DTCF’de Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü eğitimim sırasında (1999-2004) tanıma şansı bulduğum ve iki ayrı dersini aldığım değerli bir hocam Kurtuluş Kayalı. Derslerinde daima sorgulatan, şaşırtan ve esprili bir anlatıma sahip olduğu için genel olarak derslerinden büyük keyif alırdık. Aynı zamanda ufuk açıcı ve sorgulatan yaklaşımlarıyla bakış açımızın gelişmesine de büyük katkıları olduğu inancımı daima korudum. Sorulara ve tartışmaya açık yaklaşımıyla, entelektüel derinliği ile DTCF’nin genel akademik ortamından farklı bir kişilik çizen Kayalı’nın aynı yıllarda Doğu Batı dergisinde yayınlanan yazılarını da takip ettim. Bu çalışmada ilk basımı 1994 yılında yayımlanan “Türk Düşünce Dünyasında Yol izleri” adlı yapıtı okumaları üzerine düşündürdüklerini özetlemeye çalışacağım.
Özellikle tarih alanında yaptığı önemli araştırma ve değerlendirmeleriyle tanınan Kurtuluş Kayalı’nın kendi alanında çok sayıda kitap ve makalesi bulunmaktadır. Türk tarihi ve düşünce tarihi üzerine yaptığı çalışmaları emekliliğinden sonra da çeşitli mecralarda sürdürmeye devam etmektedir. Kayalı’nın yazdığı Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri[1] muhtelif tarihlerde yazdığı makalelerin bir araya getirilmesinden oluşmuştur. Kitaptaki makalelerin ilki önsözde belirtildiği 1975 yılında yayımlanmıştır. Bu tariften itibaren farklı zamanlarda yayınlanmış yazılar kitap kapsamında bir araya getirilmiştir. Ancak yazar da burada zaman vurgusu yaparak kimi değerlendirmelerin bugün (kitabın yayımlandığı 2001 tarihi itibariyle) tartışmaya açık olduğunu ifade etmiştir.
Kayalı’nın azımsanamayacak sayıda kitap ve makalesi bulunmaktadır. Kültür, sosyoloji ve tarih bağlamında özellikle Türk düşünce dünyasında etkili olduğunu düşündüğü kimi isimlere yer veren yazar; Said Halim Paşa’dan Niyasi Berkes’e, Behice Boran’dan Cemil Meriç’e kadar farklı eğilimlerdeki yazar ve düşünürlere eğilen yazar bir tarihçi kimliği ötesinde bir sosyolog gözüyle toplumsal gelişim ışığında konularına eğilmiştir.
Zaten genel olarak kaleme aldığı diğer eserlere de bakıldığında Kayalı, yönünü genel olarak Türk düşünce tarihine çevirmiş ve yine bu kaynaktan beslenmiş bir araştırmacı olarak nitelendirilebilir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de tarihçi kimliğiyle Türk düşünce tarihi alanına yönelmiş az sayıda araştırmacıdan biri olması onun eserlerini daha da kıymetli hale getirmektedir.
Bu yapıtında da tarihsel açıdan Türk düşünce tarihini irdelemiş ve Türk
düşüncesinin gelecekte ne yönde evrileceğini tartışan, bu anlamda akademik
çevre ve gençler açısından önemli bir kaynak olarak görülebilir.
Kayalı’nın birçok makalesini bir araya getirerek yayımladığı Türk
Düşünce Dünyasında Yol İzleri Türkiye’de salt uzmanlarının ilgi alanına giren
isimleri gündeme getirmektedir. Eserin bütün olarak değerlendirdiğimde kitap
arka kapağındaki açıklama aslında kitabı özetler niteliktedir:“Elinizdeki
kitap, sosyal bilimsel düşünüş ve özellikle sosyoloji düşüncesine yoğunlaşıyor.
