23 Kasım 2022 Çarşamba

TÜRKİYE'DE ŞİDDETİN KAYNAKLARI

Ülkemizde şiddet vakalarında gözle görülür bir artış yaşanıyor. Kadın cinayetleri başta olmak üzere, çocuklara yönelik türlü şiddet vakalarına, muhalefete dönük sindirme ve bastırma vakaları da eklendiğinde şiddet vakalarındaki artışın doğrudan siyasal erkin bu konuda gösterdiği iradeden bağımsız düşünülemeyeceği değerlendirilmektedir.

Özellikle toplumsal eylem ve protestolara dönük ölçüsüz devlet şiddetinin boyutları giderek artıyor. Bunun en önemli gerekçelerinden biri ise “cezasızlık halinin” ve şiddet uygulayanlara dönük yaptırımların yetersizliği olarak görülmeli.

En önemli insanlık suçlarında, işkence vakalarında, cinayetlerde, yaralamalarda dahi etkin soruşturma yürütülmemesi ve bu hukuksuzlukların etkili bir biçimde cezalandırılmaması da bu şiddet kültürünü besleyen etkenlerin başında gelmektedir.

Hükümetin özellikle siyasi saiklerle muhaliflere dönük yaptığı açıklamalar yargıyı da etkilemekte; yargılamalarda ise faillere caydırıcı cezalar vermekten imtina edilmektedir. Öte yandan kamu görevlilerinin hukuka aykırı eylemleri pek çok vakada somut olarak görüldüğü halde yaptırımsız bırakılırken, şiddet eylemleri kutsanmakta, en yetkili ağızlardan şiddet eylemlerini meşrulaştıran bir dil kullanılmakta dahası mağdura yapılanın “az bile olduğu” ve “arkasının geleceği” yönündeki açıklamalar ibretle izlenmektedir. Bunların son örnekleri de muhalefet liderlerine yapılan saldırı ve provokasyonların ardından yaşanmıştır. Muhalefet liderlerine dönük şiddet eylemleri ise bu işin artık doruğu ve korkutucu boyutu olarak görülmeldir. Dolayısıyla muhalefet liderlerine dönük saldırı ve linç girişimlerini canlı yayınlarla topluma izlettirilerek adeta saldırı ve provokasyonlara meşruiyet kazandırma çabaları ibret ve dehşetle izlenmektedir.

Öte yandan MİT'in eski yöneticilerinden birinin basın yoluyla, alenen işkence ve kötü muamele eylemleri itiraflarına ve bu eylemlerini alenen meşru gösterme çabalarına rağmen savcılıkların bu konuda harekete geçmemesi de dikkate şayandır!

 Geçmişte Anayasa Mahkemesi, meşru ve yerinde görülen şiddetin, hak ihlali oluşturduğuna dair birçok karar almıştır. Ancak özellikle her fırsatta “Gezi Eylemlerini” hedef gösteren iktidarın söylemleriyle uyumlu olarak kimi savcılıkların bu eylemlerde uygulanan ölçüsüz şiddet ve eziyet davalarında izlediği tutum, Gezi’yle sınırlı kalmaksızın, tüm şiddet eylemlerinin zamanaşımına sokulması riskini gündeme getirmiştir.

 Gezi eylemleri sürecinde, Ankara’da, polis şiddetini protesto etmek için toplanan kalabalığa uygulanan ölçüsüz şiddet ve ardından bir avukatın yaşadığı şiddeti yargıya taşıma süreci sonrasında ortaya çıkan tablo ise Anayasa Mahkemesi kararlarının dahi dikkate alınmadığı bir cezasızlık halinin giderek kural haline getirildiği izlenimini yaratmaktadır.

 Gezi’ye ilişkin 2020 yılında verilen son Anayasa Mahkemesi kararlarından birinde, savcılığın polisler hakkındaki soruşturmayı yeniden başlatması gerektiği ifade edildiği halde Ankara Başsavcılığı, 8 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğuna karar vererek, dosyayı kapatmıştır.

 Savcılığın bu kararı, Gezi’de uygulanan şiddet eylemlerinin tamamı için zamanaşımı riski doğurmakla birlikte Gezi’yle sınırlı kalmaksızın tüm şiddet ve eziyet davalarının zamanaşımı adı altında bir kez daha meşrulaştırılması ve cezasızlık halinin yaygınlaştırılması anlamına gelmektedir. Öte yandan da Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararlarını da boşa düşürmektedir. Bu kararlarda, AKP hükümetinin doğrudan ya da dolaylı müdahaleleri sonucu, Gezi’deki polis şiddetini ve işkencesini sorgulatmaz hale getirmek eğiliminin baskın hale getirilmek istendiği yönündeki izlenim güçlenmektedir.

 Kuşkusuz şiddetin bu kadar yaygınlaşıp görünür hale gelmesi ve gündelik hayatın alelade bir parçası haline gelmesinde başat sorumluluk iktidara düşmektedir. Bunun önlenmesi konusunda her şeyden önce şeffaf ve adil bir yargılama sürecinin işletilmesi, vatandaşı devlet şiddeti başta olmak üzere her türlü eziyetten koruma görevi de yine hükümete düşmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...