29 Nisan 2021 Perşembe

KURTULUŞ KAYALI’NIN TÜRK DÜŞÜNCE DÜNYASINDA YOL İZLERİ ADLI YAPITI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

DTCF’de Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü eğitimim sırasında (1999-2004) tanıma şansı bulduğum ve iki ayrı dersini aldığım değerli bir hocam Kurtuluş Kayalı. Derslerinde daima sorgulatan, şaşırtan ve esprili bir anlatıma sahip olduğu için genel olarak derslerinden büyük keyif alırdık. Aynı zamanda ufuk açıcı ve sorgulatan yaklaşımlarıyla bakış açımızın gelişmesine de büyük katkıları olduğu inancımı daima korudum. Sorulara ve tartışmaya açık yaklaşımıyla, entelektüel derinliği ile DTCF’nin genel akademik ortamından farklı bir kişilik çizen Kayalı’nın aynı yıllarda Doğu Batı dergisinde yayınlanan yazılarını da takip ettim. Bu çalışmada ilk basımı 1994 yılında yayımlanan “Türk Düşünce Dünyasında Yol izleri” adlı yapıtı okumaları üzerine düşündürdüklerini özetlemeye çalışacağım.

Özellikle tarih alanında yaptığı önemli araştırma ve değerlendirmeleriyle tanınan Kurtuluş Kayalı’nın kendi alanında çok sayıda kitap ve makalesi bulunmaktadır. Türk tarihi ve düşünce tarihi üzerine yaptığı çalışmaları emekliliğinden sonra da çeşitli mecralarda sürdürmeye devam etmektedir. Kayalı’nın yazdığı Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri[1] muhtelif tarihlerde yazdığı makalelerin bir araya getirilmesinden oluşmuştur. Kitaptaki makalelerin ilki önsözde belirtildiği 1975 yılında yayımlanmıştır. Bu tariften itibaren farklı zamanlarda yayınlanmış yazılar kitap kapsamında bir araya getirilmiştir. Ancak yazar da burada zaman vurgusu yaparak kimi değerlendirmelerin bugün (kitabın yayımlandığı 2001 tarihi itibariyle) tartışmaya açık olduğunu ifade etmiştir.

Kayalı’nın azımsanamayacak sayıda kitap ve makalesi bulunmaktadır. Kültür, sosyoloji ve tarih bağlamında özellikle Türk düşünce dünyasında etkili olduğunu düşündüğü kimi isimlere yer veren yazar; Said Halim Paşa’dan Niyasi Berkes’e, Behice Boran’dan Cemil Meriç’e kadar farklı eğilimlerdeki yazar ve düşünürlere eğilen yazar bir tarihçi kimliği ötesinde bir sosyolog gözüyle toplumsal gelişim ışığında konularına eğilmiştir.

Zaten genel olarak kaleme aldığı diğer eserlere de bakıldığında Kayalı, yönünü genel olarak Türk düşünce tarihine çevirmiş ve yine bu kaynaktan beslenmiş bir araştırmacı olarak nitelendirilebilir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de tarihçi kimliğiyle Türk düşünce tarihi alanına yönelmiş az sayıda araştırmacıdan biri olması onun eserlerini daha da kıymetli hale getirmektedir.

Bu yapıtında da tarihsel açıdan Türk düşünce tarihini irdelemiş ve Türk düşüncesinin gelecekte ne yönde evrileceğini tartışan, bu anlamda akademik çevre ve gençler açısından önemli bir kaynak olarak görülebilir.

Kayalı’nın birçok makalesini bir araya getirerek yayımladığı Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri Türkiye’de salt uzmanlarının ilgi alanına giren isimleri gündeme getirmektedir. Eserin bütün olarak değerlendirdiğimde kitap arka kapağındaki açıklama aslında kitabı özetler niteliktedir:“Elinizdeki kitap, sosyal bilimsel düşünüş ve özellikle sosyoloji düşüncesine yoğunlaşıyor. Bir derdi ve davası olan, yol açıcı düşünce insanlarının, Hilmi Ziya Ülken, Mümtaz Turhan, Mübeccel Kıray, Cemil Meriç, Niyazi Berkes, Muzaffer Şerif, Behice Boran, Pertev Naili Boratav’ın eserlerinin özünde saklı olana ilişkin tespitlerde bulunuyor. Cumhuriyet’in kuruluş evresi ile güncellik (yani arefesi ve sonrasıyla 1980!) arasında kalan dönemlerin, özellikle de 1940’ların kültür ve düşünce ortamıyla ilgili önemli yorumları var Kayalı’nın. Ünlü “Dil-Tarihli hocaları” ve onların tasfiyesini, zamanın ruhu hakkında fikir verici bir vaka olarak ele alıyor. 1940’lar ve 1960’ların düşünsel ortamıyla ilgili belirlemelerin fonunda, Tanzimat ve Meşrutiyet fikriyatını da görüyoruz. Türk düşünce hayatındaki süreklilikleri kavramak, dönemsel zihniyet farklılıklarını yerli yerine koymak, problemleri bağlamına oturtmak için vazgeçilmez bir yol, bu. Türk düşünce tarihinin yakın geçmişine, yakın geçmişinin de basit kavgasının taraflarına değil, sorunun vazediliş biçimini eleştiren düşün adamlarına yönelmek… Kurtuluş Kayalı, bu yönelişin verimli örneklerini veriyor.”[2]

Eserin özeti olarak değerlendirilebilecek bu alıntı, hem çalışmanın kapsamını ve konularını hem de Kayalı’nın nelere odaklandığını açıklar niteliktedir. Dolayısıyla yazar, bu çalışmayla kendinden önce bu alanlarda eser vermiş yazar, akademisyen, siyasetçi ve düşün adamlarıyla ilgili araştırmalarının sonuçlarını paylaşmış olmaktadır.

Günümüzde objektif bir tarih perspektifinden iyi uzaklaşıldığı nazara alındığında Türkiye’nin düşünsel ve tarihsel temellerinin araştırılması ve bunların olabildiğince objektif olarak okuyucuya sunulmasının nasıl yakıcı bir ihtiyaç haline geldiği tartışmasızdır. Türkiye’nin Orta Doğu’dan, Avrupa’ya Kafkaslar’dan Balkanlar’a kadar pek çok bölgede açmazlar içine girdiği dikkate alındığında ülkenin gelecekte girdiği bu çıkmazları aşmasında; kültürel, siyasi, ekonomik ve askeri politikalarını yeniden reorganize etmesi bağlamında, dolayısıyla ülkenin geleceğinin şekillenmesinde bu çalışmaların önemli bir veri kaynağı olacağı kuşkusuzdur.

Öyleyse Türkiye’nin bugünü ve yarınını gerçek anlamda kavrayabilmek, ülkenin geçtiği merhaleleri anlayabilmek için Türk düşüncesinin kırılma noktalarını kavrayıp bunları derinlemesine yorumlamak hayati bir mesele olarak karşımızda durmaktadır. Bu anlamda Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri Türkiye’de alanına önemli bir ufuk sunmaktadır.

Yapıt, toplam dört bölümden oluşmaktadır.

I. Bölüm: “Tarih ve Toplum” (s. 21-49) başlığı altında dört alt başlıktan oluşmuştur. Bu başlıklar: Kültürel Süreklilik, Said Halim Paşa, Dinsel Muhalefete Dair, İslam’ın Çağdaş İşlevi olarak sıralanmaktadır.

II. Bölüm: “Tarih-Sosyoloji-Kültür” (s. 53-100) başlığı altında Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Sosyolojinin Gelişimi Üzerine Bazı Düşünceler, 1930’lar Sonrasında Türkiye’nin Kültürel Görünümü (s. 69-86), Akademik ve Alternatif Tarihçiliğin Sınırlılıkları alt başlıklarından oluşmaktadır.

III. Bölüm: “1940’lı Yıllar Türk Düşünce Dünyası” başlığını taşımaktadır. Bu bölüm aynı zamanda kitabın en kapsamlı bölümüdür. Bu genel başlık altında şu alt başlıklar yer almıştır: Türkiye’de Sosyal Bilimlerdeki Gelişmelerin Dinamizmi ve Tıkanıklıkları, 1940’lı Yıllar Düşünce Dünyası ve Tanzimat, Niyazi Berkes’in Tarihsel ve Sosyolojik Çalışmalarının Türk Düşün Yaşamı Üzerindeki Etkileri, Bir Yalnız Adam: Niyazi Berkes, Niyazi Berkes’in Akademik Ahlakı, Behice Boran’ın Sosyolojik Çalışmalarının Nitelikleri, Sosyolog Behice Boran, Muzaffer Şerif Başoğlu’nun İki Yapıtı, Hilmi Ziya Ülken, Dil-Tarih Hocaları ve 1948 Tasfiyesi, Köy Enstitüleri’nin Kültürel ve Siyasal Boyutları.

IV. Bölüm: Eserin bu son bölümünde “1960’lı Yıllar Türk düşünce Dünyasının Bazı Özellikleri” genel başlığı altında Türkiye’de Toplumsal Bilimlerde Bunalım, Cemil Meriç: Bir Münzevi Aydının Düşünsel Serüveni, Cemil Meriç’in Hiciv Konusundaki Duyarlılığı, Bir Vesilesiyle Türk Düşünce Dünyası alt başlıklarından oluşmuştur.

Tüm bu başlıkları belli bir tarihsel ve sosyolojik çerçeve içinde irdeleyen Kayalı’nın özellikle 20. yüzyıl Türk düşünce tarihini merkez araştırma alanı olarak ele aldığının altını çizmek gerekiyor.

Kitapta yukarıda da bahsettiğim gibi yazarın Türk düşüncesinde önemli gördüğü bazı isimler üzerinden bir anlatı yolu seçilmiştir. Bunun bir biyografi çalışması olduğu yanılgısı yaratacağını bile bile bu yola girmesi noktasında yazar önsözde bir uyarı yapmıştır: “…bu kitaplarda yazılanları biyografi sananlar var. Dünyanın en zor şeyi anlamayana bir şeyler anlatmaya çalışmak Nafile çabaya gerek yok.”[3]


“ÇALIŞMA HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ”

Sanırım bir yazarın en büyük sorunlarının başında, özellikle ülkemizde, anlaşılma sorunu geliyor. Herhalde yazarların sanatçıların bu kadar soruşturma ve davayla muhatap olmasının bir kaynağı da bu olsa gerek. Kayalı kitabının önsözüne ek olarak işte bu başlık altında bir açıklama daha yapma gereği duymuştur. 

Bu başlık altında Türkiye’de düşünce insanlarının nasıl eksik değerlendirildiği ve çoğu kez de bu düşün adamlarının yapıtları ve eylemleri arasındaki bağın gözetilmediği üzerinde durmuştur. Diğer bir değişle siyasal eğilimlerin araştırmalara ve bu araştırmaları yapanlara karşı geliştirilen tavırlarda etkili olduğunu ve bunun düşünsel sürece olduğu kadar bilimsel gelişime de zarar verdiği vurgulanmıştır. Bunun için de özellikle Hilmi Ziya Ülken ve Behice Boran örneklerini vermiştir: “Türkiye gibi bir ülkede de ideal ölçüler çoğunlukla siyasal eğilimin öne çıkarılması şeklinde olmaktadır. Siyasal tavır o kadar öne çıkmaktadır ki, farklı bir siyasal konumda bulunanlar ciddiye alınıp önemsenmemektedir. Düşünsel düzeyi, soyutlama seviyesi daha gelişkin olanlar pek o kadar ciddiye alınmamaktadır. Bir başka şekilde söylemek gerekirse, güncel siyasal yaklaşımlar ve taraflılık daha önemli görülmektedir. Siyaset ağırlıklı bir düşünce tarihi gündeme getirilmektedir”[4]

