9 Nisan 2018 Pazartesi

TİYATRONUN KAYNAKLARI II


Ritüel Nedir?

İlksel insanlarda bu yana insan kendinden güçlü olanla, doğayla mücadele etmektedir. Bu mücadele sürei tanımlanamayan, anlaşılmayan varlıklara çeşitli mistik unsurlar atfedilmesi sonucunu doğurmuştur. İnsan çaresiz kaldıkça ya da gücü yetmediği ölçüsünde “doğaüstü” unsurlara başvurmuştur. Bu doğaüstü varlıklarla kurulan ilişkiler ise yeni kavramları ve davranış örüntülerini oluşturmuştur. Zaman içinde belli bir form kazanan bu eylemler bir silsile haline gelerek toplumsal bir forma bürünmüş, böylece ritüellerin de temeli atılmıştır.

Ritüel, ayin, adet haline gelmiş anlamına gelir.[1] Ritüel, kişiler ve dünya arasında doğru bir dengenin yakalanabilmesi için bir duyguyu oluşturan veya yeniden yaratan formel ve sembolik davranıştır. Kavram köken itibarıyla rhyme (kafiye), rhythm (ritim), river (ırmak) gibi kelimelerle ortak bir köke sahiptir (Kutlu, 2013:64-65).

5 Nisan 2018 Perşembe

Ortaçağ Tiyatrosunda Yönetmen, Oyuncu ve Sahne Anlayışı


Yönetmen

Ortaçağ’da halkın da desteğiyle bazen günlerce süren oyunlar olduğunu bilinmektedir. Bu durumda karmaşık ve uzun oyunların düzenlenmesini zorunlu kılıyordu. Çok sayıda oyuncunun rol dağılımını yapma, sahne düzeni ve oyun akışı ve bundan doğacak önemli bir geliri yönetmek işin ehli kişilerin varlığını zorunlu kılmaktaydı. Tüm bunlar sonucunda yönetmen Ortaçağ tiyatrosunda büyük önem kazandı.

Kuşkusuz o dönem yönetmenlerinin görev ve sorumlulukları bölgesel farklılıklar göstermekteydi. Ancak tüm farklılıklara rağmen yönetmenin her açıdan yetenekli olması beklenmekteydi.

2 Nisan 2018 Pazartesi

GELENEKSEL TÜRK TİYATROSUNUN GELECEĞİ



Her toplum tarihsel ve kültürel birikimini sanat üretimine yansıtır. Bir boyutu, insanın kendini anlamlandırma ve ifade etme çabası olan sanat, bu birikime göre de şekillenir. “Türk tiyatrosu” olarak ifade edilen Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan geniş coğrafya içerisinde, çok sayıda halkın ve kültürün etkileşimi olarak gelişen geleneksel Türk tiyatrosunun en önemli boyutunu “gelenek” ifadesi oluşturuyor diyebiliriz.

Özellikle halkbilimini yakından ilgilendiren bu gelenek kavramı durağan ya da “değişmez olanı” değil geçmişi referans alarak geleceğin yaratılması olarak da değerlendirilebilir. Bu anlamıyla gelenek düşünülenin aksine dinamik bir kavram olarak değerlendirilmelidir. Çünkü hiçbir gelenek oluştuğu koşulları stabilize etmemekte, toplumsal, tarihsel değişim ve ihtiyaçlar ekseninde biçimlenmekte, zamana uyum sağlamaktadır. Aksi halde geleneğin sürekli değişim halinde olan insanın ve toplumların ihtiyaçlarına yanıt vermesi mümkün olmaz.

26 Mart 2018 Pazartesi

DARİO FO - FRANCE RAME: Tek Kişilik Dialog


Dario Fo’nun Hayatı
 Dario Fo, 1926 yılında Varese’de doğmuştur. Milano’da mimarlık eğitimi alırken yazdığı siyasal güldürü niteliğindeki oyunlarıyla ustalığını ortaya koymuş, bu durum kısa zamanda tanınmasına vesile olmuştur.

Özellikle “kabare” tarzındaki gösterilerinin başarı kazanması üzerine radyolarda birtakım monologlar dizisi yayımlamıştır. Güldürülerinin güncel sorunları işlemesi, siyasileri hicvetmesi egemenleri rahatsız etmiş olmalı ki çok kez kovuşturmalara uğradı.
Metin Balay’ın Halk Tiyatrosu ve Dario Fo adlı eserinde Dario Fo’nun tiyatro yaşantısını dört bölümde ele alınmıştır:

“Birinci bölüm, Dario Fo’nun eşi Franca Rame ile birlikte kurduğu topluluğun öncesi yıllarını kapsamaktadır. Çocukluğundan 1958 yılına kadar olan bu dönem, Franco Parenti, Giustuno Durano gibi yazar ve oyuncularla oluşturduğu bir toplulukla çalışarak, Fo tiyatrosunun pek çok öğesini biriktirdiği ve bir araya getirdiği hazırlık dönemidir.

23 Mart 2018 Cuma

SANAT VE İKTİDAR



Sanat, en basit ifadeyle ortaya koyma, yaratma demektir. Duygu, düşünce ve güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı “sanat” olarak ifade edilir. Bu ifade edişte estetik bir boyutun ve “erek”in öne çıkması sanatı ayırt eden en önemli özelliktir. İnsan bu yaratım sürecinde herhangi bir canlıdan farklı olarak “hayal gücü”nü devreye sokar.

Sanat, bir toplumsal varoluş şekli olarak kabul edilebilir. Bu varoluşu belirleyen başat öğe insanın sınıfsal konumu ve düşünüş şeklidir. Sanat, özü gereği muhaliftir. Gerçek bir sanatçı, işte tam da bu yüzden iktidarın emrinde ve ekseninde olamaz. Sınıflı toplumlarda, çok katmanlı sanatsal yaklaşımlarla karşı karşıya geliyoruz. Genel olarak nitelikli sanat ürünlerinin ve sanatçıların “muhalif” olduğunu söylemek pek de gerçek dışı olmaz. Ama yine de egemen sınıf, üretim araçlarını ellerinde bulundurduğu gibi sanatsal yaratımı da belirler. Burada tam bir hâkimiyetten söz edilemez kuşkusuz; ancak baskın olan sanat anlayışı yine burjuva sanat anlayışıdır. Bu sanat anlayışının karşısına ezilenlerin, işçi ve emekçilerin sanatının çıkabilmesi, sınıf mücadelesinin gelişim düzeyine bağlıdır.

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...