Bir derdi ve davası olan, yol açıcı düşünce insanlarının, Hilmi Ziya Ülken,
Mümtaz Turhan, Mübeccel Kıray, Cemil Meriç, Niyazi Berkes, Muzaffer Şerif,
Behice Boran, Pertev Naili Boratav’ın eserlerinin özünde saklı olana ilişkin
tespitlerde bulunuyor. Cumhuriyet’in kuruluş evresi ile güncellik (yani arefesi
ve sonrasıyla 1980!) arasında kalan dönemlerin, özellikle de 1940’ların kültür
ve düşünce ortamıyla ilgili önemli yorumları var Kayalı’nın. Ünlü “Dil-Tarihli
hocaları” ve onların tasfiyesini, zamanın ruhu hakkında fikir verici bir vaka
olarak ele alıyor. 1940’lar ve 1960’ların düşünsel ortamıyla ilgili
belirlemelerin fonunda, Tanzimat ve Meşrutiyet fikriyatını da görüyoruz. Türk
düşünce hayatındaki süreklilikleri kavramak, dönemsel zihniyet farklılıklarını
yerli yerine koymak, problemleri bağlamına oturtmak için vazgeçilmez bir yol,
bu. Türk düşünce tarihinin yakın geçmişine, yakın geçmişinin de basit
kavgasının taraflarına değil, sorunun vazediliş biçimini eleştiren düşün
adamlarına yönelmek… Kurtuluş Kayalı, bu yönelişin verimli örneklerini veriyor.”[2]
Eserin özeti olarak değerlendirilebilecek bu alıntı, hem
çalışmanın kapsamını ve konularını hem de Kayalı’nın nelere odaklandığını
açıklar niteliktedir. Dolayısıyla yazar, bu çalışmayla kendinden önce bu
alanlarda eser vermiş yazar, akademisyen, siyasetçi ve düşün adamlarıyla ilgili
araştırmalarının sonuçlarını paylaşmış olmaktadır.
Günümüzde objektif bir tarih perspektifinden iyi uzaklaşıldığı
nazara alındığında Türkiye’nin düşünsel ve tarihsel temellerinin araştırılması
ve bunların olabildiğince objektif olarak okuyucuya sunulmasının nasıl yakıcı
bir ihtiyaç haline geldiği tartışmasızdır. Türkiye’nin Orta Doğu’dan, Avrupa’ya
Kafkaslar’dan Balkanlar’a kadar pek çok bölgede açmazlar içine girdiği dikkate
alındığında ülkenin gelecekte girdiği bu çıkmazları aşmasında; kültürel,
siyasi, ekonomik ve askeri politikalarını yeniden reorganize etmesi bağlamında,
dolayısıyla ülkenin geleceğinin şekillenmesinde bu çalışmaların önemli bir veri
kaynağı olacağı kuşkusuzdur.
Öyleyse Türkiye’nin bugünü ve yarınını gerçek anlamda
kavrayabilmek, ülkenin geçtiği merhaleleri anlayabilmek için Türk düşüncesinin
kırılma noktalarını kavrayıp bunları derinlemesine yorumlamak hayati bir mesele
olarak karşımızda durmaktadır. Bu anlamda Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri
Türkiye’de alanına önemli bir ufuk sunmaktadır.
Yapıt, toplam dört bölümden oluşmaktadır.
I. Bölüm: “Tarih ve Toplum”
(s. 21-49) başlığı altında dört alt başlıktan oluşmuştur. Bu başlıklar:
Kültürel Süreklilik, Said Halim Paşa, Dinsel Muhalefete Dair, İslam’ın Çağdaş
İşlevi olarak sıralanmaktadır.
II. Bölüm: “Tarih-Sosyoloji-Kültür”
(s. 53-100) başlığı altında Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Sosyolojinin
Gelişimi Üzerine Bazı Düşünceler, 1930’lar Sonrasında Türkiye’nin Kültürel
Görünümü (s. 69-86), Akademik ve Alternatif Tarihçiliğin Sınırlılıkları alt
başlıklarından oluşmaktadır.
III. Bölüm: “1940’lı Yıllar
Türk Düşünce Dünyası” başlığını taşımaktadır. Bu bölüm aynı zamanda kitabın en
kapsamlı bölümüdür. Bu genel başlık altında şu alt başlıklar yer almıştır:
Türkiye’de Sosyal Bilimlerdeki Gelişmelerin Dinamizmi ve Tıkanıklıkları,
1940’lı Yıllar Düşünce Dünyası ve Tanzimat, Niyazi Berkes’in Tarihsel ve
Sosyolojik Çalışmalarının Türk Düşün Yaşamı Üzerindeki Etkileri, Bir Yalnız
Adam: Niyazi Berkes, Niyazi Berkes’in Akademik Ahlakı, Behice Boran’ın Sosyolojik
Çalışmalarının Nitelikleri, Sosyolog Behice Boran, Muzaffer Şerif Başoğlu’nun
İki Yapıtı, Hilmi Ziya Ülken, Dil-Tarih Hocaları ve 1948 Tasfiyesi, Köy
Enstitüleri’nin Kültürel ve Siyasal Boyutları.
IV. Bölüm: Eserin bu son
bölümünde “1960’lı Yıllar Türk düşünce Dünyasının Bazı Özellikleri” genel
başlığı altında Türkiye’de Toplumsal Bilimlerde Bunalım, Cemil Meriç: Bir
Münzevi Aydının Düşünsel Serüveni, Cemil Meriç’in Hiciv Konusundaki
Duyarlılığı, Bir Vesilesiyle Türk Düşünce Dünyası alt başlıklarından oluşmuştur.
Tüm bu başlıkları belli bir tarihsel ve sosyolojik çerçeve içinde
irdeleyen Kayalı’nın özellikle 20. yüzyıl Türk düşünce tarihini merkez
araştırma alanı olarak ele aldığının altını çizmek gerekiyor.
Kitapta yukarıda da bahsettiğim gibi yazarın Türk düşüncesinde önemli gördüğü bazı isimler üzerinden bir anlatı yolu seçilmiştir. Bunun bir biyografi çalışması olduğu yanılgısı yaratacağını bile bile bu yola girmesi noktasında yazar önsözde bir uyarı yapmıştır: “…bu kitaplarda yazılanları biyografi sananlar var. Dünyanın en zor şeyi anlamayana bir şeyler anlatmaya çalışmak Nafile çabaya gerek yok.”[3]
“ÇALIŞMA HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ”
Sanırım bir yazarın en büyük sorunlarının başında, özellikle
ülkemizde, anlaşılma sorunu geliyor. Herhalde yazarların sanatçıların bu kadar
soruşturma ve davayla muhatap olmasının bir kaynağı da bu olsa gerek. Kayalı
kitabının önsözüne ek olarak işte bu başlık altında bir açıklama daha yapma
gereği duymuştur.
Bu başlık altında Türkiye’de düşünce insanlarının nasıl eksik
değerlendirildiği ve çoğu kez de bu düşün adamlarının yapıtları ve eylemleri
arasındaki bağın gözetilmediği üzerinde durmuştur. Diğer bir değişle siyasal
eğilimlerin araştırmalara ve bu araştırmaları yapanlara karşı geliştirilen
tavırlarda etkili olduğunu ve bunun düşünsel sürece olduğu kadar bilimsel
gelişime de zarar verdiği vurgulanmıştır. Bunun için de özellikle Hilmi Ziya
Ülken ve Behice Boran örneklerini vermiştir: “Türkiye gibi bir ülkede de
ideal ölçüler çoğunlukla siyasal eğilimin öne çıkarılması şeklinde olmaktadır.
Siyasal tavır o kadar öne çıkmaktadır ki, farklı bir siyasal konumda bulunanlar
ciddiye alınıp önemsenmemektedir. Düşünsel düzeyi, soyutlama seviyesi daha
gelişkin olanlar pek o kadar ciddiye alınmamaktadır. Bir başka şekilde söylemek
gerekirse, güncel siyasal yaklaşımlar ve taraflılık daha önemli görülmektedir.