GENEL DEĞERLENDİRME

Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri adlı kitapta, Türkiye’nin düşünce hayatında tarih ve sosyal bilimler ışığında bir analiz yapılmıştır. Bir taraftan düşünürlere odaklanan yazar bir yandan da bu düşünürlerin yapıtlarına odaklanmıştır. Özellikle Türkiye’de sosyal bilimlerin gelişmesine ciddi katkı sunan ancak günümüzde (alanları dışında) isimleri pek yad edilmeyen Hilmi Ziya Ülken, Mümtaz Turhan, Mübeccel Kıray, Niyazi Berkes, Cemil Meriç, Behice Boran gibi düşünürlerin eserlerinin içerik, yöntem ve tema olarak nelere nasıl odaklandıkları ve birbirlerini nasıl etkiledikleri yorumlamış, bir yandan okurlarının ufkunu genişletirken sorularıyla bu sorgulama sürecine katkı sunmaya çalışmıştır.

Osmanlı döneminden Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan çizgide 1940’lı yıllardan başlayarak ve 1980’li yıllara kadar uzanan bir çizgide Türk düşünce ortamını ve düşünsel-tarihsel süreç diyalektiğini irdeleyerek bunlara kendi cephesinden yeni bir yorum getirmiştir.

Kendisinin de hocalık yaptığı Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin hocalarının sosyolojik ve Türkiye’nin toplumsal yapısıyla ilgili yapmış olduğu çalışmaları da çalışmanın merkezine alan yazar, anılan tarihlerin siyasal ve toplumsal iklimini de okuyucuya aksettirmiştir. Dönemin sosyal bilimsel portresini çizen Kayalı, bir açından döneme ışık tutarken diğer yandan da kendisini de bir parçası olarak gördüğü bilimsel mirasa yorumlarıyla katkıda bulunmaya, Türkiye’deki sosyal bilim araştırmalarının ne denli politize olduğunu ve Türk entelektüelinin bunalımlarını önemli özneler üzerinden anlatmak yoluna girmiştir.

Yazar kitabının ilk bölümünde Türkiye aydınlarını kategorize etmektedir. Aydınları ikiye ayırmıştır. Özellikle kimi “aydınların” Türkiye’nin gerçekliğinden uzak olduğunu ifade etmiştir. Devamında 1960’lı yıllarının Türkiye’sinin hem siyasal açıdan hem de toplumsal açıdan dönüşümleri, akademi camiasında yarattığı dönüşüm anlatılmıştır. Bu dönüşümün yansımalarının 1990’lı yıllar ile karşılaştırarak bir senteze ulaşmaya çalışmıştır.

1960’lı yıllardan günümüze değin (tabi kitabın yazıldığı döneme kadarki bir saptamadır bu) Türk aydınının politik alanda ağırlıklı olarak varlık göstermesini bir sorun olarak ifade etmektedir. Kayalı’ya göre, “Türk aydını güncel meselelere gömülüdür; bu meseleleri çözmeyi kendine misyon biçmiştir, bunun yolu ise siyasette olmaktır; Türk aydını bir siyasal partiye kendisini mahkum hissetmektedir.”  Gerçekten bu düşüncesi yerinde midir? Bana göre bu tartışmaya açık bir meseledir. Kaldı ki günümüzde bunun aksi yönünde iyice apolitikleşen bir “aydın” zümresi giderek varlığını hissettirmekte ya da iktidar tandanslı yeni aydın tipolojilerinin özellikle medya kanalıyla topluma empoze edildiği bir başka gerçeklikle karşılaşıyoruz. Aydınların politikadan uzak durmaları aslında başta ifade ettiği Türkiye gerçekliğinden kopuk olmakla eşdeğer bana göre. Her şeyin dibine kadar politik olduğu 21. yüzyılda politikadan azade bir aydınlanmanın varlığından bahsedebilmek ne dün ne de bugün bana göre mümkün değil. Kuşkusuz yazarın burada altını çizdiği önemli bir nokta var ki buna ben de sonuna kadar katılıyorum. Türk aydınının siyasallaşması ve bu bağlamda toplumdan kopuk olması, salt belli bir dünya görüşüne odaklanmasına sebep olmakta, bu çerçeve dışındaki gelişmeleri, amiyane tabirle öteki mahallede olup bitenlere sağır kalıyor. Böylece toplumun tamamına olmasa da toplumun bir bölümüne yabancılaşmış bir aydın tipi karşımıza çıkıyor. Yazar da tüm bunları Türkiye düşünce tarihinin gelişimi önünde önemli birer engel olarak görmektedir.

Yazar kitabında Hilmi Ziya Ülken’e özel bir ağırlık vermiştir. Onu diğer düşünürlerden farklı görmüş, bu farklılığı da tam da yukarıda bahsettiğimiz “tek yönlü yakınlık” meselesinden azade olmasında bağlamıştır. Bu nedenle de yazara göre, Hilmi Ziya toplumsal meselelere daha bütüncül bir şekilde bakabilmiştir. Bunun dışında Niyazi Berkes ve Behice Boran gibi aydınların eserlerinin Türk literatürüne önemli katkıları olduğu ifade edilmiştir. Kayalı’ya göre Berkes ve Boran’ın çalışmalarında izledikleri yol ve yöntemler, siyasal duruşları ile birleşince eserlerinde belirli sınırlılıklar doğurmuştur. Özellikle de hem sağ hem de sol kanatta yer alan düşünürlerin eserlerinde belirli konuların ön plana çıkartılarak diğer konulardan uzak kalmaları eleştirilmiştir. Bilimin siyasallaşması olarak gördüğü bu durum, doğuya ve doğu kültürüne sırt çevrilmesi olarak somutlanmakta, bu durum da ampirik çalışmalara ağırlık verilmesi gibi sonuç doğurmaktadır. Yazar bu sınırlılığın Türkiye’nin bilimsel ilerleyişinin önünde engel olduğu noktasında kesin bir hükme sahiptir. Bu yaklaşımları Cumhuriyet dönemi Türk düşüncesinin gelişimi önündeki engeller olarak görmüştür. Aynı zamanda bu durum Türk sosyal bilimlerinin tıkandığı nokta olarak da ifade edilmiştir.  Bu yaklaşımla beraber Türkiye aydının Avrupa’yı öne çıkardığı ve sonuç olarak da ‘Avrupa’yı kendimizden daha iyi tanıdığımız’ çıkarımı yapılmıştır.

Sonraki bölümde Cumhuriyet döneminde sosyolojinin gelişmesinin yol izleri üzerine durulmuştur. Bununla beraber sosyoloji alanındaki eserler ve bu eserlerde izlenen yol ve yöntemleri tartışılmıştır. Bu dönem düşünürlerinin en büyük problemleri sosyolojik konuları güncel konular olarak tartışmaları olmuştur.

Kurtuluş Kayalı bu eserinde ağırlıklı olarak siyasal gelişmeler etkisiyle şekillenen Türk düşüncesinin karşılaştığı sorunları ve bu sorunlar karşısında kimi isimler üzerinde değişen entelektüel dünyayı konu etmiştir. Tanzimat’tan bugüne Türkiye’de siyasal ortamdan soyutlanamayacak düşün dünyası önemli dönemeçlerden geçmiştir. Kuşkusuz bu dönemlerle özdeşleşen, döneme ruhunu katan isimler de azımsanmayacak sayıdadır. Türk siyasi düşüncesine yön veren bu dönemlerin ortaya çıkardığı düşünsel sorunlar ile bu sorunlarla daha önce ilgilenmiş aydınların düşüncelerinden de hareketle kendi yaklaşımlarını ifade eden Kayalı’nın, Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri adlı çalışması bana kalırsa daha uzun yıllar bu alanda çalışmalar yapacaklar için önemli bir başvuru kaynağı olmaya devam edecektir.

 

 


[1] Kurtuluş Kayalı, Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri, İletişim Yayınları, Ankara, 2001

[2] Kurtuluş Kayalı, Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri, İletişim Yayınları, Ankara, 2001, Arka Kapak Notu

[3] Kurtuluş Kayalı, Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri, İletişim Yayınları, Ankara, 2001, s. 11

[4] A.g.e. s.13

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler

NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"

Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...