Postmodern felsefenin çok katmanlı ve karmaşık yapısı bu felsefe içinde tarif edilen düşünürlerin birbirinden derin ayırımlar içinde varlık göstermelerine de neden olmuştur. Söz konusu düşünürler arasındaki farklılıklar bazen o kadar ileri gitmektedir ki bunlar karşıtlık noktasına ulaşmasına rağmen aynı felsefi düzlem içinde değerlendirilmeleri ilginç bir durum olmaktadır.
Fredric Jameson, Lyotard, Baudrillard, Foucault gibi modernizme eleştirel yaklaşan düşünürler, gelişmiş Batı toplumlarında modernliğin derin bir dönüşüm geçirdiğini savunurlar. Habermas, ve Giddens gibi düşünürler ise içinde yaşadığımız dönemin bir kopuştan çok modernliğin bir devamı olduğu savındadırlar. (Tüzen, 2008: 148).
Jameson ile Baudrillard’ı karşılaştırdığımızda kavramsallaştırmalarında da ciddi farklar görürüz. Baudrillard’ postmodern dönem için “sanayi-sonrası” terimini tercih ederken Jameson “geç-kapitalizm” kavramını kullanır. Kuşkusuz bu farklılaşmanın ideolojik temelli olduğu rahatça söylenebilir. Ki Jameson, “geç-kapitalizm” terimini bir kendisinden önceki ile bağa ve devamlılığa işaret etmek için kullanırken, Baudrillard “sanayi-sonrası” kavramını bir kopuş anlamında kullanır.[1]
“Postmodern söylemin çok bilinen, tanınmış düşünürlerinden Jameson Marksisttir, Baudrillard’ı anarşist ve Lyotard’ı pragmatist olarak nitelemek mümkün gözükmektedir.”[2]
Postmodernizmi post-endüstriyel (çokululuslu)
kapitalizmin ileri bir aşamasının kültürel mantığı olarak değerlendiren
Jameson’ın, Marksizm temelli teorik ve teorik düşüncelerinin şekillenmesinde,
Hegel’in eleştirel yaklaşımı, Georg Lukacs’ın estetik anlayışı ile Ernest
Bioch, Adomo, Walter Benjamin ve Sartre'ın düşüncelerinin yoğun etkileri olduğu
ifade edilmektedir.
“Jameson, Marx’ın teorisini, üç bölüme ayırarak incelemiştir, son evrede bahsettiği ise Postmodernizmdir. İşte bu nedenle; postmodernizmi “geç-kapitalizm” olarak adlandırmaktadır. Ancak, bu durum Jameson’ın Marx’a karşı çıktığı şeklinde yorumlanamaz; çünkü Jameson, konjektürü anlamada Marxist teorinin vazgeçilmez olduğunu vurgular. Jameson’a göre, Marksist teori günümüzü anlamak için ve hatta değiştirebilmek için tek teoridir.”[3]
Jameson postmodernizmin yeni bir dönem olarak tarifine karşı çıkar. Buradan hareketle, farklı sanat dallarını inceleyerek kapitalizmin farklı bir biçimde de olsa hala devam etmekte olduğu tezini savunur. Ancak Jameson toplumsal gelişimin yeni bir aşamada olduğu tezine karşı çıkmaz. Ancak bu aşamanın kendisini kapitalizmden bağımsız değil; onun içinde tarif eder ki bu değişime yol açan da zaten kapitalizmin kendisidir.
Jameson’a göre postmodernizm, kapitalist gelişmişliğin geldiği aşamanın karşılığı olan kültürel bir merhaledir. Dolayısıyla Lyotard ve Delueze’ün aksine Jameson postmodern kavramını Marksist felsefe içinde görüp ona göre konumlanmıştır. Bu anlamda yeni bir ekonomik ya da ideolojik farklılaşmadan çok kapitalist gelişmişliğin sosyoekonomik karşılığı olan bir çıktıdan bahsetmektedir.
Bu düşüncelerden hareketle Jameson’un postmodern bir karşıtlığı da yok denilebilir. Yani postmodernizmi kültürel bir aşama olarak gören Jameson bu aşamayı olumlu değerlendirmekten de geri durmaz:
“Jameson’a göre, postmodernizmin bazı yönleri daha olumlu değerlendirilebilir. Modernizmin kullandığı şiirsel romanların yerini anlatıya bırakması gibi... Diğer özellikleri ise görülür bir şekilde negatiftir. Tarih algısının yok olması da bunlardan biridir. Tüm bu gelişmeler, ahlaken üzülünen ya da basitçe kutlanan bir durum olmaktan ziyade tarihsel bir gelişme olarak değerlendirilmelidir”[4]
Jameson’ın Bilişsel Haritalandırma çalışmaları,
değişim ve tarihsellik konusunda radikal bir ısrar ile şekillenmiştir. 20.
Yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle Amerika'da Marksizmin tanınmasına
ve böylece ABD’de yeni bir sol düşüncenin gelişmesine katkıları olmuştur. Bunun
için de Jameson, bir Marksist olarak geç dönem kapitalizm koşullarında
Marksizmi dogmatik ve donmuş kalmış bir ideoloji olarak ele alanların aksine
onu eleştirel olarak ele alarak güncel tartışmaların içine dahil etmiş bir
düşünürdür. Sadece bu tutum bile kapitalizmin geldiği düzey ve Marksizmin
bunlara yanıt vermede yetersiz kaldığı yönündeki dogmatik tezlere anlamlı bir
cevap olarak durmaktadır.
KAYNAKÇA
·
Allan Megill, Aşırılığın Peygamberleri Nietzsche
- Heidegger - Foucault – Derrida, Çev. Tuncay Birkan, Metis Yay, İstanbul, 2021
· Bahar Ayaz, Geç kapitalizm: Medya ve sanatta
içeriğin metalaşması ve anlamsızlaşması, Abant kültürel Araştırmalar Dergisi (AKAR),
2016, Cilt 1, Sayı 1.
· Fredric Jameson, Modernizm İdeolojisi Edebiyat
Yazıları, Çev. Kemal Atakay- Tuncay Birkan, Metis Yay., İstanbul, 2008.
· Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç
Kapitalizmin Kültürel Mantığı, Çev. Nuri Plümer - Abdülkadir Gölcü, Nirengi
Kitap, Ankara, 2008.
·
Gencay Şaylan, Postmodernizm, 4. Baskı, İmge
Kitabevi Yay., Ankara, 2009.
· Hasan Tüzen, Postmodernizm Mitosu, SDÜ Fen
Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2008, Sayı:17, s.145-158.
·
Jean Baudrillard, Şeytana Satılan Ruh ya da
Kötülüğün Egemenliği, Çev. Oğuz Adanır, DoğuBatı Yay., 2015.
[1]Fredric
Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı, Çev. Nuri
Plümer - Abdülkadir Gölcü, Nirengi Kitap, Ankara, 2008.
[2] Gencay Şaylan,
Postmodernizm, 4. Baskı, İmge Kitabevi Yay., Ankara, 2009, s. 47.
[3] Bahar Ayaz, Geç
kapitalizm: Medya ve sanatta içeriğin metalaşması ve anlamsızlaşması, Abant
Kültürel Araştırmalar Dergisi (AKAR), 2016, Cilt 1, Sayı 1, 121
[4] Bahar Ayaz, Geç
kapitalizm: Medya ve sanatta içeriğin metalaşması ve anlamsızlaşması, Abant
Kültürel Araştırmalar Dergisi (AKAR), 2016, Cilt 1, Sayı 1, 125
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler