(şiir, müzik, edebiyat, sanat, sinema ve kültür yazıları... Pek şahsi yazılar güncesi...)
22 Aralık 2017 Cuma
BİR "AN" RUHU ELE GEÇİRDİĞİNDE
Öteden beri insanoğlu bir dizi prangayla bağlanmak istenmiş “medeniyete”. Din, ahlak, değer yargıları, yasalar hepsi insanın neler yapmaması gerektiği ya da yasak olanı yaptığında başına gelecek felaketleri anlatmak, onun ruhunda korku fırtınaları koparmak üzerine kurulmuştur.
İnsanı idealize eden tüm inanç biçimlerine sormak gerek: Siz, hiç dize gelmiş bir duygu gördünüz mü ya da paketlenmiş bir öfke, standart bir sevgi olabilir mi ya da kabına sığan bir aşk gördünüz mü? Hiçbir pazarda rüzgâr satıldığını, dalgaların çuvallara sığdırıldığını gören olmamıştır... Hele zaman… Tüm varlığınızı adasanız da onu geri getiremezsiniz!
Bugünün değerler sisteminin yaratıcısı kapitalizm, tüm çirkinlikleri maskelemekte. Bir taraftan kutsadığı tüm değerleri (aile, ahlak vs.) öte yandan alınıp satılan bir “mal” haline getirmekte.Onun için aslolarak tek kutsal yasa vardır: Kâr yasası. Bu değer erozyonunu öyle doğal ve kılıfına uygun gerçekleştirir ki geçmişin tüm saygın değerleri alaşağı olurken insan kitleleri nostaljik bir yıkımın seyircisi olmaktan öteye geçemezler. Hatta bazen bu yıkımın gönüllü köleleri olduklarının ayırdına bile varamazlar. Ne kadar kudretli görünürlerse görünsünler iradeleri hüküm altında olan askerlerden başka bir şey değillerdir.
21 Aralık 2017 Perşembe
BEKLEMEK
İnsan en çok neyi bekler?
Bir sevgiliyi ya da zenginliği mi?
Huzuru mu bekler, sağlığı, bir haberi veyahut sonsuz bir yaşamı…
Belki de en çok zamanı bekler insan.
Peki, bu bekleyiş öylesine bir kerteye varır mı ki artık beklemek olmasın?
Bertolt Brecht
“İyilik Neye Yarar?” adlı şiirinde beklemenin aksine “beklemeyişin” asaletini
anlatır.
“İyi insan olacağınıza
Öyle bir yere götürün ki dünyayıİyilik beklenmesin.”
Beklemek, ilerleyememektir
çünkü. Hayallere sığınmak, boş umutlara kapılmaktır ona göre. Her günün
birbirini tekrar eden silsilesinde yıpranan, eskiyen yüzümüzün coğrafyasıdır
beklemek. Beklemek durağanlıktır, yavaş yavaş çürümesidir fani olanın baki
zaman karşısında.
18 Aralık 2017 Pazartesi
ACINASI BİR YETENEK
SATRANÇ USTASI DON SANDALİO'NUN ROMANI
Sevgili Felipe, sahilde sakin bir köşedeyim, denize bakan dağların eteğinde; hiç kimse tanımıyor beni burada ve şükür ki ben de kimseyi tanımıyorum. Buraya insanlardan kaçmak için geldim, doğayla arkadaşlık etmek için… Bir antropofobi (insanlardan korkma hastalığı) attı beni buralara; hayır ben insanlardan nefret etmiyorum, onlardan korkuyorum. Bazen Robenson Cruseu'ya ne kadar da benzetiyorum kendimi. O da ıssız adanın boş sahilinde dolaşırken çıplak bir ayak izi görmüştü. Donakalmıştı bu manzara karşısında, bir hayalet görmüşe döner Robinson şaşkın ve sıkıntılı bir halde barınağına yol alır, giderken iki üç adımda bir arkasına bakar; çevresindeki her harekette ürperir. Kuşkusuz benimki biraz farklı bir hissiyat, çıplak insan ayağı izleri görmekten değil, çılgın ruhların aptalca sözlerini duymaktan korkuyorum.
13 Aralık 2017 Çarşamba
GELECEĞİN ŞİİRİNİ YAZANLAR -1: NAZIM HİKMET'TE YENİ BİR DÜNYA DÜŞÜ
Nazım Hikmet’in haklı ününü
elde etmesinde de etkili olan özellikle birkaç şiirden biridir “Salkım Söğüt”.
Hikmet’in yazdığı şiirler özellikle özsel (anlam) boyutlarıyla öne çıksalar da
bu şiirden de anlaşılabileceği gibi Nazım, hem ses (ritm) hem de biçimsel yapı
üzerinde önemle durur. Estetik olanı yakalamaya çalışırken sanatsal yaratıların
bu özelliklerinden de faydalanmaya çalışır.
Şiirin daha başında başlayan
müzikalite, dizelerin birbirleriyle uyumu gözetilerek daha ilk baştan sunulur
bize. Serbest şiir biçiminde ölçüsüz yazılmıştır şiir. Ama belirgin bir ses
özelliği yakalamak için de uyağın ahenk gücüne başvurur. Bu şiir müzikle şiirin
nasıl iç içe işlenebileceğinin, şiirin kendi içindeki ezgiselliğinin göstergesidir.
Ortaçağ'da Din Dışı Oyunların Dinsel Oyunlara Dönüşümü
Yaklaşık bin yıllık bir süreci kapsayan
Ortaçağ, Roma İmparatorluğu’nun çöküşüyle başlayan ve Rönesans’a kadar olan
süreci ifade eder. Bu zaman dilimi özellikle Doğu ve Batı’da siyasal, sosyal ve
ekonomik anlamda büsbütün farklı bir seyirde ilerlemiştir. Hıristiyanlığın
egemen olduğu Avrupa’da yeni bir değerler sistemi ve bununla paralel olarak yeni
bir ekonomik siyasal sistem olan feodalite (derebeylik) sistemi öngören bu
dönemin değerler sistemini de yepyeni normlar ve kurumlar şekillendirmiştir.
Toplumun tepeden tırnağa yeniden biçimlendirildiği bu sürecin çok yönlü mimarı
ve mutlak belirleyicisi Hıristiyanlık ve kilisedir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"
Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...
-
Mısra-i Berceste Nedir? Berceste, edebiyatta öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya d...
-
Çağının tanıklığını yapmak kuşkusuz bir aydın tutumu olarak ifade edilir. Ama bu tanıklık öyle anlar olur ki yetersiz kalır ve alelâde gerçe...
-
Rus gerçekçiliğinin öncü yazarlarından olan Çehov’u kendinden önceki yazarlardan ayıran en önemli etkenlerden biri, hayata geniş bir penc...