bugün okunduğunda bile bize tanıdık gelmekte, günümüzde de aynı sorunların belki katlanarak devam ettiğini göstermektedir.

Eserden yola çıkılarak hazırlanan bu çalışmada ilk olarak Tanilli’nin tarihi perspektifini ve anayasal değerlendirmeler yöntemini, ardından kitabın temelini oluşturan özellikle demokrasi kavramını ve ardından da Tanilli’nin Türkiye Anayasa tarihi ele alınacaktır.

İSPANYOL TİYATROSU VE LOPE DE VEGA

 
LOPE DE VEGA'NIN TİYATRO KURAMINA GETİRDİĞİ YENİLİKLER

DÖNEM İSPANYASI

Antik Yunan ve Roma, Rönesans’ı doğrudan etkilemiştir. Önce Roma kaynakları ardından da Yınan eserlerine dönüşle Rönesans’ın temelleri atılmıştır. Bu döneme kaynaklık eden ve günümüze ulaşabilen en önemli eserler Ars Poetica (Horatius) ve Poetika (Aristoteles)’dır. Kuşkusuz Platon’un sanata ve sanatçıya ilişkin görüşleri bu dönemde önemli ölçüde etkili olmuştur.

“Rönesans tiyatro düşünürleri Diomedes, Donatus gibi ortaçağ yazarlarının; Aristoteles, Theophrastus, Horatius, Cicero, Quintilian gibi Antikçağ düşünürlerinin görüşlerini açıklamakla ve savunmakla yetinmişlerdir. İngiliz, Fransız, İspanyol yazarlarının öncelikle İtalyan kuramcılarından etkilendikleri, onların aracılığı ile antik yazarları tanıdıkları görülür.”

İngiltere ve İspanya gibi, ekonomik olarak görece gelişkin ülkelerde canlı bir tiyatro ortamı oluşmuş, bu ülkelerdeki sanatçı ve kuramcılar, antik yazarlar dışında yerli yazarları da dikkate alarak çağdaş oyunlardan etkilenmişlerdir. Önceleri ilkel ve sıradan olmakla yaftalanan ulusal tiyatrolar giderek daha çok merkeze kaymış ve antik tiyatro eserleri ile karşılaştırılmıştır.

Ortaçağda Kilise, tiyatronun karşısında konumlanmıştır. Kilisenin ileri gelenleri, tiyatroyu kaba, bayağı, ayartıcı ve dengesiz olarak görmekteydiler. Bu yaklaşım XVII. yüzyıla kadar ağırlıklı olarak etkisini gösterir. Bu dönemde bir halk sanatı ve orta sınıfın malı olarak görülen tiyatro, İngiltere ve İspanya gibi ülkelerde, yönetici erk, tiyatro çalışmalarını kontrol altında tutabilmek adına kiliseden yana taraf tutmuşlardır (ŞENER, 2001: 77)

“Bu dönemde kilisenin tiyatroyla ilişkisi çok çelişkilidir. Tiyatro oyuncularını, dini bayramların kutlamalarında ve dini ayinlerde azizleri canlandırmaları için ödünç alan, tiyatroya Tirso de Molina, Calderón, Lope de Vega gibi en yetenekli yazarlarını sunan kilise, avlularını da tiyatro oyunlarına açarak ekonomik olarak büyür.”

Lope De Vega’nın yaşadığı çağ, İspanyol İmparatorluğu çağıdır (1492–1898). Bu dönem İspanyolların beş kıtada egemenlik alanları oluşturduğu, sömürgeci bir imparatorluk devrine tekabül eder. Hatta bu anlamda İspanya, dünyanın ilk sömürgeci devletlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla Vega’nın kaleme aldığı oyunlar imparatorluğun bu kendine has durumundan, İspanya’nın siyasi- sosyo-kültürel ve ekonomik koşullarından bağımsız olarak değerlendirilemez.

NEİL SİMON VE THE ODD COUPLE (AYKIRI İKİLİ)

      

Tam adı Marvin Neil Simon olan oyun yazarı, 1927 Amerika, Bronx’ta doğmuştur. Otuzdan fazla tiyatro oyunu ve yine onlarca TV senaryosu kaleme almıştır. Simon’un ilk oyunu 1961 yılında kaleme almış ve bu oyun aynı yıl sahnelenmiştir. Oyun o denli popüler olmuştur ki 678 kez sahnelenmiştir. Yine 1965'te kaleme aldığı ve bizim konumuz olan “The Odd Couple” oyunu ile Tony ödülünü kazanmıştır. 1991'de ise Lost in Yonkers oyunuyla Pulitzer drama ödülünü almaya hak kazanmıştır.

Oyunlarında sıradan insanların, gündelik sıkıntılarını anlatan Simon, ele aldığı konuları, derinlemesine, karmaşık ve evrensel boyutta sorgulayarak yansıtmaya özen göstermiştir.

Oyunlarında, ikili ilişkileri, evlilik yaşamındaki sorun ve çatışmaları, yaşlanma korkusu, sadakatsizlik, rekabet, hırs ve ergenlik problemleri gibi konuları anlatır. Karakterleri genellikle New Yorklu ve Yahudi’dir (kendisi gibi) 4 evlilik yapmış olan yazarın biri evlatlık olmak üzere üç çocuğu vardır. Ayrıca New York’ta kendi adına bir de tiyatro kurmuştur.

 

DİYALEKTİKTE ÖZGÜRLÜK VE ZORUNLULUK

Özgürlük ve zorunluluk, insan - doğa ilişkisini tarif etmede kullanabileceğimiz kavramlardır. Bu kavramların ilişkisini ele almadan önce özgürlük kavramı üzerinde durmak gerekiyor. En geniş anlamda özgürlük, bireyin (ya da toplumun), herhangi bir engelleme ya da kısıtlama olmaksızın düşünme, hareket etme; şartlara ya da dış etkenlere bağlı olmama durumu olarak açıklanmaktadır.[1] Peki, böyle bir özgürlük mümkün müdür? Yani şartlardan ya da dış etkenlerden yalıtık olmak mümkün müdür? İnsan, toplumsal ilişkiler içinde tarif edilen bir varlık olduğuna göre “şartlardan” ve “dış etkenlerden yalıtık” olma durumunun ne denli gerçeğe uygun olduğu tartışmalıdır..

GÖSTERGEBİLİM NEDİR?

Göstergebilim (semiotics, semiology), genel olarak göstergeleri ve gösterge dizgelerini inceleyen bir bilim alanıdır. Kuşkusuz bu tanım, göstergebilimin ele aldığı konu ekseninde yapılmış bir tanımdır. Bu anlamda göstergebilimi kullandığı metoda göre de açıklayabiliriz. Buna göre göstergebilim, dilbilimsel metotları nesnelere uygulayan, dil dışı şeyleri (oyunlar, jestler, yüz ifadeleri, ayinler, edebi eserler, müzik vb.) dille yansıtmayı ve dilsel olmayan bütün olguları da “dil”e dönüştürerek açıklamaya çalışan bir disiplindir.

Göstergebilim anlamı, anlam üretimini ve bu süreci inceleyen bir araştırma alanı olarak değerlendirilmektedir. Bu konuyu açıklamadan önce “anlam” kavramı üzerinde durmak gerekiyor. Anlam herhangi bir sembol, metin, logo, bir fotoğraf, bir bina veya bir reklam bildirisi olabilir. Kısaca insanın algılama alanında yer edebilecek her türlü şey “anlam” konusunun kapsamındadır.

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...