23 Nisan 1564 tarihinde
Stratford Upon Avon Warwickshire'de doğmuştur. Yaşamına ilişkin kısıtlı
bilgilerin çelişkilerle dolu olmasına rağmen kilise, belediye ve saray
kayıtlarından çeşitli bilgiler elde edilmeye çalışılmıştır. Buna göre saygın ve
maddi düzeyi yüksek bir aileden gelme olduğu anlaşılmıştır. StratfordUpon-A
von'da öğrenimini tamamlamış, 1852'de bir toprak sahibinin kızı olan ve
kendinden sekiz yaş büyük Anne Hathaway ile evlenmiştir. 1585'de Stratford'tan
ayrılmıştır. Bu yılla, hakkındaki ilk atıfın göründüğü 1592 yılı arasında
yaşamı ile ilgili hiç bir şey bilmiyoruz. 1613 yıllarında Stratford'a geri
dönmüştür. 23 Nisan 1616 'da Stratford'ta ölen William Shakespeare yaşamı
boyunca 37 oyun, 154 sone ve 2 uzun ve konulu şiir yazmıştır. Tüm oyunları 1623
yılında arkadaşları tarafından yayınlanmıştır. William Shakespeare, sadece
İngiliz edebiyatının değil, dünya edebiyatının gelmiş geçmiş en önemli
yazarlarından biri olarak kabul edilmektedir. Yazın konusunda bir deha olarak
değerlendirilen Shakespeare, eserleriyle tiyatroya yön vermiş olsa da yaşamına
ilişkin bilgiler kesin değildir. Ve hakkında pek fazla şey bilinmemektedir.
Shakespeare’i ve onun edebiyatını incelemek bir uzmanlık alanıdır. Öyle ki
İngiliz dili ve edebiyatı öğretiminde Shakespeare ayrı bir ders olarak
okutulmaktadır.
(şiir, müzik, edebiyat, sanat, sinema ve kültür yazıları... Pek şahsi yazılar güncesi...)
19 Ekim 2021 Salı
WİLLİAM SHAKESPEARE'İN HAYATI VE MACBET OYUNUNU
29 Nisan 2021 Perşembe
ARTAUD VE GROTOWSKİ’NİN SANAT ANLAYIŞLARI ÜZERİNE
Artaud ile Grotowski’nin sanat anlayışlarını karşılaştırmadan önce bunların sanat anlayışlarına dair bir değerlendirme yapmaya ardında da sanat anlayışlarında kesişen noktaları belirlemeye çalışalım.
Fransız
oyun yazarı ve şair Antonin Artaud avangart tiyatronun önde gelen kuramcılarından
kabul edilmektedir. Andre Breton, R.Vitrac ve Louis Aragon’la birlikte sürrealizm
hareketinin önemli temsilcilerindendir. 1927 yılında sürrealistlerle bağını
kopararak bağımsız çalışmalarını sürdüren Artaud, 1932 ve 1933 yıllarında “Vahşet
tiyatrosu” bildirilerini kaleme alır. Tiyatro görüşlerini ise “Tiyatro ve İkiz” (Le théâtre et son double) adlı yapıtında
anlatır.
Artaud’un tiyatro anlayışının temelinde “yasamla sanat arasındaki ayrımın ortadan kaldırılması” fikri yatar. Öyle ki Artaud’ya göre tiyatro, bir oyun olmanın ötesinde oyuncu ve seyirci açısından hakiki bir yaşantı ve kendini keşfetmenin bir aracı olmalıdır. Böyle bir anlayışla inşa edilen tiyatroda seyirci de hayata içkin olanı bulmalı, bir bakımı kendini keşfetmeli, kendi iç yolculuğuna çıkabilmelidir. Buradan hareketle de Artaud, “tiyatronun toplumu değiştirme gücü”ne inanmış, sanatın işlevselliğini merkeze alan toplumcu (toplumu iyileştirici) yanını öne çıkarmıştır.
ERWİN PİSKATOR VE POLİTİK TİYATRO
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4AcKilS2TGHKdsOYLfdvRtOFsb4ifY0n71it1ltj9PqZ5d6Is8EK_CtkWSYbTrXaQgzW3otZYwaoeDxJFActE7osrYcKu-mGYp9K8SXTI2LInFUUTDMb0AleAuwH8GNkyH-6BYQAua-ks/w320-h174/ubuandthetruthcommission-e1487688197222.jpg)
Piscator’un
“Politik Tiyatro” alanındaki çalışmaları aynı ismi taşıyan kitabında
toplanmıştır. Bu yapıt da modern tiyatronun önemli çalışmaları arasında gösterilmektedir.
Özellikle Alman faşizmin yükselişe geçtiği yıllarda gelişen yeni bir tiyatro
anlayışının, epik tiyatronun gelişimi, döneme damga vuran ve bugüne de ışık
tutan oyunları, bu oyunların hazırlık süreçleri, dekorları, kısacası dönemin
tiyatro dünyasına açılan bir kapı niteliğinde görülebilir.
Eserlerinde döneminin güncel politik olaylarını da sahneye yansıtan ve bunu gerçekleştirmek için modern teknolojinin tüm olanaklarından yararlanan Piscator, 1920’lerin sonlarında Aslan Asker Şvayk'la dikkatleri üzerine çeker. Ancak bu süreçte yalnız değildir. Epik tiyatronun kurucu ismi Brecht’ten; Toller, Tucholsky, Mehring, Gropius ve George Grosz’a kadar önemli isimlerle çalışmış, birlikte projeler üretmiştir. Piscator, tiyatroya saydam projeksiyonu, film ve çizgi film kullanımı gibi yenilikleri getirerek teknolojiyi işe koşmuş bununla beraber de yeni ve ileri sahne mimarisi tekniği geliştirmiştir.
ANTİK YUNAN’DAN BERTOLT BRECHT’E İLLÜZYON KAVRAMI
Sahne, yönetmenin temel anlatım alanlarından biridir. Oyuncunun evrenini ortaya koyabilen bu alan yönetmenin tasarım algısıyla zengin anlatım olanakları sunar. Elbette sahne, salt metinsel boyutta değil, dış mekânda da var olabilen bir anlatım aracıdır.
Tiyatro tarihi, sürekli değişen anlatım ve ifade biçimlerine uyarak, çağların ihtiyaçları çerçevesinde dinamik bir değişim göstermiştir. Tiyatro ve onun anlatım araçları, her toplumun düşünce ve yaşam biçimi, anlatım, ifade ve dil kalıpları, dini, siyasi ve toplumsal yapısından bağımsız ele alınamaz. Çağımızda da, ulusların sanatsal etkinlikleri dönemin düşünsel, siyasal ve toplumsal gelişmelerinden bağımsız açıklanamaz.
Tiyatronun Antik Roma döneminde, seyircinin
duygularını harekete geçirmek için başlıca ve olmazsa olmaz şart, bu duyguların
öncelikle oyuncu tarafından hissedilmesi gerekliliği düşüncesi egemendi. Bu
dönemde yanılsama seyirci ile izleyici arasında tam bir duygu geçişine
dayanıyordu. Bu yaklaşım Horatius’un, eğer bir oyuncu seyirciyi ağlatacaksa,
öncelikle kendi de kederi hissetmelidir, düşüncesiyle özetlenebilir (Carlson,
2008:25).
VAHŞET TİYATROSU
Vahşet Tiyatrosu, ilk olarak Artaud tarafından ortaya atılan bir kavramdır. Artaud, bu kavramı "Tiyatro ve İkizi" adlı eserinde ayrıntılı biçimde açıklar.
Fransız
oyun yazarı ve şair Antonin Artaud avangart tiyatronun önde gelen kuramcılarından
kabul edilmektedir. Andre Breton, R.Vitrac ve Louis Aragon’la birlikte sürrealizm
hareketinin önemli temsilcilerindendir. 1927 yılında sürrealistlerle bağını
kopararak bağımsız çalışmalarını sürdüren Artaud, 1932 ve 1933 yıllarında “Vahşet tiyatrosu” bildirilerini kaleme
alır. Tiyatro görüşlerini ise “Tiyatro ve İkizi” (Le théâtre et son double) adlı yapıtında
anlatır.
Artaud’un tiyatro anlayışının temelinde “Yaşamla sanat arasındaki ayrımın ortadan kaldırılması” fikri yatar. Öyle ki Artaud’ya göre tiyatro, bir oyun olmanın ötesinde oyuncu ve seyirci açısından hakiki bir yaşantı ve kendini keşfetmenin bir aracı olmalıdır. Böyle bir anlayışla inşa edilen tiyatroda seyirci de hayata içkin olanı bulmalı, bir bakımı kendini keşfetmeli, kendi iç yolculuğuna çıkabilmelidir. Buradan hareketle de Artaud, Tiyatronun toplumu değiştirme gücüne inanmış, sanatın işlevselliğini merkeze alan toplumcu (toplumu iyileştirici) yanını öne çıkarmıştır.
