
13 Aralık 2017 Çarşamba
Ortaçağ'da Din Dışı Oyunların Dinsel Oyunlara Dönüşümü

ÇEHOV'UN SESSİZLİĞİ
ANTON
ÇEHOV’UN SESSİZLİĞİ
Çehov’un kendi döneminin bir yansıması
olmakla birlikte aynı zamanda öncülerinden olduğu realist akımın önemli bir
temsilcisidir. Ancak dönemin realist anlayışını savunan yazarlar ile çehov’un
realist yaklaşımı arasında önemli bir farklılık vardır. Bu farklılığı yansıtan
en belirgin yan ise karakterlerin iç dünyalarını yansıtan yeni yollar arayışına
girmiş olmasıdır. Özellikle oyunlarında buna dair çok sayıda veriye rastlamak
mümkündür. Bu yaklaşımda çok sayıda dikkat çekici özellik olmakla birlikte “Çehov’un
‘es’leri” ya da “sessizliği” olarak tarif edilebilecek dikkat çekici bir yönü
vardır oyunlarının. Söylenmek istenenin tam olarak söze dökülemediği ya da bazı
noktaların okuyucuya bırakıldığı bu sessizlikler, kesik cümleler ya da üç nokta
(…) ile yansıtılmıştır. Bu yazıda anlatılan sessizlik tezi “Martı” oyunu
ekseninde anlatılmıştır. Yer yer diğer oyunlara da göndermeler yapılmıştır.
20 Ekim 2017 Cuma
MARTİN EDEN'İ NASIL BİLİRSİNİZ?
Üretim araçlarının gelişkinliği nasıl ki toplumsal gelişim-değişim dinamiklerini belirliyorsa, bireyin kurtuluş düşleri de o bağlamda şekillenecektir. Zaten Jack London’un yaşadığı dönem içindeki “arayışıyları” bunu bir başka açıdan değerlendirme imakanı da sunar bizlere.
Bir gemi işçisinin yaşamını, hayallerini ve bu hayallere ulaşma gayretini anlatan Jack London‘un kimilerine göre hayatıyla da özdeşleşen romanıdır “Martin Eden”. Hikaye ABD‘de, 19. yüzyılın ikinci yarısında, kapitalizmin yeni yeni palazlanmaya başladığı ve yoksul halkı baskı ve sömürü çarkları arasında azgınca ezmeye başladığı yıllarda gelişir
Bir gemi işçisinin yaşamını, hayallerini ve bu hayallere ulaşma gayretini anlatan Jack London‘un kimilerine göre hayatıyla da özdeşleşen romanıdır “Martin Eden”. Hikaye ABD‘de, 19. yüzyılın ikinci yarısında, kapitalizmin yeni yeni palazlanmaya başladığı ve yoksul halkı baskı ve sömürü çarkları arasında azgınca ezmeye başladığı yıllarda gelişir
AİSKHYLOS: ZİNCİRE VURULMUŞ PROMETHEUS ÜZRİNE
Bilinç ver
özgürlüğün simgesi olan Premetheus’u güçlü kılan bilinci ve bilgeliğidir. Bir
taraftan Zeus’un öfkesinden sakınmamaktadır.
Zeus'a türlü biçimlerde meydan okumakta, bilicilik gücüyle de onu kaçınılmaz sonu karşısında telaşa düşürmektedir.
Bu güçlü mit, edebiyattan felsefeye kadar pek çok alanda derin etkiler yaratmış, sanatsal metaforların geliştirilmesinde dikkat çeken bir figür olmuştur.
ORTAÇAĞ TİYATROSU

