Her
rejim inşa sürecinde “eski” olandan
bir kopuşu içinde varlığını geliştirme eğilimindedir. Hele ki eski ile yeni
arasındaki gerilim bir varlık ve yokluk üzerinde biçimlenmişse bu çatışmanın
şiddeti de o kapsamda artar.
Osmanlı
İmparatorluğu doğası gereği çok kültürlü ve çok milletli bir yapıya sahipti.
18. yüzyılın sonlarında gerçekleşen Fransız Devrimi ve onun ortaya çıkardığı, çeşitli
düşünceler (bağımsızlık özellikle milliyetçilik gibi düşünceler),
imparatorluklar açısından büyük bir tehlike arz etmekteydi. Osmanlı yönetici
sınıfı bu tehlikeyi geç de olsa fark etmiş, bu düşüncelerin karşısına
imparatorluğu bir arada tutacak İslamcılık ve Osmanlıcılık gibi fikirleri
ortaya koymuşlardır. Ancak hem dünyada ulus devletlerin kuruluşu hem de sözü
edilen düşünce akımlarının fiili durumlar sonucu geçerliliğini kaybetmesi
Osmanlı aydınını farklı çözümler üretme noktasında bir arayışa itmiştir.