BERTOLT BRECHT VE DİYALEKTİK
Şiirden, tiyatro ve öykülere kadar Alman edebiyatının önemli ve üretken yazarlarından olan Bertolt Brecht, sanat anlayışını politik temeller üzerine inşa etmiştir. Kuşkusuz bu temel de Maksizm ve materyalist diyalektik yönteme dayanmaktaydı.
Brecht bu bakış açısını sanat eserlerine de yansıtmış, fikri temellerini oluşturduğu sanat anlayışının pratiklerini de bu çerçeve de geliştirmiştir. Kaldı ki onun kuramsal ve pratik alt yapısını kurduğu epik tiyatronun olmazsa olmaz özelliği de politik bir tiyatro anlayışına dayanıyor olmasıdır.
SERVER TANİLLİ: DEVLET VE DEMOKRASİ YAPITI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJogfFOFkWbYC3dLmuHB78axfJAQJmneeiUAN2uoeVZa4SHm-1Ar2qG2TxaCPX6mUzPk5Lorj8TUh0Cu8sr9N0M0sKEkQ1cqdMSOvb0eYQ7Swxcf2JrBhsNJYi0r5rM2j83iXJ38Jq6fZa/s320/server-tanilli-aniliyor-379-247.jpg)
Önsözden
yapılan bu alıntı bugün okunduğunda bile bize tanıdık gelmekte, günümüzde de
aynı sorunların belki katlanarak devam ettiğini göstermektedir.
Eserden yola çıkılarak hazırlanan bu çalışmada ilk olarak Tanilli’nin tarihi perspektifini ve anayasal değerlendirmeler yöntemini, ardından kitabın temelini oluşturan özellikle demokrasi kavramını ve ardından da Tanilli’nin Türkiye Anayasa tarihi ele alınacaktır.
İSPANYOL TİYATROSU VE LOPE DE VEGA
Antik
Yunan ve Roma, Rönesans’ı doğrudan etkilemiştir. Önce Roma kaynakları ardından
da Yınan eserlerine dönüşle Rönesans’ın temelleri atılmıştır. Bu döneme
kaynaklık eden ve günümüze ulaşabilen en önemli eserler Ars Poetica (Horatius)
ve Poetika (Aristoteles)’dır. Kuşkusuz Platon’un sanata ve sanatçıya ilişkin
görüşleri bu dönemde önemli ölçüde etkili olmuştur.
“Rönesans
tiyatro düşünürleri Diomedes, Donatus gibi ortaçağ yazarlarının; Aristoteles,
Theophrastus, Horatius, Cicero, Quintilian gibi Antikçağ düşünürlerinin
görüşlerini açıklamakla ve savunmakla yetinmişlerdir. İngiliz, Fransız,
İspanyol yazarlarının öncelikle İtalyan kuramcılarından etkilendikleri, onların
aracılığı ile antik yazarları tanıdıkları görülür.”
İngiltere
ve İspanya gibi, ekonomik olarak görece gelişkin ülkelerde canlı bir tiyatro
ortamı oluşmuş, bu ülkelerdeki sanatçı ve kuramcılar, antik yazarlar dışında
yerli yazarları da dikkate alarak çağdaş oyunlardan etkilenmişlerdir. Önceleri
ilkel ve sıradan olmakla yaftalanan ulusal tiyatrolar giderek daha çok merkeze
kaymış ve antik tiyatro eserleri ile karşılaştırılmıştır.
Ortaçağda
Kilise, tiyatronun karşısında konumlanmıştır. Kilisenin ileri gelenleri,
tiyatroyu kaba, bayağı, ayartıcı ve dengesiz olarak görmekteydiler. Bu yaklaşım
XVII. yüzyıla kadar ağırlıklı olarak etkisini gösterir. Bu dönemde bir halk
sanatı ve orta sınıfın malı olarak görülen tiyatro, İngiltere ve İspanya gibi
ülkelerde, yönetici erk, tiyatro çalışmalarını kontrol altında tutabilmek adına
kiliseden yana taraf tutmuşlardır (ŞENER, 2001: 77)
“Bu
dönemde kilisenin tiyatroyla ilişkisi çok çelişkilidir. Tiyatro oyuncularını,
dini bayramların kutlamalarında ve dini ayinlerde azizleri canlandırmaları için
ödünç alan, tiyatroya Tirso de Molina, Calderón, Lope de Vega gibi en yetenekli
yazarlarını sunan kilise, avlularını da tiyatro oyunlarına açarak ekonomik
olarak büyür.”
