Nazım Hikmet’in haklı ününü
elde etmesinde de etkili olan özellikle birkaç şiirden biridir “Salkım Söğüt”.
Hikmet’in yazdığı şiirler özellikle özsel (anlam) boyutlarıyla öne çıksalar da
bu şiirden de anlaşılabileceği gibi Nazım, hem ses (ritm) hem de biçimsel yapı
üzerinde önemle durur. Estetik olanı yakalamaya çalışırken sanatsal yaratıların
bu özelliklerinden de faydalanmaya çalışır.
Şiirin daha başında başlayan
müzikalite, dizelerin birbirleriyle uyumu gözetilerek daha ilk baştan sunulur
bize. Serbest şiir biçiminde ölçüsüz yazılmıştır şiir. Ama belirgin bir ses
özelliği yakalamak için de uyağın ahenk gücüne başvurur. Bu şiir müzikle şiirin
nasıl iç içe işlenebileceğinin, şiirin kendi içindeki ezgiselliğinin göstergesidir.
Bu şiir öyküsel bir
anlatımla, gelişen bir olayın izdüşümünü sunmaktadır bize. Olayın gelişim
seyrine göre biçim de yer yer sapmalar da olmuştur. 40 dizeden oluşan şiiri,
olayın gelişim evrelerine göre de dört ayrı bölüm olarak değerlendirebiliriz.
-
Atlıların ortaya çıkışı
-
Ana olayın gerçekleşmesi ( Atlının düşüşü)
-
Ağıt
-
Kapanış
Şiirde kimi dizelerde anlam
tamamlanırken, yani dizeler bir yargı taşırken şiirin genelinde yargılar
bölünmüştür. Anlam çoğunlukla iki ya da daha fazla dizede aktarılmıştır. Başlangıçta Milli Edebiyat akımı etkisinde
heceyle şiirler yazan Nazım Hikmet ise Anadolu’ya gidişiyle (1921) başlayan ve
Moskova’daki öğrenim yıllarında ilkeleri belirginleşen yeni bir şiir anlayışıyla,
ölçüsüzlüğü (vezinsizliği) düşünemeyen Türk şiirini kökten değiştirir.
Moskova’dayken tanıdığı gelecekçilik (futurisme), kuruculuk (constructivisme)
akımlarından etkilenerek yazdığı şiirlerinde ölçüyü atmakla birlikte uyağı
boşlamaz. (Atila Özkırımlı, Türk Edebiyatında Akımlar)
Şiirde, biri dışında, tüm
uyaklar ikili bir şekilde düzenlenmiştir. Uyaklı dizeleri sıralarsak:
Ağaçlarını – saçlarını,
söğütlere – yere, kuş gibi – vurumuş gibi, kanadından – atından, bağırmadı –
çağırmadı, nallarına – ona, yatmayacak – oynatmayacak, perde – yerde, atlılar –
kanatlılar, gözlerine – üzerine, ağlama – bağlama… şeklinde sıralanmıştır.
“Akarsuyun sesi dindi. / Gölgeler gölgelendi / renkler silindi. /
Siyah örtüler indi...” dizeleri ise kendi içlerinde uyaklanmışlardır.
Doğa tasviriyle başlaması
daha suyun akışının tarifinin kendisi bile biçimsel bir uyumluluk gösterir.
“Akıyordu su” der ve hemen ardından bir alt satıra geçer. Burada yapılan
artlama aslında bize söz konusu durumu sözcüklerle betimlemede bir araç halini
alır. Buradan sonra bize bu akışı ve akışın niteliklerini, doğadaki görünümleriyle
sunmaya başlar. Doğa imgeleriyle simgeleşen kamçılayıcı duyguların kabalığı
incecik bir ipek kumaşa sarılmıştır. Giriş bölümündeki görüntü farklı biçimsel
ögelerle desteklenmiştir. Mesela giriş mısralarındaki tekillik – çoğulluk
karşıtlığı dikkat çekicidir. Ayrıca müziksel ritmlerin düzeni, yayılımı,
bileşkesi kadar bunlar arasındaki kopukluk da bu sözünü ettiğimiz karşıtlığın
bir parçası kabul edilebilir.
