DTCF’de Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü eğitimim sırasında (1999-2004) tanıma şansı bulduğum ve iki ayrı dersini aldığım değerli bir hocam Kurtuluş Kayalı. Derslerinde daima sorgulatan, şaşırtan ve esprili bir anlatıma sahip olduğu için genel olarak derslerinden büyük keyif alırdık. Aynı zamanda ufuk açıcı ve sorgulatan yaklaşımlarıyla bakış açımızın gelişmesine de büyük katkıları olduğu inancımı daima korudum. Sorulara ve tartışmaya açık yaklaşımıyla, entelektüel derinliği ile DTCF’nin genel akademik ortamından farklı bir kişilik çizen Kayalı’nın aynı yıllarda Doğu Batı dergisinde yayınlanan yazılarını da takip ettim. Bu çalışmada ilk basımı 1994 yılında yayımlanan “Türk Düşünce Dünyasında Yol izleri” adlı yapıtı okumaları üzerine düşündürdüklerini özetlemeye çalışacağım.
29 Nisan 2021 Perşembe
28 Nisan 2021 Çarşamba
ZAMANIN ÖTESİNDE SHAKESPEARE
Shakespeare’i öncelikle şairlik yönüyle tanıyan bir okur olarak, oyunlarıyla oldukça geç tanıştığımı belirtmeliyim. Ama Shakespeare oyunlarında da aynı şairane dili kullanmıştır çoğunlukla. Oyunlarının dili kadar biçimsel özellikleri bakımından da şiirsel yapıya uygun olması belki okuma kolaylığı açısından bir avantaj gibi görülebilir; ancak anlaşılması noktasında da zorluklar yaratıyor. Bu sadece okur açısından değil, yazar açısından da bir sorun olarak belirmektedir.
Shakespeare’in yazdıklarında
tiyatroyla şiirin eşsiz bir uyum içinde bütünleştiğini savunan Mina Urgan da bu
özelliğin metinlerine bir sınırlılık getirdiğine işaret eder: “Shakespeare herhangi başka bir dile
çevrilince, değerinin en azından yarısını yitirir. Çünkü tiyatro yazarı
Shakespeare başka bir dile aktarılabilir, ama şair Shakespeare'i başka bir
dilde verebilmek pek olası değildir.”[1]
Bu çalışmada Shakespeare'in dört oyunundaki dört farklı karaktere dair birtakım değerlendirmeler yapmaya çalışacağım. Shakespeare’in kalabalık oyun kadrolarıyla sayısız karakter yarattığı biliniyor. Bu oyun kişilerinin, tarihsel kişilikleri yansıtabildiği gibi yazarın kendi kişiliğinden de izler taşıdığı savunulmuştur. Ancak bu kadar oyun kişisinin, Shakespeare’in kişiliğini, felsefesini, duygu ve düşüncelerini yansıttığını savunmak bana pek gerçekçi gelmiyor açıkçası. Bu konuda Urgan’ın bu tezi destekleyen görüşünü oldukça yerinde buluyorum: “Ve onlar konuşurken, onları yaratan Shakespeare susar.”[2]
LORCA'NIN DUENDE KURAMI VE TÜRK EDEBİYATINDA DUENDENİN İZLERİ
DUENDE NEDİR?
Sanatta duende, içsel bir enerji ve bunun yapıta yansıması olarak ifade edilebilir. Lorca da konuya dair bildirisinde bunu şöyle ifade eder: “Demek ki duende bir arzudur eylem değil, bir mücadeledir düşünce değil.”[1]
Lorca’ya göre insanın içinde vardır ve bunu hareketlendirmek gerekir. Bir metotla ya da çalışmayla elde edilecek bir şeyden öte hisse dayalı bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Sahne üzerinde gösterilen performans açısından değerlendirdiğimizde kişinin iç dinamiklerinden çıkış alan “doğal bir yetenek” ya da içsel bir enerji olarak da yorumlanabilir.
20 Nisan 2021 Salı
GUERNİCA YANIYOR: BİR KATLİAMIN TABLOSU
İspanya iç savaşının simgesi haline gelen Pablo Picasso’nun Guernica’sı, İspanya’nın Bask bölgesinde küçük bir kasabanın adıdır.
İspanya’da iç savaşın tüm acımasızlığıyla hüküm sürdüğü yıllardır ve Bask bölgesi Franco faşizmine geçit vermez. Bask direnir, Guernica direnir ve faşizm kendisine teslim olmayan halkı katletmek için Hitler Almanya’sından imdat dilenir. Kasaba pazarının kurulduğu ve binlerce insanın toplandığı bir sabah aylarca sürecek hava saldırısını başlatırlar. Katliam aynı zamanda dünya tarihine ilk hava bombardımanı olarak geçer. Günlerce yanar Guernica. Binlerce insanın ölümüne sebep olan katliamın bilançosu, küçük kasabanın nüfusunun yarısını öldürmüş ve yaralı olarak kayıtlara geçirmiştir.
14 Nisan 2021 Çarşamba
HALA UMUT VAR... ÖYLEYSE HAYIR!
18 Aralık 2020 Cuma
DON QUİJOTE ROMANI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Burjuvazi tarih sahnesine çıkarken salt ekonomik ve
siyasal üstünlüğünü ilan etmiyor aynı zamanda kültürel ve sanatsal atılımını da
gerçekleştiriyordu. Marks'ın:
“Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı
zamanda, entelektüel üretimin araçlarını da emrinde bulundurur.”
önermesi
bağlamında düşünüldüğünde, her sınıf türlü araçlarla egemenliğini geniş
kitlelere duyurmak ve bu egemliği meşrulaştırmak için adımlar atar. Aslında
sanatsal gelişimi de bu bağlam dışında görmek mümkün değildir.
18. yüzyıl burjuvazinin başta ticaret olmak üzere
birçok aygıtla harekete geçtiği bir dönemdir. Bu anlamda alegorik bir
anlatımla, eski olanı, aristokrasiyi temsil eden sınıfın karşısına burjuvazi
onun temsiliyetini içeren bir simgelere saldırarak çıkmıştır diyebiliriz.
Sadece edebiyatta da değil, resimden müziğe kadar yeni sınıf kendini var edecek
kültürel ortamı da inşa etmekteydi.
Don Kişot romanı günümüze değin bir klasik olma özelliğini korudu. Bunun kuşkusuz çok sayıda nedeni var. Ancak en temel nedenlerinden biri de tarihsel bir geçiş dönemine ışık tutmasıdır. Öte yandan çeşitli yazın türlerinden müteşekkil oluşu ve o güne değin alışılagelmiş biçimsel edebi türlerinden farklı oluşuydu. Bu anlamda roman türünün de modern anlamda ilk örneğini oluşturuyordu
25 Eylül 2020 Cuma
II. ABDULHAMİD'E SUİKAST GİRİŞİMİ VE "BİR ANLIK GECİKME" ŞİİRİ ÜZERİNE
Çağının tanıklığını yapmak kuşkusuz bir aydın
tutumu olarak ifade edilir. Ama bu tanıklık öyle anlar olur ki yetersiz kalır
ve alelâde gerçekler karşısında bir tutum takınmak; daha açık bir ifadeyle “taraf”
olmak zorunluluk haline gelir.
***
Lise Ders Kitaplarında Anlatılmayan Tevfik Fikret
Osmanlının son döneminde yetişen Tevfik
Fikret’in eserleri onu tanımak açısından bizlere fazlasıyla malzeme sunar. Onun
şiir dünyası, yaşadığı dönemin bir izdüşümü gibidir. Şairliğinin yanında sanat
konusundaki birikimi, fikirleri ve ressamlığıyla da dikkat çeken Fikret,
Osmanlı şiir geleneğindeki klasik bütün anlayışları reddeden, hâkim Divan
şiirine hem biçimsel hem de içerik açısından karşıt bir şairdir. Edebiyat
tarihi araştırmacıları onun şiir anlayışını Serveti Fünun dönemi ve sonrası
olmak üzere ikiye ayırır çoğunlukla. Bu ayırım da giderek şiirlerinde uzlaşmaz
çelişkiler olduğuna dair bir yaklaşımın yaygınlaşmasına neden olur.