Lope De Vega’nın yaşadığı çağ, İspanyol İmparatorluğu çağıdır (1492–1898). Bu dönem İspanyolların beş kıtada egemenlik alanları oluşturduğu, sömürgeci bir imparatorluk devrine tekabül eder. Hatta bu anlamda İspanya, dünyanın ilk sömürgeci devletlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla Vega’nın kaleme aldığı oyunlar imparatorluğun bu kendine has durumundan, İspanya’nın siyasi- sosyo-kültürel ve ekonomik koşullarından bağımsız olarak değerlendirilemez.
NEİL SİMON VE THE ODD COUPLE (AYKIRI İKİLİ)
Tam adı Marvin Neil Simon olan oyun yazarı, 1927 Amerika, Bronx’ta doğmuştur. Otuzdan fazla tiyatro oyunu ve yine onlarca TV senaryosu kaleme almıştır. Simon’un ilk oyunu 1961 yılında kaleme almış ve bu oyun aynı yıl sahnelenmiştir. Oyun o denli popüler olmuştur ki 678 kez sahnelenmiştir. Yine 1965'te kaleme aldığı ve bizim konumuz olan “The Odd Couple” oyunu ile Tony ödülünü kazanmıştır. 1991'de ise Lost in Yonkers oyunuyla Pulitzer drama ödülünü almaya hak kazanmıştır.
Oyunlarında sıradan insanların, gündelik
sıkıntılarını anlatan Simon, ele aldığı konuları, derinlemesine, karmaşık ve
evrensel boyutta sorgulayarak yansıtmaya özen göstermiştir.
Oyunlarında, ikili ilişkileri, evlilik
yaşamındaki sorun ve çatışmaları, yaşlanma korkusu, sadakatsizlik, rekabet,
hırs ve ergenlik problemleri gibi konuları anlatır. Karakterleri genellikle New
Yorklu ve Yahudi’dir (kendisi gibi) 4 evlilik yapmış olan yazarın biri evlatlık
olmak üzere üç çocuğu vardır. Ayrıca New York’ta kendi adına bir de tiyatro
kurmuştur.
DİYALEKTİKTE ÖZGÜRLÜK VE ZORUNLULUK
GÖSTERGEBİLİM NEDİR?
Göstergebilim (semiotics, semiology), genel olarak göstergeleri ve gösterge dizgelerini inceleyen bir bilim alanıdır. Kuşkusuz bu tanım, göstergebilimin ele aldığı konu ekseninde yapılmış bir tanımdır. Bu anlamda göstergebilimi kullandığı metoda göre de açıklayabiliriz. Buna göre göstergebilim, dilbilimsel metotları nesnelere uygulayan, dil dışı şeyleri (oyunlar, jestler, yüz ifadeleri, ayinler, edebi eserler, müzik vb.) dille yansıtmayı ve dilsel olmayan bütün olguları da “dil”e dönüştürerek açıklamaya çalışan bir disiplindir.
Göstergebilim anlamı, anlam üretimini ve bu süreci inceleyen bir araştırma alanı olarak değerlendirilmektedir. Bu konuyu açıklamadan önce “anlam” kavramı üzerinde durmak gerekiyor. Anlam herhangi bir sembol, metin, logo, bir fotoğraf, bir bina veya bir reklam bildirisi olabilir. Kısaca insanın algılama alanında yer edebilecek her türlü şey “anlam” konusunun kapsamındadır.
KURTULUŞ KAYALI’NIN TÜRK DÜŞÜNCE DÜNYASINDA YOL İZLERİ ADLI YAPITI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
DTCF’de Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü eğitimim sırasında (1999-2004) tanıma şansı bulduğum ve iki ayrı dersini aldığım değerli bir hocam Kurtuluş Kayalı. Derslerinde daima sorgulatan, şaşırtan ve esprili bir anlatıma sahip olduğu için genel olarak derslerinden büyük keyif alırdık. Aynı zamanda ufuk açıcı ve sorgulatan yaklaşımlarıyla bakış açımızın gelişmesine de büyük katkıları olduğu inancımı daima korudum. Sorulara ve tartışmaya açık yaklaşımıyla, entelektüel derinliği ile DTCF’nin genel akademik ortamından farklı bir kişilik çizen Kayalı’nın aynı yıllarda Doğu Batı dergisinde yayınlanan yazılarını da takip ettim. Bu çalışmada ilk basımı 1994 yılında yayımlanan “Türk Düşünce Dünyasında Yol izleri” adlı yapıtı okumaları üzerine düşündürdüklerini özetlemeye çalışacağım.
28 Nisan 2021 Çarşamba
ZAMANIN ÖTESİNDE SHAKESPEARE
Shakespeare’i öncelikle şairlik yönüyle tanıyan bir okur olarak, oyunlarıyla oldukça geç tanıştığımı belirtmeliyim. Ama Shakespeare oyunlarında da aynı şairane dili kullanmıştır çoğunlukla. Oyunlarının dili kadar biçimsel özellikleri bakımından da şiirsel yapıya uygun olması belki okuma kolaylığı açısından bir avantaj gibi görülebilir; ancak anlaşılması noktasında da zorluklar yaratıyor. Bu sadece okur açısından değil, yazar açısından da bir sorun olarak belirmektedir.
Shakespeare’in yazdıklarında
tiyatroyla şiirin eşsiz bir uyum içinde bütünleştiğini savunan Mina Urgan da bu
özelliğin metinlerine bir sınırlılık getirdiğine işaret eder: “Shakespeare herhangi başka bir dile
çevrilince, değerinin en azından yarısını yitirir. Çünkü tiyatro yazarı
Shakespeare başka bir dile aktarılabilir, ama şair Shakespeare'i başka bir
dilde verebilmek pek olası değildir.”[1]
Bu çalışmada Shakespeare'in dört oyunundaki dört farklı karaktere dair birtakım değerlendirmeler yapmaya çalışacağım. Shakespeare’in kalabalık oyun kadrolarıyla sayısız karakter yarattığı biliniyor. Bu oyun kişilerinin, tarihsel kişilikleri yansıtabildiği gibi yazarın kendi kişiliğinden de izler taşıdığı savunulmuştur. Ancak bu kadar oyun kişisinin, Shakespeare’in kişiliğini, felsefesini, duygu ve düşüncelerini yansıttığını savunmak bana pek gerçekçi gelmiyor açıkçası. Bu konuda Urgan’ın bu tezi destekleyen görüşünü oldukça yerinde buluyorum: “Ve onlar konuşurken, onları yaratan Shakespeare susar.”[2]
LORCA'NIN DUENDE KURAMI VE TÜRK EDEBİYATINDA DUENDENİN İZLERİ
DUENDE NEDİR?
Sanatta duende, içsel bir enerji ve bunun yapıta yansıması olarak ifade edilebilir. Lorca da konuya dair bildirisinde bunu şöyle ifade eder: “Demek ki duende bir arzudur eylem değil, bir mücadeledir düşünce değil.”[1]
Lorca’ya göre insanın içinde vardır ve bunu hareketlendirmek gerekir. Bir metotla ya da çalışmayla elde edilecek bir şeyden öte hisse dayalı bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Sahne üzerinde gösterilen performans açısından değerlendirdiğimizde kişinin iç dinamiklerinden çıkış alan “doğal bir yetenek” ya da içsel bir enerji olarak da yorumlanabilir.
20 Nisan 2021 Salı
GUERNİCA YANIYOR: BİR KATLİAMIN TABLOSU
İspanya iç savaşının simgesi haline gelen Pablo Picasso’nun Guernica’sı, İspanya’nın Bask bölgesinde küçük bir kasabanın adıdır.
İspanya’da iç savaşın tüm acımasızlığıyla hüküm sürdüğü yıllardır ve Bask bölgesi Franco faşizmine geçit vermez. Bask direnir, Guernica direnir ve faşizm kendisine teslim olmayan halkı katletmek için Hitler Almanya’sından imdat dilenir. Kasaba pazarının kurulduğu ve binlerce insanın toplandığı bir sabah aylarca sürecek hava saldırısını başlatırlar. Katliam aynı zamanda dünya tarihine ilk hava bombardımanı olarak geçer. Günlerce yanar Guernica. Binlerce insanın ölümüne sebep olan katliamın bilançosu, küçük kasabanın nüfusunun yarısını öldürmüş ve yaralı olarak kayıtlara geçirmiştir.
14 Nisan 2021 Çarşamba
HALA UMUT VAR... ÖYLEYSE HAYIR!
NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"
Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3VO3nxFgtOKlcd9X3z_nPSgx6qwQg-jjbK2li2YawV4SlJgslVy8SqPDSFbepxgjjtiuRP1CITF7d60SfRwh-RN5bn09ukB_K1rMzyE4GMH0sUHVm95Wbi2Og6Wx-GIqi8wNXnWA1XwOF/s320/unutulan.jpg)
-
Mısra-i Berceste Nedir? Berceste, edebiyatta öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya d...
-
Çağının tanıklığını yapmak kuşkusuz bir aydın tutumu olarak ifade edilir. Ama bu tanıklık öyle anlar olur ki yetersiz kalır ve alelâde gerçe...
-
Rus gerçekçiliğinin öncü yazarlarından olan Çehov’u kendinden önceki yazarlardan ayıran en önemli etkenlerden biri, hayata geniş bir penc...