“Akıyordu
su/ Gösterip aynasında söğüt ağaçlarını/ Yıkıyordu salkımsöğütler suda
saçlarını” A – U – I harflerinin uğultulu ve çoğul akışıyla, (du-su-da-saç kovalaması) uzun ve sonsuz bie akışın yankısını aktarıyor adeta. İkinci dizedeki ‘gösterip – söğüt’ sözcüklerinin sonundaki ‘P’ ve ‘T’ sürekli sert sessizlerinin özellikleri, akışı kesen, o akışa ket vuran nitelikte olup, ilerdeki bir ayrılığın habercisi olarak da nitelenebilir. Ayrıca ‘S’ harfinin aliterasyonu bir fısıltı içinde akan ırmağı sesini betimliyor gibidir. Ya da tek tek serpiştirilmiş su damlacıkları gibi dalgalanıyor bu ‘S’ sesi, çoğul karşıtı tekil imgesini vurgulayarak.
saçlarını” A – U – I harflerinin uğultulu ve çoğul akışıyla, (du-su-da-saç kovalaması) uzun ve sonsuz bie akışın yankısını aktarıyor adeta. İkinci dizedeki ‘gösterip – söğüt’ sözcüklerinin sonundaki ‘P’ ve ‘T’ sürekli sert sessizlerinin özellikleri, akışı kesen, o akışa ket vuran nitelikte olup, ilerdeki bir ayrılığın habercisi olarak da nitelenebilir. Ayrıca ‘S’ harfinin aliterasyonu bir fısıltı içinde akan ırmağı sesini betimliyor gibidir. Ya da tek tek serpiştirilmiş su damlacıkları gibi dalgalanıyor bu ‘S’ sesi, çoğul karşıtı tekil imgesini vurgulayarak.
“Yanan yalın kılıçları çarparak
söğütlere / Koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!” Sonsuz bir ovadaki geniş bir alana yayılmış
biçimde kalabalık bir atlı kitlenin coşkun koşusunun resmidir aslında. Her bir
sözcük bir öncekinden aldığı ses armonisiyle genişliyor (Yan-lın-kıl-ıç-ça). K
– Ç – P – R – K sessiz harfleriyle sert ve sürekli bir devinim kazanan dize
uyumlu akışın içinden yükselen bir kakışım (cacaphony)’ı karşıtlık olarak
duyuruyor. Sanki bu uyum içindeki her şeyin aynı akışa yönelmeye-ceğinin habercisi
olan bir karşıtlık.
“Birden /bire kuş gibi /vurulmuş gibi/
kanadından /yaralı bir atlı yuvarlandı atından!“
Bu dizelerdeki artlama, bir soluğun beşe
bölündüğü merdiven yapısındaki dizelerde kanadından yaralanmış bir kuşun adım
adım düşmesi resmedilmiştir. “Kuş” ve “vurulmuş” sözcüklerindeki iç uyak,
“gibi” redifi, “kanadından” ve “atından” sözcüklerindeki uyakla güçlü bir müziksel
uyum yaratıyor.
“Bağırmadı, /gidenleri geri çağırmadı,
/baktı yalnız dolu gözlerle /uzaklaşan
atlıların parıldayan nallarına!”
atlıların parıldayan nallarına!”
Son dizedeki “bağırmadı” sözcüğü
cesareti, metaneti anlatırken coşkun ve üst perdeden yiğitçe bir anlatım
vurgusu yaratırken gözlerin dolması o coşkuyu silikleştiriyor; uzaklaşan
atlılarla birlikte de beliren görüntü daha çok, ufukta kaybolan bir tozlu bir
silueti canlandırıyor gözümüzde, uzaklaşan atlıların gittikçe sönen nal seslerini
duyuyoruz.