Kostümler
Ortaçağ tiyatrosunda çoğu karakterin kostümleri gündelik hayatta kullanılan kostümlerdi. Örneğin Romalı askerleri oynayanların ortaçağ zırhlarıyla donatılması ya da Yahudileri oynayanların psikopos cüppeleri giymesi gibi işlevsel bir kostüm anlayışları var. Tanrı’nın canlandırılması var mesela… Tanrı, imparator ya da papa gibi giyiniyor. Bunlar arasında bağ kurulmasını daha önce görmüştük. Melekler, kilise giysilerine kanat takılarak canlandırılıyor. Kutsal ya da dünyevi her önemli karakter, kendini belirleyen bir simge taşıyor. Şeytanlar, yırtıcı kuşlara benzetiliyor. Başka yaratıklar var; hayvan kafalı canavarlar ya da pullu, kuyruklu, boynuzlu ya da pençeli yaratıklar.29 Nisan 2017 Cumartesi
ANTON ÇEHOV VE MARTI OYUNU ANALİZİ
Rus gerçekçiliğinin öncü yazarlarından olan
Çehov’u kendinden önceki yazarlardan ayıran en önemli etkenlerden biri, hayata
geniş bir pencere açmasıdır. Özellikle oyunlarında sıradan ya da gülünç
görünen; ancak tipik ve göz ardı edilemeyecek “önemsiz şey” ve durumları
kapsama alanına alır. Kendisine gelinceye kadar edebiyatın dışında görülen,
hayatın “ilk göze çarpan” önemsiz şeylerini edebiyata sokmuştur. Öyle ki bu
yaklaşımı kendi döneminde oldukça yadırganmıştır. Bu durum, birçok eleştirmene
göre toplumsal ilgisizliğin ve kayıtsızlığın ifadesi olarak görülmüştür.
Şengunov bunu şöyle ifade etmiştir: “Artık
Rusya o kadar boşaldı ki düşünen kişinin, bütün Rusya’da anlatmak ve açıklamak
istediği hiçbir şey yoktu.”[1]
TİYATRONUN KAYNAKLARI 1

Tiyatronun kökenleri incelendiğinde ilkel toplumlara dayandırılan birtakım değerlendirmeler yapılır. Buna göre tiyatronun kökeni ilkel toplumların büyü törenlerine dayanmaktadır. İnsanların doğa ve doğa olayları karşısındaki aczi onları çeşitli eylemlere yöneltmiş, insanlar çeşitli etkinlikler ve büyü yoluyla bu doğa olaylarını etkileme ya da değiştirme çabası içine girmişlerdir. Yağmur duaları, bolluk ve bereket törenleri, ölme-dirilme törenleri bunlara örnek olarak verilebilir. Özellikle çeşitli av törenlerinde tiyatronun da temel öğeleri olan, taklit, devinim ve kolektif iş yapma unsurları ortaya çıkmaktaydı.
Başka bir deyişle tiyatronun esas kaynağı, ilkel insanların veya toplulukların doğayla, tanımlayamadıkları varlık veya durumlarla ilişki kurmak, onları değiştirmek, kendine uygun hale getirmek için giriştikleri mücadeleler vardır.
OYUN KURAMI: HOMO LUDENS VE OYUN ÜZERİNE

İnsanın, kendini toplumsal ilişkiler içerinde var etmeye başlamasıyla birlikte diğer canlılardan kendisini kalın bir çizgiyle ayırmaya başlamıştır. Bu evrimsel süreçteki sıçrama hem fizyolojik hem de doğa ile mücadele noktasında insanı diğer canlılar karşısında egemen bir konuma taşımıştır denilebilir. Bu kopuş insanın doğanın bir parçası olan varoluş sürecinden büsbütün bir kopuş anlamına gelmemektedir.
İnsan, ilksel dönemlerden bu yana, değiştirerek de olsa, taşıdığı birçok özü bağrında taşıyarak evrimleşegelmiştir. İlksel insana dair birçok bilinmezi bugünkü insanı anlama çabasında ortaya çıkarmaktayız. Bu anlamda insan, keşfedilmemiş sınırlarıyla kendisi için bir gizem olmayı sürdürmektedir.
Johan Huizinga’nın “Homo Ludens” adlı yapıtta, insana ilişkin temel varlık unsurlarının başına oyun kavramını yerleştirmiştir. Öncelikle oyunun sadece “insana özgü” olmadığını, çeşitli hayvanlardan örnekler vererek açıklamaya çalışmıştır. Ancak “kültürel oyunlar” diye tarif ettiği kategoriyi de oyunların bir üst aşaması olarak sınıflandırmıştır.
AZİZ NESİN TİYATROSU VE "ÇİÇU" OYUNU ANALİZİ

KÖY SEYİRLİK OYUNLARI VE RİTÜELİSTİK OYUNLAR

Toplumsal ilişkiler içerinde kendini var etmeye başlayan insanın bu gelişim evresi onu diğer canlılardan kalın bir çizgiyle ayırmaya vesile olmuştur. Bu evrimsel süreçteki sıçrama hem fizyolojik hem de doğa ile mücadele noktasında insanı diğer canlılar karşısında egemen bir konuma taşımıştır denilebilir. Bu kopuş insanın doğanın bir parçası olan varoluş sürecinden büsbütün bir kopuş anlamına gelmemektedir.
İnsan, ilksel dönemlerden bu yana, değiştirerek de olsa, taşıdığı birçok özü bağrında taşıyarak bugünlere gelmiştir. İnsanlığın ilk dönemlerine dair birçok bilinmezi bugünkü insanı anlama çabasında ortaya çıkarmaktayız. Bu anlamda insan, keşfedilmemiş sınırlarıyla kendisi için bir gizem olmayı sürdürmektedir.
NAZIM HİKMET TİYATROSU VE YUSUF İLE MENOFİS OYUNU ÜZERİNE

HALDUN TANER: KEŞANLI ALİ DESTANI

KLASİK TRAGEDYALAR İLE SENECA TRAGEDYALARININ KARŞILAŞTIRILMASI
Tragedyalar,
yaşamın acıklı, ders niteliği taşıyan ve insanı ve onun duygu durumlarını
etkilemek üzerine kurulmuş, kendine özgü kuralları olan oyunlardır. Esas olarak
ahlaki bir sonuç ve ders çıkarmayı hedefleyen bu oyunlarda yüksek erdem
örnekleri ortaya konulur.
Aristoteles’e
göre tragedya: “Tragedya belirli bir uzunluğu olan,
oyunun çeşitli bölümlerinde belirli biçimde süslü bir dilin kullanıldığı,
anlatı yapmayan ancak sahneleyen insanlar tarafından gerçekleştirilen, acıma ve
korku yoluyla bu gibi duyguların sağılımı [katharsis] gerçekleştiren, ciddi ve
tamamlanmış olaylar dizisinin [praxis] yeniden sunumudur
[mimesis].” şeklide tanımlanır.
Bu
tanımdan hareketle tragedya, izleyicilerde güçlü duygusal reaksiyonlara neden
olan olayların, şiirsel bir ifadesi olarak da değerlendirilebilir.
Yine
aristoya göre tragedyanın başarısı izleyicide “acıma ve korku” duyguları
uyandırmasıyla ölçülür. Çünkü ahlaki bir ders çıkarmak için güçlü bir duygusal
sarsıntının ortaya çıkması gerekir. Bunu da güçlü oyun kişileri eliyle
(Tanrılar, krallar, asiller vb.) gerçekleştirir. Kahramanların eylem ve
durumlarının olumludan olumsuza taşınmasıyla yaratılan kırılma yoluyla da
eylemsel bir forma dönüşür.
POETİKA IŞIĞINDA KRAL OİDİPUS OYUNUNA BAKMAK
Aristoteles’in 4.
Yüzyılda kaleme aldığı Poetika adlı eser, şiir ve tiyatro hakkında kapsamlı ve
derli toplu bilgi veren ilk eser olması hasebiyle önemli bir kaynak eser olarak
kabul edilmektedir. Eserde “tiyatro” olarak değerlendirilen yegane tür
“tragedya”dır. Tragedya birçok yönden
ele alınmış ve ayrıntılı olarak bir tragedyanın nasıl olması gerektiği üzerinde
durulmuştur. Aristoteles, Poetika’da birçok defa Kral Oidipus’u ideal bir
tragedya olarak nitelemiş ve tragedyayı açıklarken Kral Oidipus’a sık sık
göndermeler yapmıştır. Buna göre Poetika’da adı geçen başlıca kavramlar
şunlardır:
VANYA DAYI IŞIĞINDA ANTON ÇEHOV TİYATROSUNA BAKMAK

FEODAL SİSTEMDE AVRUPA'NIN SINIFLI TOPLUM YAPISI

“Klasik feodalitenin -bütün çizgileriyle- ortaya çıkışı, Fransa'da Karolenj İmparatorluğu'nun batışından (10. yüzyıl), İngiltere'de ise Norman istilasından (11. yüzyıl) sonraya rastlar.”[2]
Tam anlamıyla siyasal, hukuksal, ekonomik ve sosyal bir sistem olan feodal düzenin en ayırt edici yanlarından biri "devlet birliği"nin olmayışıdır. Bu dönemde Avrupa’da egemen siyasal örgütlenme modeli beylikler ya da derebeyliklerdir. Böyle olunca da halk doğrudan doğruya devletin değil, toprak sahibi senyörlerin egemenliği altıda bulunmaktaydı.
23 Ekim 2016 Pazar
ARİSTOTELES VE POETİKA ÜZERİNE

Eser 26 bölümden oluşmaktadır. Kendisinin deyimiyle eserde;
şiir sanatının ne olduğu, şiir türleri ve bir şiirin başarı ölçütleri sırasıyla
ele alınmıştır.
POETİKA'DA GEÇEN KİMİ KAVRAMLAR

Epos: Mitlerin,
ölçü ile yazılmış şiirsel şeklidir.
Tragedya: Okuyucuda korku, heyecan, acındırma vb. duygular yaratan,
ders vermek amacı güden en eski tiyatro çeşididir.
ÖYKÜ VE ŞİİR ARASINDAKİ FARKLAR
Sanatın
gelişimi zaman içerisinde yeni türlerin ve ifade şekillerinin ortaya çıkmasını
sağlamıştır. En eski kaynaklara gidildiğinde dahi yazınsal türler ve kaynaklara
dair kesin kanılara varmak mümkün olmuyor. Edebi türlerin gelişimi çoklukla birbirine
içkin ya da birbiriyle ilişki içinde gerçekleşmiştir. Zaman içerisinde bir
türün içinden yeni türlerin doğduğunu görmekteyiz. Günümüzde her bir yazınsal
türün kendine has özellikleri bulunsa da her bir türün bir diğeriyle şu ya da
bu bakımdan ilişkili olduğunu söylemek abartılı olmaz.
6 Ekim 2016 Perşembe
PERSPEKTİF NEDİR?

Perspektif, doğadaki
iki boyutlu ya da üç boyutlu cisimlerin bizden uzaklaştıkça küçülmüş ve
renklerinin solmuş gibi görünmesine perspektif denir.
Daha
detaylı bir tanım yapmamız gerekirse; bir nesnenin bir bakışta üç yüzünü birden
görmeye ya da üç boyutlu hacimsel bir nesneyi bir düzlem üzerinde çeşitli
çizgisel anlatım yolları ile oluşturulan resimleme yöntemine perspektif denir.
Başka bir deyişle perspektif, üç boyutlu cisimleri iki boyutlu bir düzlem üzerinde göstermek için kullanılan bir araçtır.
Derinliğin, bütünlüğün, devamlılığın, renk, biçim ve çizgilerle ya da fotoğraf makinesi aracılığıyla bilimsel
olarak elde edilmesinde izlenilen yöntemlere “PERSPEKTİF” denir (Anonim 2007a).
Kural: Yakın olan cisimler uzaktakinden daha büyük ve ayrıntılı gözükürler.
Perspektif nesnelerin göze olan uzaklığına ve yakınlığına, göz hizasından aşağıda ve yukarıda oluşuna göre çizgi, yüzey, renk değişikliklerini kolayca çizmeye ve ifade etmeye yarayan ölçü ve oran sanatıdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
NAZIM HİKMET'İN KAYIP ŞİİRLERİ 2: "UNUTULAN"
Nazım Hikmet'in kayıp ikinci şiiridir "Unutulan" ... Aslında eski baskı kitaplarında bulunan; ancak son yıllarda yapılan bası...

-
Mısra-i Berceste Nedir? Berceste, edebiyatta öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya d...
-
Çağının tanıklığını yapmak kuşkusuz bir aydın tutumu olarak ifade edilir. Ama bu tanıklık öyle anlar olur ki yetersiz kalır ve alelâde gerçe...
-
Rus gerçekçiliğinin öncü yazarlarından olan Çehov’u kendinden önceki yazarlardan ayıran en önemli etkenlerden biri, hayata geniş bir penc...