Fikret’in şiiri, Serveti Fünun dergisinde iken
henüz gerçek sesini bulamamıştır. Bu süreçte daha çok Fransız edebiyatının etkisinde
genç bir şairdir. Fikret’in dergicilik serüveni, İstibdadın ağır sansürü
altında ezildikten sonra, tüm gücüyle iktidarı hedef almaya başlar. İktidarın
kanlı eylemlerini, hırsızlıklarını, rüşvetçiliğini vb. her türlü ahlaksızlığını
hem de muazzam bir estetik söyleyişle dile getirecektir. Elbette bu şiirlerini
yayımlama şansı olmadığı için, bu şiirler gizli toplantılarda okunacak, elden
ele çoğaltılacak ve giderek iktidar karşıtı genç kuşakların birer bildirisine
dönüşecektir.
NECİP FAZIL KISAKÜREK'İN TİYATRO OYUNLARI
Ağırlıklı olarak, Allah ve buna bağlı olarak inanç, ruh, mânâ ve ahlâk konularına ağırlık verdiği eserlerinde bizim inceleme alanımıza giren Tohum ve Para’da da “ahlak” konusu öne çıkar. Ahlak konusundaki tezlerini, karakterler üzerinden anlatırken, kimi kavramların, vatan, millet vb. gibi kavramların nasıl suiistimal edildiğine de ibretle tanık oluruz.
TÜRK TİYATROSUNDA BATI İMGESİ
Türklerdeki “Batı algısı” ve “Batı kurgularını” anlamak için Batı ile kurulan ilişkilerin geçmişine bakmak gerekmektedir. Aslında Doğu-Batı imgesi ağırlıklı olarak Sanayi Devrimi’nden sonra gelişen bir coğrafi, kültürel ve egemenlik ayırımı formuna bürünmüştür. Dünyanın merkezinin giderek Batı’ya ve Batılı ülkelere kayması, aslında dünyadaki güç yoğunlaşmasının ve sermaye birikiminin de Batı’ya kaymasıyla yakından ilgilidir.
Türk tarihinde çeşitli kültür değişimleri söz konusudur. Farklı tarihsel dönemlerde ve farklı dinamiklerle gelişen bu değişimlerin son halkası kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşudur. Osmanlı İmparatorluğu’nun yayılışı, çeşitli dinlerde ve etnik ayrımlarda çeşitli halkları yönetmesi sürecinden sonra gelen, karşılıklı bir kültür alışverişi çerçevesi içinde gelişen bu süreç çoğunlukla, Batılılaşma isteği ve bu yoldaki denemeler olarak görülmelidir. [2]
GÜLMENİN TARİHİ: DİNSEL METİNLERDE GÜLME
“Ve Sara dedi: Allah beni güldürdü, her işiten benimle beraber gülecektir”[1]
6 Temmuz 2020 Pazartesi
HALDUN TANER'DE BRECHT ETKİSİ
6 Mayıs 2020 Çarşamba
BERTOLT BRECHT'İN CESARET ANA VE ÇOCUKLARI OYUNUNDA EPİK ÖĞELER [1]

23 Ocak 2020 Perşembe
CHARLES CHAPLİN SİNEMASI VE MODERN ZAMANLAR FİLMİ ÜZERİNE
Charles Chaplin’in “Modern Times” (Modern Zamanlar–1936) adlı filmi sinema tarihi açısından oldukça değerli bir yere sahip. Dönemin ekonomik buhranını ve Fordist üretim biçimini eleştirel bir gözle değerlendirmesi açısından da oldukça güçlü bir kurguya dayanıyor. Filmde dönemin işçi ve emekçilere yansıması bakımından gerçekçi bir tarzda ele alınışı filmin ayırt edici bir başka özelliğini ifade ediyor. Sessiz filmleriyle tanıdığımız Chaplin’in sesini seyircilere ilk kez duyurması bakımından da kendi içinde özel bir yere sahip.
Mutluluk Peşinde Koşan İnsanların Öyküsü
İlk sahnede, kocaman saatin ardından gelen yazı, filmin trajikomik bir eleştirellikle işleyeceği toplumsal yapıyı koyar: “Modern Zamanlar: Endüstrinin, bireysel teşebbüsün, mutluluk peşinde koşan insanlığın öyküsü.” Sanayi devrimi, kapitalist fabrikayı ortaya çıkarırken, modern sanayi proletaryasını oluşturmakta; “bireysel teşebbüs”, sermayeye kişilik kazandırırken, işçiler kişiliksizleştirilmekte; bir tarafta sermaye halinde mutluluk, diğer tarafta makinenin bir dişlisine indirgenme, yemek zamanının dahi artı değer zamanına dönüştürülmesi, işsizlik ve yoksulluk halinde mutsuzluk birikmektedir.
22 Ocak 2020 Çarşamba
AKİRA KUROSAWA VE RASHOMON (RAŞOMON) FİLMİ ÜZERİNE
Köyün azılı haydudu Tajomaru, ormanlık arazide dinlenirken yoldan atının üzerinde güzel bir kadının ve ona eşlik eden genç bir adamın gelmekte olduğunu görür. Tajomaru, kadını elde etmek için bir plan yaparak çifte yaklaşır ve yakınlarda gömülü kılıç ve ayna bulduğunu ve ona satabileceğini söyleyerek onları kandırır. Adamı iple bağlayıp etkisiz hale getirdikten sonra genç kadına zorla sahip olur. Buraya kadar bütün tanıkların ifadesi aynıdır, Bundan sonraki anlatılanlar ise birbirinden çok farklı. Ortadaki tek somut durum karısına gözleri önünde tecavüz edilen adamın ölü bedenidir.
12 ANGRY MEN (12 KIZGIN ADAM) FİLM ANALİZİ

Baştan sona tek mekanda çekilen bu film temelde olaylara bakış açısının gerçeği nasıl eğip büktüğünü ve doğru dediğimiz şeylerin nasıl göreceli olabileceklerini “suç” kavramı üzerinden anlatmaktadır. Bu filmi ilk olarak yıllar önce izlemiştim. Ardından yakın zamanda da filmi tiyatroya uyarlanmış olarak izledim. Doğrusu belki oyunculuk başarısı belki de senaryo ya da kurgu her seferinde filmden oldukça etkilendiğimi, buradan hareketle birtakım sorgulamalar yaptığımı belirtmeliyim.
ANTON ÇEHOV'UN MARTI OYUNU ÜZERİNE BİR DENEME
17 Ocak 2020 Cuma
DRAMA KURAMI VE GERÇEĞİ HAYAL ETMEK
Bu çalışma eğitimde drama çalışmaları ekseninde eğitim drama ilişkisini tartışmak, yorumlamak ve uygulamalara ilişkin yeni yöntemler geliştirmek amacıyla David Davis’in “Gerçeği Hayal Etmek” kitabı ele alınmıştır. Çalışmanın odağını kitabın ikinci bölümü olan “Tepkiler ve Sorumluluklar” ve “Alışılagelmiş Gerçeklik Algılarının Yeniden Yapılandırılması” başlıkları oluşturmaktadır.
MOLİERE'İN BİR CİMRİ TEMSİLİ ÜZERİNE
4 Ocak 2020 Cumartesi
SERAY ŞAHİNER'İN ANTABUS ROMANI ÜZERİNE
23 Mart 2019 Cumartesi
AVANGART TİYATRO NEDİR?
NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"
Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...

-
Mısra-i Berceste Nedir? Berceste, edebiyatta öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya d...
-
Çağının tanıklığını yapmak kuşkusuz bir aydın tutumu olarak ifade edilir. Ama bu tanıklık öyle anlar olur ki yetersiz kalır ve alelâde gerçe...
-
Rus gerçekçiliğinin öncü yazarlarından olan Çehov’u kendinden önceki yazarlardan ayıran en önemli etkenlerden biri, hayata geniş bir penc...