“Atlılar
atlılar kızıl atlılar, /atları rüzgar kanatlılar /Atları rüzgar kanat
/Atları /At!” dizelerinde ise resimsel bir anlatımla karşılaşıyoruz; ancak bu resim salt bir zihinsel bir imaj yaratmak suretiyle değil aynı zamanda dizelerin dizilişlinde de gösterir kendini, sinematografik bir şiir görüntüsüylr destekler anlatım estetiğini: Nâzım Hikmet'te görsel öğelerle sessel öğeler Hep bir arada, bütünü, yapıyı belirginleştirmek amacıyla kullanılmakta, aralarında denge kurulmaktadır.
/Atları /At!” dizelerinde ise resimsel bir anlatımla karşılaşıyoruz; ancak bu resim salt bir zihinsel bir imaj yaratmak suretiyle değil aynı zamanda dizelerin dizilişlinde de gösterir kendini, sinematografik bir şiir görüntüsüylr destekler anlatım estetiğini: Nâzım Hikmet'te görsel öğelerle sessel öğeler Hep bir arada, bütünü, yapıyı belirginleştirmek amacıyla kullanılmakta, aralarında denge kurulmaktadır.
Dizeler adım adım kesilip kısalırken
aynı zamanda bir tükeniş hissi de uyandırılıyor. “At” ya da “atlılar” burada
yaşamı simgelerken diğer taraftan gözden yitmeleri de ölümü simgelemektedir.
Ama bu ölüm dalga dalga adım, adım adım gelmektedir (Atların gidişiyle bir
karşıtlık oluşturularak gelmektedir.) T, L, R sessizleriyle ve yinelemeyle
oluşan uyuşumlarda, “at” hecesinin yer değiştirmeyişinde büyüyen bir tükeniş
var. ”suyun sesi, silindi, siyah, sarktı, salkım sögütler, sarı saçlarının”
sözcüklerinde “S” haflerinin peşpeşe dizilişi uyuşum içinde bir fısıltıya
dönüşüyor. Bir önceki fırtınalı atağın ardından, bir ölüm sessizliğine doğru akmaya başlıyor
dizeler.
Şiirin son bölümündeki dizeler grubu ise
bir yaşam özetini andırmaktadır. Aynı anlatım süreci içinde tükeniş, belki de
ölümün soğuk yüzü betimlenmiştir. Artık salkımsöğütler öleni kutsayan ya da
ölen için çeşitli ritüelleri gerçekleştirmeye başlayan çilekeş bir edaya
bürünürler. Bu sırada verilen öğütler de o hüzünlü salkımsöğütlerin hüzünlü
havasını dağıtmak istermiş gibidir. Salkımsöğütler burada oğlunu yitirmiş bir
anaya bürünüyor! “El bağlamak”, “kara su” ve “ağlayan söğüt” gibi yas göstergelerine
karşı çıkan ses, güçlü bir solukla haykırıyor. Belki okurken daha da belirecek
bu dizelerdeki güçlü söyleyiş yine aynı hazin sonla giderek tükenen bir sesle
yitip giderler:
“Ağlama salkımsöğüt /ağlama /kara suyun
aynasında el bağlama! /el bağlama!
/ağlama!”
/ağlama!”
Nazım’ın bu şiiri derin bir romantizm
içinde, Rus Devrimi’ne ve o devrimi yaratan kızıl Ordu’ya hayranlığını anlatan
bir şiirdir. Bu şiir, durgun, donuk bir görüntüyle başlar derken bu görüntü “Kızıl atlılar” (Kızıl Ordu) belirir ufukta ve Kızıl
Ordu “güneşin battığı yöne doğru ilerlemektedir. Burada alegorik bir anlatının
olduğu açıktır. Ki Rus devriminin yöneldiği hedefleri de somutlar bu yürüyüşün
kendisi. Şiirdeki kahraman ya da öne çıkan özne ise bu kavgada; bu dönülmez,
durulmaz yolda hedefe kilitlenmiş bu ordunun bir neferidir. Ancak ne yazık ki
yaralıdır. Bu da henüz bir çarpışmadan çıkıp bir sonraki çarpışmaya yol
aldığını anlatmaktadır bu ordunun. Şair hangi sebeple olursa olsun bu yürüyüşün
kesintiye uğratılmaması gerekliliğini belki de düştüğü halde, öleceğini bildiği
halde kahramanın diğer atlıları alıkoymamasıyla anlatmaktadır.