Siyaset ağırlıklı bir düşünce tarihi gündeme getirilmektedir”[4]
GENEL DEĞERLENDİRME
Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri adlı kitapta, Türkiye’nin
düşünce hayatında tarih ve sosyal bilimler ışığında bir analiz yapılmıştır. Bir
taraftan düşünürlere odaklanan yazar bir yandan da bu düşünürlerin yapıtlarına
odaklanmıştır. Özellikle Türkiye’de sosyal bilimlerin gelişmesine ciddi katkı
sunan ancak günümüzde (alanları dışında) isimleri pek yad edilmeyen Hilmi Ziya
Ülken, Mümtaz Turhan, Mübeccel Kıray, Niyazi Berkes, Cemil Meriç, Behice Boran
gibi düşünürlerin eserlerinin içerik, yöntem ve tema olarak nelere nasıl
odaklandıkları ve birbirlerini nasıl etkiledikleri yorumlamış, bir yandan
okurlarının ufkunu genişletirken sorularıyla bu sorgulama sürecine katkı
sunmaya çalışmıştır.
Osmanlı döneminden Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan çizgide 1940’lı
yıllardan başlayarak ve 1980’li yıllara kadar uzanan bir çizgide Türk düşünce
ortamını ve düşünsel-tarihsel süreç diyalektiğini irdeleyerek bunlara kendi
cephesinden yeni bir yorum getirmiştir.
Kendisinin de hocalık yaptığı Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin
hocalarının sosyolojik ve Türkiye’nin toplumsal yapısıyla ilgili yapmış olduğu
çalışmaları da çalışmanın merkezine alan yazar, anılan tarihlerin siyasal ve
toplumsal iklimini de okuyucuya aksettirmiştir. Dönemin sosyal bilimsel
portresini çizen Kayalı, bir açından döneme ışık tutarken diğer yandan da
kendisini de bir parçası olarak gördüğü bilimsel mirasa yorumlarıyla katkıda
bulunmaya, Türkiye’deki sosyal bilim araştırmalarının ne denli politize
olduğunu ve Türk entelektüelinin bunalımlarını önemli özneler üzerinden
anlatmak yoluna girmiştir.
Yazar kitabının ilk bölümünde Türkiye aydınlarını kategorize
etmektedir. Aydınları ikiye ayırmıştır. Özellikle kimi “aydınların” Türkiye’nin
gerçekliğinden uzak olduğunu ifade etmiştir. Devamında 1960’lı yıllarının
Türkiye’sinin hem siyasal açıdan hem de toplumsal açıdan dönüşümleri, akademi
camiasında yarattığı dönüşüm anlatılmıştır. Bu dönüşümün yansımalarının 1990’lı
yıllar ile karşılaştırarak bir senteze ulaşmaya çalışmıştır.
1960’lı yıllardan günümüze değin (tabi kitabın yazıldığı döneme
kadarki bir saptamadır bu) Türk aydınının politik alanda ağırlıklı olarak
varlık göstermesini bir sorun olarak ifade etmektedir. Kayalı’ya göre, “Türk
aydını güncel meselelere gömülüdür; bu meseleleri çözmeyi kendine misyon
biçmiştir, bunun yolu ise siyasette olmaktır; Türk aydını bir siyasal partiye
kendisini mahkum hissetmektedir.” Gerçekten bu düşüncesi yerinde midir?
Bana göre bu tartışmaya açık bir meseledir. Kaldı ki günümüzde bunun aksi
yönünde iyice apolitikleşen bir “aydın” zümresi giderek varlığını
hissettirmekte ya da iktidar tandanslı yeni aydın tipolojilerinin özellikle
medya kanalıyla topluma empoze edildiği bir başka gerçeklikle karşılaşıyoruz.
Aydınların politikadan uzak durmaları aslında başta ifade ettiği Türkiye
gerçekliğinden kopuk olmakla eşdeğer bana göre. Her şeyin dibine kadar politik
olduğu 21. yüzyılda politikadan azade bir aydınlanmanın varlığından
bahsedebilmek ne dün ne de bugün bana göre mümkün değil. Kuşkusuz yazarın
burada altını çizdiği önemli bir nokta var ki buna ben de sonuna kadar
katılıyorum. Türk aydınının siyasallaşması ve bu bağlamda toplumdan kopuk
olması, salt belli bir dünya görüşüne odaklanmasına sebep olmakta, bu çerçeve
dışındaki gelişmeleri, amiyane tabirle öteki mahallede olup bitenlere sağır
kalıyor. Böylece toplumun tamamına olmasa da toplumun bir bölümüne
yabancılaşmış bir aydın tipi karşımıza çıkıyor. Yazar da tüm bunları Türkiye
düşünce tarihinin gelişimi önünde önemli birer engel olarak görmektedir.
Yazar kitabında Hilmi Ziya Ülken’e özel bir ağırlık vermiştir. Onu
diğer düşünürlerden farklı görmüş, bu farklılığı da tam da yukarıda
bahsettiğimiz “tek yönlü yakınlık” meselesinden azade olmasında bağlamıştır. Bu
nedenle de yazara göre, Hilmi Ziya toplumsal meselelere daha bütüncül bir
şekilde bakabilmiştir. Bunun dışında Niyazi Berkes ve Behice Boran gibi
aydınların eserlerinin Türk literatürüne önemli katkıları olduğu ifade
edilmiştir. Kayalı’ya göre Berkes ve Boran’ın çalışmalarında izledikleri yol ve
yöntemler, siyasal duruşları ile birleşince eserlerinde belirli sınırlılıklar
doğurmuştur. Özellikle de hem sağ hem de sol kanatta yer alan düşünürlerin
eserlerinde belirli konuların ön plana çıkartılarak diğer konulardan uzak
kalmaları eleştirilmiştir. Bilimin siyasallaşması olarak gördüğü bu durum,
doğuya ve doğu kültürüne sırt çevrilmesi olarak somutlanmakta, bu durum da
ampirik çalışmalara ağırlık verilmesi gibi sonuç doğurmaktadır. Yazar bu
sınırlılığın Türkiye’nin bilimsel ilerleyişinin önünde engel olduğu noktasında
kesin bir hükme sahiptir. Bu yaklaşımları Cumhuriyet dönemi Türk düşüncesinin
gelişimi önündeki engeller olarak görmüştür. Aynı zamanda bu durum Türk sosyal
bilimlerinin tıkandığı nokta olarak da ifade edilmiştir. Bu yaklaşımla
beraber Türkiye aydının Avrupa’yı öne çıkardığı ve sonuç olarak da ‘Avrupa’yı
kendimizden daha iyi tanıdığımız’ çıkarımı yapılmıştır.
Sonraki bölümde Cumhuriyet döneminde sosyolojinin gelişmesinin yol
izleri üzerine durulmuştur. Bununla beraber sosyoloji alanındaki eserler ve bu
eserlerde izlenen yol ve yöntemleri tartışılmıştır. Bu dönem düşünürlerinin en
büyük problemleri sosyolojik konuları güncel konular olarak tartışmaları
olmuştur.
Kurtuluş Kayalı bu eserinde ağırlıklı olarak siyasal gelişmeler
etkisiyle şekillenen Türk düşüncesinin karşılaştığı sorunları ve bu sorunlar
karşısında kimi isimler üzerinde değişen entelektüel dünyayı konu etmiştir.
Tanzimat’tan bugüne Türkiye’de siyasal ortamdan soyutlanamayacak düşün dünyası
önemli dönemeçlerden geçmiştir. Kuşkusuz bu dönemlerle özdeşleşen, döneme
ruhunu katan isimler de azımsanmayacak sayıdadır. Türk siyasi düşüncesine yön
veren bu dönemlerin ortaya çıkardığı düşünsel sorunlar ile bu sorunlarla daha
önce ilgilenmiş aydınların düşüncelerinden de hareketle kendi yaklaşımlarını
ifade eden Kayalı’nın, Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri adlı çalışması bana
kalırsa daha uzun yıllar bu alanda çalışmalar yapacaklar için önemli bir başvuru
kaynağı olmaya devam edecektir.
[1] Kurtuluş
Kayalı, Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri, İletişim Yayınları, Ankara, 2001
[2] Kurtuluş Kayalı, Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri, İletişim Yayınları, Ankara, 2001, Arka Kapak Notu
[3] Kurtuluş
Kayalı, Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri, İletişim Yayınları, Ankara, 2001,
s. 11
[4] A.g.e.
s.13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler