12 Haziran 2023 Pazartesi

ŞİİR NE ANLATIR? NASIL ANLATIR?

Şiirin Toplumsal Gelişimi

Taşır insanların hem aşkını, hem acısını / Bağrımdaki şu deli, şu ince yürek / İnsan gibi yaşamaktır bugün gerçek din / İnsan gibi yaşamak 

(Tevfik Fikret, Tarih-i Kadim)                   

Sanatın en eski kaynaklarından ve ürünlerinden biridir şiir. İlkel çağlardan bu yana yaşamla iç içe olmuş, kimi zaman yaşamı yansıtırken kimi zamanda onu zenginleştiren ve açıklayan bir öğe olmuştur. 

Şiir de diğer sanat dalları gibi insanın gereksinimlerinden ve bu gereksinimleri giderme ihtiyacından doğmuştur. Uygarlık tarihinde şiir ve şair daima önemli bir misyon üstlenmiştir. İlkel kabilelerde bu misyona mistik-ilahi bir sıfat eklenmiş, zaman içinde bu mistik yön törpülenerek kendi doğal gelişim seyrini sürdürmüştür. Her coğrafyada ve kültürde farklı kulvarlarda; ama daima insana dönük bir varoluş içinde üretilegelmiştir. Bir bakıma doğanın yeniden üretildiği bir aracına dönüşmüştür.

"Burjuvazi, şimdiye dek saygı duyulan ve saygılı bir korkuyla bakılan bütün mesleklerin halelerini söküp attı. Doktoru, avukatı, rahibi, şairi, bilim adamını kendi ücretli kölesi durumuna getirdi…İlk kapitalist ulus İtalya idi. Feodal ortaçağın sonuna ve modern kapitalist çağın başlangıcına, dev bir kişi damgasını vurdu: hem ortaçağın son şairi hem de modern zamanların ilk şairi bir İtalyan, Dante. 1300'de olduğu gibi, bugün de, yeni bir tarihsel çağ yaklaşıyor. İtalya, bize, bu yeni, proleter çağın doğuş anına damgasını vuracak yeni Dante'yi verecek mi?" (Komünist manifesto)

Bu alıntı tam bir diyalektiğin zorunluluk ilkesine bir atıfı da barındırır içinde. Sanatın kökeninde var olduğunu belirttiğimiz “gereksinimleri karşılama” özelliği, siyasal ve sosyal koşullardan bağımsız değildir çünkü. Kimi dönemlerde bu ifade ediş, yine o sosyal ve siyasal şartlardan dolayı bir içe kapanmaya vesile olsa da ilk fırsatta kabına sığmayan bir atılganlıkla kendi mecrasında akmaya devam etmiştir. Özellikle Türk şiirinin gelişimini bu siyasal ve sosyal değişkenler üzerinden değerlendirmek mümkündür.

Anadolu topraklarında şiirin kökleri çok eskilere dayanır. Yazının kullanılmaya başlanmasından asırlar önce “Halk Edebiyatı” olarak adlandırılan ve bütünüyle söze dayalı bir şiir anlayışı varlığını sürdürmüştür. 13. yüzyıldan sonra “yüksek zümre edebiyatı” olarak da adlandırılan, saraya ve seçkinlere dönük bir elit şiir akımı olan Divan edebiyatı da aynı süreçte gelişim gösterir. Divan şiirinin gelişimi Osmanlının ekonomik-kültürel gelişiminden bağımsız değildir. Kaldı ki Divan edebiyatının doruğu kabul edilen yıllar aynı zamanda bu edebiyatın da en zengin ve etkili ürünlerini verdiği yıllardır. Divan Edebiyatı olarak adlandırılan bu elit edebiyat daha ehil ve bireyci bir şiir olarak gelişirken (elbette içerikte farklı istisnalar da barındırmaktaydı) Halk edebiyatı ise bütünüyle yukarıda sözünü ettiğimiz “gereksinimler” sonucu, geniş toplumsal kesimlerin sosyo-kültürel sorunlarını yansıtmaya olanak sağlayacak şekilde gelişmiştir.

19. yüzyılın ortalarından sonra Türk şiirinde, Avrupa’da meydana gelen siyasal gelişmelerden beslenen bir değişim rüzgârı ortaya çıkar. Bu değişim ve gelişim Osmanlı’daki siyasal değişmeler ekseninde yer yer kesintiye uğramış olsa da şiir toplumsal ihtiyaçların gereği ve bunları karşılama misyonundan soyutlanmamıştır.

Dünyada 20. yüzyılın başlarından itibaren toplumcu bir şiir gelişmeye başlar. Özellikle bu yüzyıl öncesinde yaşanan ihtilaller ve toplumsal ayaklanmalar şiirde de ifadesini bulur. Ekim devrimiyle beraber sosyalist gerçekçi şiir anlayışı bizde de ilk örneklerini vermeye başlar.

“1950-1960 yılları arasındaki siyasal atmosfer içinde rahat manevra alanı bulamayan, hatta bazıları kovuşturmaya uğrayıp tutuklanan veya eserleri toplattırılan” toplumcu gerçekçilerin esas etki alanı aslolarak ancak 60’ların rüzgârıyla bir hareket gücüne ulaşır.

1953 yılından itibaren Yeditepe, Yenilik, A, İstanbul ve  Şiir Sanatı gibi dergilerde, 1956’dan sonra ise Pazar Postası dergisi başta olmak üzere dönemin diğer dergilerinde şiirlerini neşreden Turgut Uyar (ö.1985), Edip Cansever (ö.1986),  Cemal Süreya Seber (ö.1990), Ece Ayhan (ö.2002),  İlhan Berk (d.1916), Ercüment Uçarı (d.1928), Kemal Özer (d.1935), Ülkü Tamer (d.1937) ve dünya görüşü itibariyle farklı bir şahsiyet Sezai Karakoç (d.1933) gibi şairler, İkinci Yeni hareketi olarak daha farklı bir şiir anlayışıyla ortaya çıkarlar. 

Şiir üzerine yazmak gerçekten çok zor. Ancak bir insan hangi alanda üretim yaparsa yapsın bu üretim alanının tarihini, gelişimini kavrayamamış bir insan söz konusu alanda tekrarlara düşecek, sıradan olanın sınırlarını aşamayacak en sonunda da orijinal olamadığında yarına hiçbir şey bırakamayacaktır.

 Kısacası geleceğin şiirini yazmak, dünü ve bugünü anlayıp kavramaktan geçmektedir. Geçmişte bu iş öyle değildi kuşkusuz. Farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda ve farklı dillerde birbirinden habersiz olarak şiir bir gelişim gösterir. Özellikle yaşadığımız topraklarda yazılı kültürün gelişememiş olması da buna eklenince (özellikle halk şiirinde) sık sık tekrarlarla karşılaşıyoruz. Dün için bu anlaşılabilir bir durumken özellikle bilgi birikiminin ve bilginin yeniden üretiminin muazzam şekilde geliştiği bu çağda tekrar ya da taklidin kaçınılmaz sonu yok oluştur!

 “Eski yerel ve ulusal kapalılık ve kendine yeterlik yerine de ulusların her yönde hareketliliği ve her yönde birbirine bağımlılığı geçmekte. Üstelik yalnız maddi üretimde değil manevi üretimde de bu böyle. Ayrı ayrı ulusların manevi ürünleri ortak mülk oluyor. Ulusal tek yanlılık ve sınırlılık artık mümkün değil, pek çok ulusal ve yerel edebiyattan bir dünya edebiyatı oluşmakta. (Komünist manifesto)

 Öncelikle şiiri diğer edebi ürünlerden ayıran en temel unsurlardan bahsetmek istiyorum. Bu öteden beri bir tartışma konusu olagelmiş ve bu bağlamda farklı dallarda farklı şiir anlayış ve ürünleri ortaya çıkmıştır. Büyülü söz de denilen şiirin, müziğin de yardımıyla ve onun söze dökülmesi sonucu geliştiği düşünülmektedir. Bu da şiirin olmazsa olmazının “ezgi” başka bir değişle müzik olduğu sonucunu doğurmaktadır. En azından ilkel kabile yaşamında bunların izlerine rastlanmıştır.

 ŞİİR NE ANLATIR?

Şiirin “bir şey  anlatması” onun türsel özelliğinden değil, sanatın doğuşundaki gereksinim ilişkisinden, yani yaşamla arasındaki bağdan kaynaklanıyor. Kaldı ki, şiirin “bir şey anlatması”yla romanın, öykünün “bir şey  anlatması”  birbirinden çok ayrı. Her tür, kendi olanakları  içinde,  kendine  özgü  bir biçimde “anlatıyor”.

Sanatın doğuşundaki gereksinim giderme kökeninden, bu kökenin onu yüz yüze getirdiği yaşamı  yansıtma  niteliğinden geliyor.  Çünkü şiirin  yaşamla  bağı, onun içerdiği  bütün ilişkileri kucaklayacak kadar geniş ve kapsamlı.  Yaşamı  olanca zenginliğiyle yansıtmaya elverişli bir  tarih  ve  coğrafya  var gerisinde.

Şiir ne zaman bir gerileme içine girse, saldırı işte  bu noktada gösteriyor kendini. Tarihle ve  coğrafyayla bağlantıyı koparma noktasında. Son olarak, 80 sonrasında da böyle  yapıldı.  Şiirin tarihine, coğrafyasına sahip çıkan  toplumcu  kesimin  80 öncesindeki  yükselişini  durdurmak  için,   “büyük dâva”larla uğraştığı, “ayrıntı”ları önemsemediği, oysa yaşamın salt “büyük dâva”lardan oluşmadığı, “ayrıntı”ların da önemli olduğu ileri sürüldü. (80 sonrasında kurulan yayınevlerinden   birinin “ayrıntılar da önemlidir” sloganını kullanmasını anımsayalım.) Bu, şiirin kendi coğrafyasıyla bağlantısını koparma yolunda  bir göstergeydi. 

Şiirin nereye kadar gerilediğine bakınca, “ayrıntı”ları önemsemek gerektiğini  söyleyenlerin  “ayrıntı”da boğulur hale geldiğini görüyoruz. Toplumcu kesimin de, bireyin “ihmal” edildiği eleştirisine boyun eğerek, hızla artan ölçüde bir “özne şiiri” yazmaya  yöneldiğini,  gerilemeyi  bu  açıdan yaşadığını söyleyebiliriz. Hangi yönden bakarsak, bir benzeşme ortamı, bir kimliksizlik çıkıyor ortaya. (“Yeni bir Divan şiirine doğru mu?” diye  sorulduğunu  anımsayalım.)  Koparılan   bağlantı yeniden kurulmazsa, şiirin tarihine de coğrafyasına da sahip çıkılmazsa, durumun değişmesi de söz konusu değil.

“Ayrıntı”da boğulduğunu söylediklerimizin yaşamla ilişkiden beklentileri sınırlı. Örneğin yaşamı değiştirmek diye bir kaygıları, hele şiirin bu alanda işlevi olabileceği gibi bir düşünceleri yok.   Onlar, şiiri,  aydınlar  arası  bir  “zekâ,  zevk  ve  bilgi” gösterisine dönüştürmüşler bile.  “Özne  şiiri”yle  yetinenlerin ise, yaşamla bağ  kuran,  onu  hem  yansıtan,  hem  değiştirmeyi amaçlayan bir tutumla ilişkileri  hâlâ  varsa,  şiirin  tarihine yeniden bakmaları, coğrafyasını yeniden kullanmaları gerekiyor.

Bu noktada, üstelik elimizin altında eşsiz bir kaynak bulunuyor. Nâzım Hikmet, bir de bu coğrafyayı nasıl kullandığına bakılarak okunabilir. Okunduğu zaman da, hicivden taşlamaya, destandan portreye, bilinçaltı akımından rubaiye, bu coğrafyanın türsel ve biçimsel olarak; ya da  Şeyh Bedrettin’denTaranta Babu’ya, Kuvayi Milliye’den uzay yolculuğuna, aşk şiirlerinden “Makinalaşmak İstiyorum”a ilgi alanı olarak  nerelere  yayıldığı görülebilir.

Sonbahar şiiri yazdığı için kendisini eleştiren Kemal Tahir’e Nâzım Hikmet’in yanıtı, bu coğrafyanın sınırları olmadığını gösterir nitelikte: “Niçin yazmayacakmışım? Sonbahar da, yaz ve  kış gibi bir mevsimdir ve insanlar bütün bu mevsimlerden geçerler”.  Ardından  söyledikleri ise   nasıl yazılması konusunda bir uyarı: “Yeter ki kışın bile ümitsiz olmasınlar, ihtiyarlıklarını cesaretle, ümitle karşılasınlar  ve onu hiç de bitmiş, ölü bir mevsim olarak kabul etmesinler”.

Bu sınırsızlığa ve uyarıya, Nâzım Hikmet kadar, Mayakovski’den Brecht’e, Lorca’dan Aragon’a, Eluard’dan Neruda’ya uzanan geniş bir ozanlar toplamında da rastlıyoruz. Hepsini birleştiren,  yaşamla kurdukları ilişki, onu bütün ayrıntılarıyla, zenginliğiyle kavrama ve yansıtma çabası. Yine Nâzım Hikmet’in satırlarıyla söylersek, "şiir insanların özyaşamlarının her evresinde okuyabildikleri, sordukları  sorunun karşılığını bulabildikleri” genişlikte yazılmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...