Düşen atlının fark edilmemesi ise yine
bir bütün olarak tüm ordunun kilitlendiği hedeften başka bir şey görmediği,
düşünmediğini de ifade eder. Bu büyük yürüyüşte, kavgayı ya da zaferi geciktirecek
her ne olursa olsun acilen bertaraf edilmelidir. Zaten yaralı atlı tavrıyla da
bu tutumu destekler. Yalnız her şeye rağmen belki de “o büyük günü” göremeyecek
olmanın dahası karşı devrimci Beyaz ordu karşısında çarpışamayacak olmanın da
verdiği kederle gözleri dolmuştur. İşte davadan
tek tek ayrılanlara, ayrılmak zorunda bırakılanlara da bir ağıt olarak yazmış
bu şiiri. İmgelerin ve dizelerin birbirine bağlanışı kadar bir
atlının kopuşu, kesik dizelerde, tökezleyen yapıyla yansımış.
Şiirde söz ve anlam sanatlarının
gücünden de sık sık yararlanılmıştır. Saslkım söğütlerin suya kadar eğilmiş
görüntüsü bir insanın (muhtemelen bir kadının) uzun saçlarını suda yıkamasına
benzetilmiştir. Kendisine benzetilen söylenmediğinden istiare sanatı vardır.
“Yanan yalın kılıçları çarparak
söğütlere” dizesinde ise yine bir görüntüden hareketle bir doğa olayı, metale
çarpıp yansıyan güneş ışığının görüntüsü, bir yalıma benzetilmiştir.
Atlının düşüşünü anlatırken gelişen
olayın gerilimini yansıtabilmek içinse artlama yolunu izlemiştir şair.
“birden”in ardından alt satıra geçmekte bize olayın ani gelişimini,
beklenmedikliğini yansıtmaktadır. Daha sonra ise bir teşbih (benzetme) yolunu
izlemiş ve bu düşüşü bir kuşun vurulup düşmesine benzeterek olayı daha rahat
canlandırmamıza yardımcı olmuş, okurun kafasında bir imaj yaratmıştır. Şekilsel
dizilimle de desteklenen beslenen bu görüntü donuk değil; hareketli bir
görüntüdür.
Şiirin bütününe hakim olan tezatlık
neredeyse her bölümde karşımıza çıkmaktadır: yaralı atlı – gidenler, suyun
akışı – sesinin dinmesi, Kızıl Ordu – Beyaz Ordu… vs.
“Dörtnal giden atların köpüklü boynuna
bir daha yatmayacak, / beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak” dizeleri ise bir ağıtı andırırcasına
uzatılmıştır (Bu dize şiirin en uzun dizesidir.)
Son bölümde ise güneşin batışı, atlının
ölümü (Salkım söğütün ağlaması atlının öldüğüne işaret etmektedir.) gölgeler,
renklerin silinişi, siyah örtüler… bunların her biri de ölüm olayının birer
simgesidir. Suyun kararması yine ölümü anıştırmaktadır, biraz önce atlının
suretinin yansıdığı o su atlının ölümüyle kararmıştır. Ölüm zifiri bir geceye
dahası her şey karaya bürünmüştür. Kafamızda canlanan görüntü şudur: Ufukta
atlılar giderek kaybolmakta ancak sanki ışığı da beraberlerinde
götürmektedirler. Geride kalan her şey ölüme ve kara bir yasa bürünmektedir.
Zaten atlılardan öte geri kalanları yansıtmış bu noktada ki burada yavaş yavaş
perde de inmekte geride bir hüzünlü son nağmesi kalmaktadır.
Salkımsöğüt
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!
Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!
Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!
Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgar kanatlılar!
Atları rüzgar kanat...
Atları rüzgar...
Atları...
At...
Rüzgar kanatlı atlılar gibi geçti hayat!
Akarsuyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
Sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!
Ağlama salkımsöğüt
ağlama,
kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
Ağlama!
Nazım Hikmet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler